Yaşadığımız bu güzel ramazan günleri dahil, hangi gazeteyi okur, sayfalarına şöyle bir bakarsanız, edeceğiniz tesbit şudur: BaşbakanErdoğan yahut hükümetinin büyük başarı gösterdiğini anlatan haberlerden kalan yüzde 50lik kısımda bu ülkenin hali görülür.

Kolay muhalif Kılıçdaroğlu ve ekibinin toplandığı CHPne ikide bir aynaya baksınlar, diyen sayın başbakanımız, kendisine hayran kıldığı bu ülke medyasının yüzde 50ye tekabül eden sütunlarını ayna olarak görüyor.

Bu kısım şimdilik konumuz değil. Hurufatında A, K ve P harflerinden başka harf olmayan yüzde 50lik kısım.

Kalan yüzde 50lik kısımda, parasını peşin ve nakit ödeyerek aldığımız bu ülke gazetelerinde gördüklerimiz artık hepimizin ezberindedir.

Koca dayağından yüzünün şekli değişmiş yaşayan kadın fotoğraflarının yanında yaşamayan kadın haberlerinden en az beş tanesi yer alır gün, saat, yer ayrıntılarıyla...

Hırsızlık haberleri ikinci sıradadır. Ancak bir hırsızlık haberinin haber olabilmesi için mağdurun veya mağdurların daha önceden medyamız tarafından ünlendirilmiş olmaları gerekir. Vatandaşların kamera kayıtlarını dahi götürerek şikayetçi oldukları adi vakaların her birine iki satırlık bir cümle tahsis etmiş olsa sevgili medyamız, boyalı kalemlerle yazdıkları Tayyip Erdoğan haberlerine yer mi kalırdı 24 sayfalık o ceridelerde.

Üçüncü sırada siyasi haberler yer bulur. Ki onlar da bildiğiniz kelimelerle hep tekrar edilendir. Kılıçdaroğlu yeni CHPni bir daha yeniledi, CHP il teşkilatları birbirini yedi, gibi.. Elbette bu ülkede bir MHP muhalefeti de vardır. Gazetelerde yazanlar görmez olurlar mı Zaten onlar da çok kolaylandılar. Bahçeli çıktı, başbakan ne söylediyse tam zıddını beş kere söyledi, kandili söndürmek yetmez florasan ampullerinin de icabına bakılmalı, dedi. Malzeme yetersiz kalınca Bahçeliceğiz daha ne söyleyebilsin

Başka ne var

Devlet Tiyatrosunda oynanan "Abdülhamit Düşerken" adlı oyunun bir sahnesinde Abdülhamit Han günlük rapor sunan paşasının anlattığı haberi yarıda kesiyor ve başka paşa, başka diyordu. Raporcu paşa da anlıyordu, seyirci de anlıyordu Padişahın kendisine taze diye sunulan haberlerin hepsinden daha önce haberdar olmuşluğunu. Şimdi biz de sorarsak böyle bir soruyu, cevabınız nice olur.

Başka, başka

Kayseriden bir haber var efendim. Çobanı öldürmüşler, 25 kadar büyükbaş hayvanı götürmüşler.

Bu habere hiç kimse sıradanlık etiketi yapıştırmasın. Şehirlerimizdeki hırsızlık vakalarıyla veya köylerimizdeki artık kanıksanan hayvan hırsızlıklarıyla.

Fark nedir

Çobanlar öldürülerek hayvanları gasp ediliyorsa ve büyük şehirlerin et satan büyük marketleri sıraya girmişse çalıntı hayvanları veya etlerini ucuzluk pazarı fiyatına almak için, fark buradadır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın şehri Kayseri topraklarında çoban öldürerek hayvanlarını gasp edenler, satış garantileri olmasa, ki ülkenin toplu yemek çıkaran mutfaklarında belediye kontrolsüz at eti, eşek eti kullanılıyorsa ve yakalanma riski sıfır sorun gözlük alanındaysa, para vererek aldığımız gazetelerin, Tayyip Erdoğan ve hükümeti haberlerinden kalan yüzde 50yi doldurmaması mümkün mü

Taşmıştır efendim. Neredeyse ek çıkaracaklar bu haberler için gazetelerimiz.

Kayseri dedik, tiyatro dedik, ya devlet başa, ya kuzgun leşe oyunundan bahsetmesek olmaz.

Yetmişli yıllarda şehir tiyatrolarında oynanan bu oyunun bir sahnesinde Padişah Kanuni rapor alıyordu sadrazamından; ülkesinin ahvalini öğrenmek için..

Bir mektup okur sadrazam: Burada bir eşkıya türemiştir. Haraç toplamaktadır. İki başlılık olmaz. Vergi verdiğimiz devlet Osmanlı ise, gereğini yapsın. Yok eğer Eşkıya Aliye kalmışsak durum bize bildirilsin.

Mektubu yazan bir Kayseri köylüsüdür.

Padişah Kanuni öyle bir hiddetlenir ki, tiyatro salonu çınlar haykırışından.

Yaz der sadrazamına. Mektup ya da resmi yazı Sivas Valisine diye başlar. Duydum ki sorumluluk alanında olan Kayseride bir eşkıya türemiş. Devletimize kafa tutmakta imiş. Tez onun kellesini gönder. Yoksa senin kellen makbulümdür.

Kanuni Süleymanın bu dedikleri, aynı oyun 2000li yıllarda aynı şehir tiyatrosunda sahnelenirken çıkarılmıştı. Acaba neden

Kanuni Süleymanın bu hiddetinden, rahmetli Karamehmetlerin Kanunsuz Süleyman dediğinin beslemeleri çok rahatsız olmuşlardı herhalde.

Biraz da Süleymanın kanunsuz olanından yazalım. Belki ders çıkarır gazetelerin yüzde 50lik kısmını kapatan kara gözlüklerle poz veren yöneticilerimiz.

Patatesler kadar cesetler de fışkırıyorken yer altından ve insanlarımız can güvenliği deyimine iyice yabancılaşmışken, ne olacak bu memleketin hali, sorusuna ne cevap vermişti; hatırlıyor musunuz

Bu ülkenin hangi sokağanda topal karınca var bilirim!

Bu cevabı duyduklarında bu ülkenin kaç çocuğunun canı acımış ve aşağılanmış hissetmişti kendini Bilen var mı Bugün o bir onda iki diye adlandırılanlardır ayakta kalanlar

Ne mutlu onlara.

YAVRUM MESUT VE THE ŞAPGALI BABA

HABERLER SİLİVRİDE Mİ BİTER

- Yavrum Mesut nerelerdesin Binaenaleyh haberlerden haberimin olmaması fevkalade hatadır, ayıptır, günahtır!

- Ben senin ayaklı gazetenmiyim the şapgalı baba. Cep telefonuna gelen mesajları oku yahu.

- Ne mesajı yavrum Mesut Binaenaleyh Bin Ali mi mesaj göndermiş bana, Mübarek mi Mübarek günlerde unutmazlar beni. Yanlarına gelmemi mi istiyorlar yavrum Mesut

- Nereye gideceğini ben bilmem the şapgalı baba. Telefonunu takip ediyorlar yahu.

- Beni takip eden kalmayınca telefonu mu takip ediyorlar. Binaenaleyh nasıl yapıyorlar Başına nöbetci mi koyuyorlar Ben bir telefonu kaldırsam karşıma yirmi tane devlet başkanı çıkar yavrum Mesut.

- Onsekiz diyecektin the şapgalı baba. Mübarekle Bin Aliyi sayma yahu.

- Onsekiz olsun. Beş fazla değilse namerdim. Binaenaleyh başka ne var, ne yok, bu sokağın da içinde bulunduğu ülkemde

- Fenerbahçeyi Avrupaya göndermiyorlar the şapfalı baba. Soruşturuyorlar yahu.

- Kim göndermiyor, niçin göndermiyor, nasıl göndermiyorlar Binaenaleyh döviz meselesi mi

- Galiba öyle yahu. Fenerbahçenin kazanmasını istemiyorlar the şapgalı baba.

- Niçin istemiyorlar yavrum Mesut Binaenaleyh onlar kazanmışda kim ellerinden almış Gasp etmek ayıptır, hatadır, günahtır. Peki hükümet nerede yavrum Mesut Binaenaleyh var olduklarının kayıtlarda olması kafi değildir, kifayetsizdir, yetersizdir.

- Hükümet her zaman vardır, one münite dediklerinin dizinin dibinde oturuyorlardır yahu. Sen muhalefeti sor, muhalefet nerde, the şapgalı baba.

- Muhalefet nerde yavrum Mesut Binaenaleyh gök kubbeyi başına yıkarım, diyenin olmaması fevkalade acıdır, üzüntü vericidir, elemlidir.

- Muhalefet dediğin yemin etmeyi beceremeyen insanlar topluluğudur the şapgalı baba. Hepsi seçilmişler, başka örnekleri yok yahu.

- Sana ne oldu yavrum Mesut Binaenaleyh okula mı gittin Herşeyi biliyorsun. Seninle fevkalade gurur duyuyorum.

- Buna sevindim the şapgalı baba. Bayramı Silivride geçirirsen ziyaretine gelirim yahu.

- Kendim için gidersem namerdim. Binaenaleyh sen ne diyorsun yavrum Mesut

ÖZÜR-KABAHAT

Gazetecilerin sorusunu cevaplamak istemeyen Bölükbaşının kulaklarını işaret ederek "işitmiyorum" demesini şöyle yorumlamış bir CHPli gazeteci:

Bölükbaşı, işitmiyorum demekle İnönü hayranı olduğunu, kulakları dahil her şeyiyle İnönü gibi olmak istediğini anlatmak istedi diye yorumlayamayız bu olayı. Dahası,Bölükbaşı böyle yapmakla İnönünün sağır olma özelliğini öne çıkararak siyasi bir gaf yaptı.

Soru şu: Bu durumda yorumcu gazeteci ne yapmış oluyor

SAĞLAMI VURMAK

"Askerİ alnından vurduk, hata yaptık!"

İnternet sitelerine düşen komutan itiraflarındaki bir cümle böyle. Darbecilik oyunları oynanırken söylenmiş..

"Buraya sağlam geldiniz, sağlam gideceksiniz!"

Bir komutan cümlesi de bu. Ben bu cümleyi 12 Eylül ihtilalinin ilk aylarında askere alındığımız birliğin ilk içtimasında tabur komutanından duymuştum.

Asker elbisesi giyen Türkiyenin fikir mozayiğini oluşturan genç insanların hepsi bu cümleyi duyduktan sonra rahatlamıştı.

Sağlamlıktan sorumlu olduklarını, darbecilik oynarken unutmuş olmaları, hata yaptık itirafından daha acı.

AT SAHİBİNE GÖRE KİŞNER

Diyorlar ki: TTF başkanı bir zamanlar Fenerbahçede yönetici idi.

Yani

Mesele baltanın sapı meselesi değil.

Adam olamazsın, dediği çocuğu bir gün vezir olunca, iki jandarma eşliğinde makamına getirttiği babasının itiraz cümleleri çınlıyor kulaklarımda.

Olma yanlış anlaşılmamalı.

Onlar dersten kaçtılar. Adam olmazlar, diyen rahmetli Hocamıza binlerce rahmet olsun.

Sen nasılsan, altındakiler de öyledir.

Temiz manasında olmayan saflık

Federasyon Başkanına bir TV kanalında soruyorlar: FBaklanırsa zararını kim tazmin edecek

Cevaba bakın:UEFA onu üstlenecek. Müfettiş öyle söyledi.

İhtilalci K.Evrene vaadlerde bulunarak Yunanistanın kayıtsız-şartsız NATOya döndürülmesini hatırladık.

Sonra ne oldu

Vaadci Amerikan generali emekli oldu. Biz zararımızla kaldık.

YAŞA FENERBAHÇE

Fenerbahçe bir alt ligde oynamak istiyor.

Haklıdır. Lakin itiraz var TTFden ve ona alkışlı kalemşorlardan.

Bir gün bu oyun tüm ayrıntıları gözler önüne serildiğinde, utanacak olanların çokluğu, bu ülkenin kayıplarının telafisi olmaz.

Fenerbahçeye kaybettirenler, farkında olarak veya olmayarak bu ülkeye kaybettiriyorlar.

Fenerbahçeyi Avrupaya göndermeyen TTF ve alkışcıları biliyorlar ki, yıldızları gitmiş, morali sıfırlanmış Fenerbahçeyi artık yenmekte zorlanmayacak muhbirlik yapan kulüpler ve şampiyonluk (!) isteyenler..

Böyle bir tatmin peşindekiler istemiyorlar, Fenerbahçenin Bankasyada oynamasını.

Peki, garanti mi zayıflatılmış bir Fenerbahçenin yenilebileceği

Hakemlerimiz ne güne duruyor. Herkesin sorgulandığı bu şike soruşturmasında adları geçmiyorsa hep lazım olacaklarındandır.

Evet, böyledir.

O da başkan imiş

Mezarlıkta yerini almış Anavatan ve Doğru Yol Partilerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş Demokrat Partinin başkanı N.K.Zeybek demiş ki: Bizim kapıcı dahi beni tanımıyor.

Tanıyordur, tanıyordur; böyle tanıyordur.