Düşünce hayatımızın önemli isimlerinden üstad Sezai Karakoç söz konusu olunca akan sular durur. Adına düzenlenen programlar, etkinlikler, paneller, yazılar heyecan verir. Üstad, kendisini her türlü olumsuz ortamdan sakınmış, bu konuda ödün vermemiş ender bir kişilik. Kendisiyle ilgili hemen her çevrenin hayranlıkla baktığı, imrendiği bir kişilik. Bugüne değin sırf tartışma konusu olmasın diye yazmadığımız kimi göndermelerin tanığıyız. Üstad a olan saygımız, incinmesine yol açacak her türlü davranıştan kaçınmamız ve bunun korunması gerektiği inancındayım.

Fatih Belediyesi nin düzenlediği ve bir güne sıkıştırdığı yoğun Panelin bir oturumuna başkanlık için davetliydim. Fatih Belediyesi nin Kültür tarihimizdeki önemli isimleri silmesi, birçok önemli durumu ortadan kaldırması bizi incitmişti. Bu konuda ödün vermediğimiz, yazılar yazdığımız bilinir. Üstad ile ilgili davet söz konusu olunca hayır demedim, diyemezdim. Hangi ortamda ve nerede olursa olsun Üstad söz konusu olunca koşmamız gerekiyor. Düşüncenin ve sanatın merkezinde olmak az şey değil. Bu kalemin sahibi, yazı hayatına başladığından beri kendisine çok şey borçlu. Yedi İklim dergisi üstad ile ilgili bir ilk olarak iki özel sayı, bir bölüm ve hakkında sayısız yazı yayımlamıştır. Üstadın en tahammül edemediği şey kendisine haksızlık edilmesi, hakkında yanlış haberler yayılması, yalan yanlış şeylerin yazılmasıdır.

Yazılarımızı bir araya getirerek hakkında Sezai Karakoç: Eleğim sağmalarda Gökanıtı adlı monografik eserimizle düşünce ve sanat doğrultumuzdaki önemli yeri vurgulamaya, anlatmaya ve anlamaya çalışmışızdır. Fatih Belediyesi nin davetinde adımız duyulunca, çok sevdiğim aziz kimi dostlarımın tepkisini almadım değil. Nedeni: Kültür, medeniyet ve düşüncemizin önemli isimlerinin Fatih Belediyesi tarafından silindiği, kültür tarihimizin tahrip edildiği bilinir. Bundan ötürü böyle bir toplantıya katılmayı nasıl kabul edebiliriz tarzlı çıkışlardı. Büyük medeniyetimizin bu yüzyıldaki en önemli temsilcisi olan Üstad ın adına yapılıyor olsa bile. Mü min ağabey en sert çıkışı yapanların başında geliyor. Haklı. Bütün bunları göze alarak, Üstad dostlarının, severlerinin ve coşkuyla oraya koşanların arasında olmamak bize yakışmazdı.

üstad ve büyük medeniyetimiz bir arada anılınca doğal olarak onun ruhuna uygunluk da söz konusu edilmelidir. Dostlar da tepkilerinde haklıydılar.

Üstad, hayatını duyarlılık ve incelik üzerine kurmuş. Bundan hiç de ödün vermemiştir. Bunun içindir ki kendi kuşağındaki kimi isimlerin ona olan hayranlığı, saygısı hiç azalmamıştır. Onlarla bir araya geldiğimizde Üstad ı hayranlıkla anar ve sorarlar.

Cemal Süreya, kendisine imzalayıp gönderdiğimiz Evdeki Yabancı öykü kitabımı okumuş, Milliyet Sanat dergisinde bir yazı yazmıştı. Bu kitabımla ilgili ilk yazıydı. Kadıköy de eski yerindeki Gençlik kitabevinin tam karşısında, daracık bir merdivenden çıkılan, ikinci kattaki Şafak Kitabevine uğrardım. Cemal Süreya da oraya sıklıkla gelirdi. Sahiplerinden sevgili Dostum Hasan beye kitabı teslim etmiştim, ulaştırmış, yazı yazmış, benimle tanışmak istediğini söylemişti. Tanıştık. Üstad ile olan arkadaşlığı, dostluğu içten içe sürüyordu. Her görüşmemizde: "Sezai nasıl " diye sorardı. O günlerde sıkıntılıydı. Oğlu Memo ile sorunları vardı. Bu görüşmelerimizde de bir dostluk oluşmuştu. Bir gün oğlu Memo ile ilgili yakındı. "Bizim Memo dine ilgi duyuyor. Fakat kötü şeriatçıların arasına düştü. Onu Sezai ye götürmek istiyorum." dedi. Onu Üstad a götüreceğini de söylemiş fakat götürmemişti. Kendi içinde bir çatışma vardı. Oğlunu o ortamdan kurtarmak istiyordu. Fakat Üstad a da götüremedi, götüremiyordu.

Kadıköy civarında bulunduğumuz için Üstad ın kuşağından kimi isimlerle sık karşılaşır olduk. Adan Özyalçıner, Nursel Duruel, Tomris Uyar ile de görüşüyorduk. Karşılaşmalarımızda ilk sordukları isim üstad Sezai Karakoç tu. Tomris Uyar ın daha dikkatli bir bakışı vardı. Üstad ın bu kadar dikkati ve sakınmasını da hayranlıkla anlatırdı.

İlhan Berk e Yedi İklim dergisini gönderiyorduk. Dergimizin her sayısı kendisine ulaştığında telefon eder teşekkür ederdi. Konuşurduk. Saygısızlık olmasın diye arada biz de arardık. Konuşmalarımızda Üstad ı sorardı. Birinde âdeta kendinden geçercesine: "O bir peygamber bir peygamber" deyivermişti. Bunda Üstad ın ahlâki duruşu etkiliydi. "Peygamber ahlâklı" demek en iyisi.

Frankfurt kitap fuarında tanıştığımız Mustafa Şerif Onaran da gene sorduğu ilk isimlerden oldu.

Üstadı bu kadar saygın, sevilir kılan özellik onun ahlâklı, ilkeli duruşudur. Kişiliği etrafında hiçbir tartışmaya yer verdirmeyecek olan özenidir. Eserleri ve düşüncesi bu ruh üzerine kuruludur.

Sokaklarda milyonlarca genç var. Bunlar başıboş bir gezegende yaşıyorlar gibi. Üstadı bu genç kuşağa sıkı okutmak gerekiyor. Büyük medeniyetimiz merkezli bir duruşla gençliği yönlendirmek ve oluşturmak. Bu gençlik bu boşlukta yıldız gibi parlayacak. İslâm coğrafyasının da geleceğini oluşturacak.