Bu halk, kendisine söz hakkı verildiği 1950’den beri her ne kadar kendisine zulmeden tek parti zihniyetini tek başına iktidara asla getirmemişse de devleti CHP zihniyetinin inşa ettiği din karşıtlığından da temizleyememiştir. İktidara gelen ve dine saygılı olan her başbakan hatta kendileri gibi inanıp, kendileri gibi düşünen Süleyman Demirel dahi sırf bir sağ partinin genel başkanı olduğu için CHP/rejim elitlerinin hışmından kurtulamamıştır.

1928-1950 arası Türkiye’de İslam’a karşı amansız bir savaş açıldığı, âlimlerin asıldığı, dini eğitimin tümüyle yasaklandığı tek parti iktidarı döneminde komünist Rusya’da da 1924 yılında yönetimi eline alan Stalin bulunmaktaydı. Stalin koltuğunu sağlamlaştırdıktan sonra Ortodoks kilisesine karşı savaş açmıştı. 1930’lu yıllarda Ortodoks kilisesi üyelerinin çoğu öldürülmüş veya çalışma kamplarına gönderilmişti. 1927 ile 1940 arasında, Rusya’da Ortodoks kiliselerinin sayısı 29.584'ten 500'ün altına düşmüştü. Ama İkinci Dünya Savaşı sona ererken Stalin bir gecede karar değiştirmiş, sürgündeki bütün Ortodoks din adamlarını Sibirya’dan bir hafta içerisinde Moskova’ya getirterek ve kendilerine tam bir hürriyet vererek Moskova Patrikliği’ni eski gücüne kavuşturmuştur. Kısacası komünizm ile Rus halkına sun’i teneffüs yaptırma denemesi tutmamış ve asıllarına, köklerine dönmüşlerdir. Komünist Rusya kendi tarihi ile, kültürü ile, dini ile barışmıştır ama Türkiye Cumhuriyeti bir türlü geçmişi ile barışamamıştır. Halen daha Şapka Kanunu denen bir saçmalık bayram kabul edilip kutlanmaktadır. Artık Rusya’da olduğu gibi bu ülke de de İslam ile topyekûn bir kucaklaşmanın, Müslüman halkın dini değerleriyle barışmasının zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.  

Bu millet Haçlıları Anadolu topraklarından kovarken ne diye kovdu. Ezan susmasın, din elden gitmesin, Haçlı sürülerinin kanunları bu topraklarda hâkim olmasın diye… Peki, sonunda ne oldu? Ezan susturulurdu, din  -şahsi ibadetler dışında- yasaklandı, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İsviçre kanunlarından karma yapılıp bu millette zorla dayatıldı.  Bu gün en çok yapılan bina hapishane ve mahkeme binaları.

Olan oldu. Ama artık geçmişe takılıp kalmak yerine geleceğimizi inşa etmeye bakmamız lazımdır. Milletle inatlaşan, onun köklerine, inancına, geleneklerine aykırı olan ve kendisini yok oluşa sürükleyen bu yanlışa artık bir son verilmesi ve kuruluş değerlerine dönülmelidir.

Bu ülke kurulurken kabul edilen Anayasa’nın ilk iki maddesi aynen geri getirilmelidir. Ne idi o maddeler bir daha hatırlayalım:

Madde 1- (Özgün hali) Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.

Madde 2- (Değişik: 29.10.1339 (1923) - 364 S. Kanun) Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslam’dır. Resmi lisanı Türkçedir.

Her türden İslam karşıtlığının neşet ettiği laiklik maddesi bu kurucu Anayasa’nın neresinde var! Hiçbir yerinde yok. Laiklik ta 1937’de Anayasa’ya giriyor. Yani bugün her hayırlı faaliyetin karşısına aşılmaz bir duvar olarak dikilen laiklik ilk Anayasa’nın ilanından 16 yıl sonra ekleniyor. Bu maddeyi dayatanlar Kuva-yı Milliye ruhu ile alakası olmayanlardır. Bu madde kaldırılmadan ve Türkiye’nin resmi dini İslam olarak ilan edilmeden bu ülkeyi İmam Azam da idare etmeye kalksa İslam adına hiçbir şey yapamaz. Bu madde kalkmadan devlet, dinle asla barışamaz, hiçbir idareci barıştıramaz. Nitekim bu ülkeyi 22 yıldır İmam Hatip mezunu bir başkan idare diyor. Ama şu an çırılçıplak sokakları işgal eden kızlar onun devrinde doğanlar! Çünkü bir ülkenin kim tarafından idare edildiğinden önce ne ile, hangi kanunlarla idare edildiği önem arz etmektedir. Zinanın, fuhşun, çıplaklığın, faizin, içkinin sadece serbest olmakla kalmayıp, aynı zamanda bütün medya kanallarından teşvik edildiği bir ülkede başka ne beklenebilirdi?    

Bütün olumsuzlukların sorumlusu olarak iktidarın başını görmek, rejimde hiçbir kusur aramamak çıkar bir yol değildir. İktidar olmak sadece koltuğa oturanı değiştirmek manasına gelmediğini 22 yıllık acı tecrübe ile bir kez daha gördük. Yunanistan’a bir Müslüman Türk başbakan olarak seçilse mevcut kanunlara dokunmadan İslam adına neleri yapabilirse Türkiye’de de mevcut kanunlara dokunmadan ancak benzer şeyleri yapabilir. Bunu iyice anlayalım.