15 Temmuz alçakça planlanmış bir darbe girişimiydi. 239 vatandaşımızın bedeni, topa, tüfeğe, tanka, uçağa, helikoptere, bombalara hedef oldu. Binlercesi gazi oldu. Vuruldular. Lime lime edildiler ama durmadılar, durdurulamadılar. Tarih yazdılar. Tarihin akışını değiştirdiler. Kadın, erkek, genç, yaşlı, 7’den 77’ye herkes, 79 milyon insanımız aynı ruh köküne olan bağlılıklarını bir kere daha teyit ettiler.
Bu ülkede adam olmak, savaş meydanlarında ilk kurşunu atmak zordur, cesaret ister. Bir yanda “Oğlum bu işin sonunda şehadet var. Gereğini yap ve hakkını helal et” diye emir verirsiniz. Diğer yanda Şehit Ömer Halisdemir gibi bu emri namus kabul edip, gözünüzü kırpmadan, bir saniye bile düşünmeden ve “kim var?” sorusuna arkanıza bakmadan “Ben varım” diyebilecek kadar baştan aşağı yürek olursunuz. Bu coğrafyada yaşamak, ayakta kalmak zordur, dirayet ister. Bir yanda Sultan Alparslan olur, “Bugün burada Allah’tan başka bir sultan yoktur. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz.” diye haykırır ve imanınızla yücelirsiniz. Diğer yanda Fatih Sultan Mehmet olur, “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” diyerek hedefe kilitlenirsiniz.
Bu coğrafyada yol almak zordur, feraset ister. Bir yanda ayrılıkçı terörle boğuşurken “Biz kardeşiz” der, kardeşlik türküleri söylersiniz. Diğer yanda sizi sinsice saran, nereden beslendikleri belli olmayan, kimin adına iş tuttukları kendilerince malum ihanet şebekelerinin kurşunlarına göğüs gerersiniz.
Bu coğrafyada mazluma umut olmak zordur, irade ister. Bir yanda Bosna’nın, Şam’ın, Halep’in, Arakan’ın, Filistin’in, Batı Trakya’nın, Karabağ’ın gözyaşlarını siler, onlara omuz verirsiniz. Diğer yanda acıdan dudaklarınızı kemirseniz de, onlara hissettirmeden arkanıza saplanan hançeri çıkartmaya çalışırsınız.
Bu coğrafyada Erbakan olmak zordur, sabır ister. Bir yanda kendi içinizde dökülenleri toplamak, onları tekrar tekrar yola koymak zorunda kalırsınız. Diğer yanda o kırık- dökükleri sarar, sarmalar, onlara inanç yükler “Bana ne Amerika’dan” diye dünyaya meydan okursunuz. Söylersiniz, bıkmadan, usanmadan bir daha söylersiniz. Yılmadan, kınamalara aldırmadan, hedefinizden bir milim sapmadan, “İla-i Kelimetullah” der başka bir şey demezsiniz. Hep haklı çıkarsınız ama ben demiştim diye caka satmayı aklınızın ucundan bile geçirmezsiniz. Bu ülkede Erbakan olmak zordur,yürek ister. Bir yanda “Ne olur beni bari bu sefer Hans’dan önce anlayın” der feryat edersiniz. Diğer yanda belki bir daha ki sefere anlarlar diye ümit ile yola devam edersiniz. Bir yanda “Beni anladığınızda dövecek diziniz bile kalmayacak” der üzülürsünüz. Diğer yanda “Ne olursa olsun, gelecekten asla ümit kesilmeyecektir. Tarihe bakın, inancınıza sarılın. Zulüm ebedî olmaz. Kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.” diye ufku gösterirsiniz.
Bugün en büyüğü İstanbul’da olmak üzere, ülkemizin dört bir yanında milletimizin 15 Temmuz duruşunu taçlandırma mitingleri var. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, sokaktaki vatandaşımıza kadar bu sürecin atlatılmasına kim katkı verdiyse Allah hepsinden razı olsun. Milletimiz adına teşekkür ederim. Ayrıca bugünkü mitingde Yenikapı’da Başbakan’ın yanında CHP ve MHP liderleri de hazır bulunacaklar. Ne kadar güzel! Ülkemiz adına çok sevineceğimiz bir manzara olacağına şüphe yok. Ancak 15 Temmuz’da milletimizin bu şanlı direnişine katkı veren meclis dışındaki partiler de davet edilmiş olsaydı, çok daha şık bir durum ortaya çıkardı. Bu doğrultuda Saadet Partisi de yıllardan beri bu manzara hayat bulsun diye mücadele etti, yapmayın, etmeyin, bu toplumu kamplaştırmayın, ayrıştırmayın, bu vatan hepimizin diye uyarılar yaptı. Daima akl-ı selime davet etti. 15 Temmuz’da da 20 şehit verdi, gazileri oldu. Böyle zor zamanlardaki birlik ve beraberlik görüntüleri, kendisini bu vatanın bir evladı olarak gören herkesi olduğu gibi eminim Saadet partilileri de ancak mutlu eder. Biliyor ve inanıyorum ki tüzel kişilikleri davet edilmeyen partilerin gönüldaşları da, miting meydanında yüzbinlerin içindeki yerlerini alacaklardır.
Bu özel günde tarihi bir olay ile bitirelim. Aynı Şehit Ömer Halisdemir’in şehadete selam çaktığı gibi yaşanmış bir olay. Yıl 1953, günlerden 4 Nisan... Sabahın ilk ışıklarıyla Çanakkale’de şiddetli bir çarpışma duyulur. Dumlupınar denizaltımız İsveç şilebi ile çarpışır ve sulara gömülür. Gemide 81 kişilik mürettebat vardır. 22 kişi sağ kalır ve geminin arka bölümündeki torpido dairesine sığınırlar. Su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlanır. Ancak bütün uğraşlara rağmen kurtarılmaları mümkün olmamıştır. Hat kopmadan önceki son sözleri ise “Vatan Sağolsun” olmuştur. Ne diyelim. Vatan Sağolsun, Milletimiz Varolsun. Allah birliğimizi, dirliğimizi daim kılsın.