Dördüncü şiir kitabı dosyam hazır… Hiçbir yayınevinden teklif gelmedi. Birkaç beleşçi yayınevlerini saymazsak. Bu durum bende böyleyken günümüzün diğer şairlerinde nasıldır Onlarda da aynı. Hatta günümüzün önemli şairleri diye gösterilen İsmet Özel’e, Hilmi Yavuz’a ya da Haydar Ergülen’e şiir kitabı dosyanız hazır mı, hazırsa yayımlayalım diyen bir yayınevi olmuş mudur Sanmam! Ancak beleşçi yayınevleri teklif etmiştir. Ki bunu ezbere söylemiyorum bildiğim yaşanmış şeyler var. Beleşçi yayınevleri kısmını açmamız lazım. Beleşçi yayınevi sahibi yayıncı size telefon açıyor. Şiirlerinizi ve sizi o kadar övüyor ki… Telefonda karşıdakini dinlerken, Orhan Veli’nin şiiri üzerine söylenenlere dayanamayıp ben neymişim be dediği gibi diyorsunuz; ben neymişim be! Ama bu övülme seansının sonu ne olacak diye bekliyorsunuz, merak ediyorsunuz, hatta içinizden sadede gelelim hocam tamam diyorsunuz, seans bir hayli uzuyor. Sonunda sevgili yayıncı ağzındaki baklayı çıkarıyor; üstad yeni şiir dosyanızı biz basmak istiyoruz. Pardon siz kaç kişiniz demek geliyor içinizden ama demiyor dinliyorsunuz. Devam ediyor yayıncı; yeni dosyanızla birlikte daha önce yayımlanmış bütün kitaplarınızı da basmak istiyoruz… Hiç beklemediğiniz bu teklif karşısında içinizden ooo iyi, güzel, diyerek bir gönenmişlik yaşıyorsunuz. Ama fazla sevinmeyin az sonra söylenecek sözler hayal kırıklığını boş verin düpedüz canınızı sıkıyor hatta sinirleniyorsunuz. Neden mi O sözler ne mi Beleşçi yayıncı şöyle diyor; telifimiz yüzde sekiz, kadeve hariç! Vay vay vay! Yüzde sekiz! Siz dosyanızı kendisinin yayınevinden hiç yayımlatmayı bile düşünmediğiniz halde, sanki dosyanızı verecekmiş gibi yani o anki havanın atmosferine girip on olmaz mı dediğinizde, beleşçi yayıncı az önceki size yaptığı övgüleri unutup başlıyor pazarlık yapmaya sizinle. Olayı öyle bir noktaya getiriyor ki hiç telif veremeyeceğini, zaten yayınevini zor ayakta tuttuğunu, şiir kitaplarının satmadığını söyleyerek artık işi çığırından çıkarıyor. Siz de, onca övgüden sonra böyle beleşçi bir soğuk duş yapılması üzerine hiç yoktan -çünkü siz yayıncıya dosya teklif etmemiş dosyanızı yayıncı kendisi istemiştir- canınız sıkılmış olarak hayır diyorsunuz, hayır dosyamı vermiyorum. Dosyamı vermiyorum kısmı söylendikten sonra hakaretin bini bir para; sizin şiiriniz altın mı patavatsızlığından tutun zaten sizi hiç gözünün tutmadığına kadar neler neler. Yayıncılara bakarsak şairler sanki şiiri evlerinden süpürgeyle süpürüyor, hiçbir emek vermemiş, çalışma yapmamış, sihirli bir şekilde şi dediğinde şiir oluyor, şairlerin evi şiir dolu! Ergen zırvalarını şiir diye radyo ve televizyonlarda okuyan zavallılara bakarak şiirin öyle bir şey olduğunu sanıyorlar. O yüzden yayıncılara göre şiir beleş! Şiir kitabı basmak da beleş! Ne olacak iki romantik bukle oku al sana şiir, böyle sanıyorlar. Oysa şairlerle radyo ve televizyondaki şiir okuyan zavallıların hiç alâkası yoktur. Ergen zırvası başka bir şey şiir başka, bunu yayıncılar anlamak istemiyor. Alın size Türkiye’nin şiir durumu! Okurken bile insanın canını sıkıyor değil mi bu yazı Maalesef öyle!

Bütün yayınevlerinde, kendi yayın politikalarını tanıtırken, yeni bir düşünce ve kültürle yola çıktıklarını, Türkiye’ye yeni bir yayıncılık anlayışı getireceklerini, bu işi maddi kazanç için değil düşünsel faaliyet olarak gördüklerini anlatan paragraflara rastlıyoruz. Nitelikli edebi kitaplar (şiir, hikâye ve deneme) yayımlayacaklarını yazıyorlar. Hatta çoğu yayınevi gerçekten nitelikli edebiyat için yola çıkıyor ama sonra bir bakıyoruz niteliği bırakın edebiyatın e’sine bile rastlanmaz bir hâl alıyor. Tamamen ticari faaliyet. Yapılan işin ticari faaliyet olduğunu bildikleri halde yeni bir düşünce ve kültür için yola çıktıklarını belirtmeleri kendi kendilerine bile doğru olamadıklarını kanıtlıyor. Dünyanın kadim gerçeğidir; bir yerde para varsa orada ticari bir iş var demektir. Ticari bir iş demek alıp satmak demektir. Ticari işletme de aynı şeydir. Üretirsin satarsın ya da üretileni satarsın. Bütün yayınevleri şirkettir. Şirket demek kâr amacıyla kurulan ticari işletme demektir. Kimse hayrına şirket kurmaz, kurmuyor da nihayetinde. Dolayısıyla yayınevleri üretileni satıyor. Kendisi üretmiyor, üretilmiş olanı alıp satıyor. Ama günümüzde yayınevleri üretileni satın almak yerine beleşe getirip kendisi satmaya çalışıyor. Düşünün ciddi bir yazar yazmış olduğu kitaba ne emekler harcamıştır ama yayıncı bunu görmüyor. Öncelikle nitelikli bir dosya niteliksiz bir sözde yazardan çıkmaz, bunun mümkünü yok, öyleyse bir eserden nitelikli eser diye bahsediyorsak o eser öyle çekirdek çitleyerek yazılmış bir eser değildir. Yayıncının bunu bilmesi gerekiyor. Ama yayıncı bunu bilse de bilmiyor gibi davranıyor. Nitelikli eserler beleşe yayımlanmaya çalışılıyor. Telif verilmeden ya da az miktarda telif verilerek. Peki o eseri yayımladın sen satmayacak mısın satacaksın, niye telifi düşük tutuyorsun o zaman Yayımlanan şiir kitabı diyelim iki yılda satılıp bitirilse de yine sen satıyorsun ve sattığın parayı sen alıyorsun peki şaire niye telifi niteliksiz eserden daha az veriyorsun Niteliksiz romanlar yani sözde romanlar çabuk satıldığı için hemen para gelecek ya, yayıncı bir an önce gelecek sıcak paraya bakıyor. Oysa sen hani kültür için, düşünce için, sanat için kurulmuştun, ne oldu bunlar Bunlar hasıraltına itiliyor! O zaman madem çabuk para kazanmak için yayınevi kuruyorsun da, niye yayınevi kuruyorsun yayınevi kuracağına market aç, her gün para kazanırsın, manav aç anında kazanırsın! Kültürle sanatla yani kısacası Türk edebiyatıyla niye uğraşıyorsun! Aç marketini bak keyfine. Bir de niteliksiz romanları okuruna keyif verir diyerek yayımlıyorlar. Madem keyif alacaksın niye kitapla uğraşıyorsun birader, git keyif verici madde ticareti yap! Beyler kitap kimseye keyif vermez. Hiç kusura bakmayın ikinci sınıf yabancı romanları yayımlayarak yayıncılık yaptığını sanan zavallılar bu ülkenin gençlerini afsunlamaktan öte bir iş yapmıyorlar.

Türkiye’de yayınevi yoktur! Maalesef merdiven altı ticari işletmeler var!