ÖNCEKİ yazımızda şahsımızla ilgili okuyucularımıza bilgi
vermeye başlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim: Üniversite tahsilimi
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünden mezuniyetle
tamamladım. 1975-1979 devresinde okudum ve okulu firesiz bitirdim. Prof. Dr.
Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Prof. Dr. Abdulkadir Karahan,
Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu, Prof. Dr. Saadettin Buluç gibi çok değerli
hocalardan ders aldım. (Cenab-ı Hak hepsine rahmet, mekânlarını Cennet
eylesin). Bizim okuduğumuz sıralar anarşi gemi azıya almıştı. Eğitim ikide bir
sekteye uğruyordu. Muhtelif üniversitelerden ve fakültelerden birer kişi olmak
üzere bir grup talebe bir araya geldik. Bu birlikteliğimize Âsâyiş Komitesi
adını verdik. İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, Rektörler, Dekanlar ve öğretim
üyeleriyle görüştük. Maksadımız, sulhü temin etmek, kardeş kavgasını önlemekti.
Bir defasında silahlı militanlar üç-dört fakülte talebelerini büyük anfiye
toplamışlardı. Birkaç bin kişi vardı. Liderleri, Konuşmak isteyen konuşsun!
dedi. Söz aldım ve orada hepimizin kardeş olduğunu ve bu terör ortamına
elbirliğiyle son vermek gerektiğini söyledim. O militanlar bana yan yan
baktılar, ama bir şey de demediler. Bizimkisi, Cahil cesur olurmuş
darbımeseline uygun bir çıkıştı. Sonraları oyunun ne kadar büyük olduğunu,
tarafları silahlandırıp birbirine vurduran komitelerin aynı olduğunu
öğrenecektim.
Üniversiteyi bitirince yıllardır tanıştığım bir gazetenin
yönetim kadrosunun ısrarla istemesi üzerine gazeteciliğe başladım. Oradaki
tecrübeli arkadaşlar, ısrarla benim bu mesleğin her sahasında yetişmem
gerektiğini söylüyorlardı. Onların da desteğiyle bu sahada hayli mesafe kat
ettim. Muhabirlik, musahhihlik, editörlük, sekreterlik yaptım. Hattâ
fotoğrafhaneye girip fotoğraf tap ettim. Film ve kalıp alma, dizgi operatörlüğü
yapma gibi mesleğimizin bir parçası olan mesleklerin püf noktasını gördüm.
Onlarca birinci sayfadan manşetten verilen haberler hazırladım. Yine birinci
sayfadan verilen haberlere yorum yazdım. Başmakale yazılarım imzasız
yayınlandı. Bazıları bir-iki ay devam eden yaklaşık 200 araştırma dosyam
yayınlandı. Bütün köşe yazılarını, dizi yazıları okuyor, editörlüğünü
yapıyordum. Aktif olarak çalıştığım bu devrede hayli yıprandım, ama mühim
tecrübe sahibi oldum.
Gelelim işin mâişet cihetine: İnanın işin maddî tarafını
hiç düşünmüyorduk. Bir tek sevdam vardı, İslâmiyet in İ lâsı için çalışmak. Bu
gâye için çalıştıklarına inandığımız kim varsa onlara yardımcı olmayı düstur
edinmiştim. İlk on beş kitabımın biri hariç hiçbirinden telif almadım. Daha
doğrusu verilmedi. Ülkemizde en çok satan eserlerden biri olan 12 ciltlik Yakın
Tarih Ansiklopedisini hazırlamıştık. Altı mühim maddenin yazarıydım. Genel
yayın kurulundaydım. Ayrıca bir arkadaşla birlikte mizanpajını yapıyorduk.
Bütün bu emeğimize karşılık tek kuruş ücret almadık. Bazıları buna enayilik
diyebilir. Doğru, biz zaten bazılarının gözünde enayi idik. İki yayınevinde
neşrolan 9 ar kitaptan, bir yayınevinde neşrolan on küsur kitaptan tek kuruş
telif alamadım. Sözün özü bir sevdânız varsa bu meslek para getiren bir meslek
değil. Ancak benim kendimi bildim bileli yazmaktan başka işim yok. Bir
belediyeye kapağı atıp sebeplenmeyi, iktidarlara mavi boncuk dağıtıp cebi
doldurmayı, ilave işler yapmayı hiç düşünmedim. Rabbimden helal kazanç talep
ettim. Hiç kimseye zulmetmedim, haksızlık yapmadım. Elimden geldiğince herkese
faydalı olmaya çalıştım.
Hiçbir resmî kuruluşla, aktif siyasetle, on iki hak
tarikattan mezun olacak bilgiye sahip olmama rağmen hiçbir tarikatla, hiçbir
grupla, cemaatle fizikî bağım yok. Sâde Müslümanım ve bütün Müslümanları candan
severim. Çocukluktan beri ve bilhassa 1992 den beri yegâne sevdam, İslâm ın
hâkimiyetidir. Allahu Azimüşşân ın gönderdiği din-i hakikiye, yüzde yüz
İslâmiyet e bağlıyım. Zerre miktar tâvize yanaşmam. Nâmertlerden,
ikiyüzlülerden, para ve mevki uğruna değerleri satanlardan, yetim hakkı ve
vakıf malı yiyenlerden hiç hazzetmem. İşte kısaca ben buyum arkadaş.
Bilmeyenler bilsin bizi