Bambaşka bir dünyadayız artık. Geçmişi düşünmenin zamanı değil, geleceği düşünmenin zamanı. Nereden nereye gidildiğinin, nereye gidileceğinin bilinci oluşmalı. Zihinsel karmaşa insanı sorunsuz ve çözümsüz bırakıyor. Bu gidişle bir milletin kendine ait bir yer tayini söz konusu olamayacak.
Tartışmalar, konuşmalar özü yıkmaya dönük. Özden hareketle bir yere varma gibi bir duygudan söz edemiyoruz.
Bir medeniyetin oluşumu yüzyılların birikimiyledir. Yaşanmışlıklar deneyimler sonucudur. Deneyimler gelecekteki sonuçları da belirler bir bakıma. Bir medeniyet sıfırdan yeniden oluşturulmaz. Müslümanların medeniyeti insanlığın oluşuyla başlar. Yani hazreti Adem ile. Peygamberler silsilesi ve vahiy düşüncesi İslâm medeniyetinin özü. İnsanlık bunu kendi içinde zengin kılıyor. Çoğaltıyor ve engin bir hâle getiriyor. Hıristiyan medeniyeti var, yok sayılamaz. Bozulsa da, İncil tahrif olup İnciller hayatın içinde yer alsa da bu bir kültürdür. Büyük bir medeniyettir. Diğerleri için de durum aynı.
Müslümanlar metafizikten uzaklaşıyorlar. İlahi olan özden uzaklaşıyorlar. Vahyin belirlediği yol, usul ve üslup terk ediliyor. Yetiştiği, eğitim aldığı ya da yabancılığın kuşandığı bir hayat içinde kendine göre İslâm’ı tanımlamaya ve Müslümanlara yön vermeye bakıyor.
Cehalet insanlığın üslubu. Tavrı ve tarzı belirleyen bir hal.
Batı kültürü dini hayattan çıkardığından beri boşlukta. Bunun içindir ki arayışlarını sürdürüyor. Arayış hakikate götürme değil bir başka yanlışa sürüklüyor. Bu, sadece onlarla sınırlı kalmıyor. Egemen bir duruma dönüşüyor. Bugün Müslümanlar bundan fazlasıyla etkileniyorlar.
Arayışlar bütünleşmeye dönük olmuyor. Daha çok dağılmaya, parçalanmaya, ufalanmaya sürüklüyor. Müslümanlar kendilerinden beklenmeyen bir uçuruma doğru gidiyorlar. Her hâl ve durum hastalıklı. İnsanlığın genel sorunu.
Müslümanları bütünleyen birleştiren birçok neden ve özellik var. İnsanın insan olarak değer bulduğu bir anlayış. Bunlar medeniyetin özünü oluşturuyor.
Irkçılık Fransız ihtilali sonrası hız kazandı. Müslümanlar bu hastalığa geç kapılmış olsalar da çok hızlandı süreç. Bugün Müslümanlar yabancılıkları hayatlarının özü ve ilkesi haline dönüştürdüler.
Bir toplumda ağırlıkta olan ırk diğerlerine baskı kuruyor. Önceliği kendi ırkında ya da aşiretinde. Siyasal oluşlar da bunun bir yansıması. Milleti bütünleyecek bir araya getirecek ruh yoksunluğu ağırlıkta. Faşizan bir baskı oluşuyor ister istemez. Milletin bütünlüğü bu ayrışmalarla olmaz. Bir kurumun kapısından bir vatandaşın huzuru kalp ile girmesi olası değil. Çünkü kuruma egemen olan anlayış kapıları kapatıyor insanların yüzüne. Bunu sıradan bir durum olarak göremeyiz.
İnsanlığın çözümsüzlüğü.
Mağdur, mazlum, kimsesiz insanlar çaresiz. Kapısına varacak, hatırını soracak bir anlayış yok. Eğer bir ırk çevresinin, bir siyasal parti çevresinin insanı devrede ise ancak ilgi görebiliyor. İnsana insan olarak bakılamıyor. Bunu ifade ederken salt bir çevreyi kastetmiyorum. Hemen bütün çevrelerle ilgili.
Irkî bakışlar baskı oluşturuyor, ötekileştiriyor, ilerleyen zaman içinde faşizan bir ruha bürünüyor. Millet olma bilincinden, duygusundan uzaklaşılıyor.
Kavramlar ve algılayışlar da buna göre şekilleniyor. Bu anlayışın kavramları aşılmaz putlara dönüşüyor. Dinin yerini alıyor. Irk, kabile, siyasal partizanlık, dernekçilik ve kurumlar din üstü oluyor. Din bunların ayrıntısı olarak kalıyor. Bu oluşları sağlamlaştırmak için de din kullanılıyor. Kimse farzı ve sünneti önemsemiyor. Çünkü egemen güç çıkarlara sahip. Onlardan vazgeçilemiyor. Güç her şeyin üzerinde.