Geçtiğimiz günlerde bir heyet olarak İran’a kısa bir ziyarette bulunduk. Bu ziyaret vesilesiyle ülkemizdeki İran’la ilgili tartışmaları bir kere daha hatırlamış olduk. İletişim eksikliği ve soruna yaklaşma farklarının nasıl olumsuz sonuçlar doğurabileceğini bir kere daha müşahede edebildik.

En başta şunu ifade etmek isterim.“Akıl Tutulması” nedir bilir misiniz veya aklın dumura uğramasının nasıl sonuçları olur, hiç düşündünüz mü İşte Türkiye ile İran arasındaki siyasi bakış farklılıklarını yorumlarken kimilerinin “Ha İsrail, ha İran!” diyecek kadar ileri gitmiş olmaları, yaşanan sıkıntının ne denli tehlikeli boyutlara ulaştığının ispatı oldu.

Dini bir otorite değilim. Mezhepler konusunda uzmanlığım da yok. Ancak 1400 yıldan beri çözülemeyen sorunların bugün bir anda ortadan kalkmayacağını bilecek kadar bir bilince sahibim. Hiçbir sorun yok diyecek kadar iyimser, sorunlar kesinlikle çözülemez diyecek kadar da kötümser değilim.

Önce bardağın dolu tarafına bakmamız gerekir. Ortak yanları, ittifak edilen konuları öne çıkarmak problem çözme tekniği açısından önemlidir. İki Müslüman arasındaki sorunların nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair yol haritası Kur’an’da apaçık ifade edilmiştir. Buna uyum sonuç getirir.

D-8’deki birliktelik bu uyum adına, atılmış önemli bir adımdı. Bu noktada ilk yapılacak iş sorunları buzdolabına koymaktır. Sıkılı yumruklarla yol alamayız. Birlikte hareket edebilecek zeminleri çoğaltmalıyız. Sorunlarımızı sağlıklı bir ruh haliyle konuşabilecek duruma gelmeliyiz. Bu karşılıklı olarak birbirimizi daha da iyi anlamayı getirecektir. Kaldı ki bunlar sonuç itibariyle çözülemeyecek problemler değildir. Farklılıklarımız düşmanlık gerekçesi yapılmamalıdır. Yönetimler o veya bu gerekçeyle yanlışlar yapabilir ancak halklar arasındaki ilişki dostluk ilişkisidir. Bu bölgenin iki önemli ülkesi olarak, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğini unutamayız. Birbirimizle başkaları üzerinden konuşursak, küresel güçlerin değirmenine su taşımış oluruz. Biz Türkiye olarak, 100 yıl öncesine kadar canımıza, malımıza, ırzımıza, namusumuza kastedenlerin kurduğu AB’ye girmek için olmadık işler yaparken, 350-400 yıldır sorun yaşamadığımız sınır komşumuz bir ülkeyle problemlerimizi konuşacak zemini bulamıyorsak, bir yanlışın içindeyiz demektir.

Özellikle Suriye konusunda farklı tutumlar içinde olunması bu süreçte, başta ifade ettiğimiz gibi karşılıklı olarak akıl tutulmalarını beraberinde getirdi. Toplumsal reaksiyonlarda güvenlik endişesi ana belirleyicilerdendir. İran, Suriye’de ilk etapta bu endişe ile hareket etti. Suriye’den sonra kendisinin hedefte olduğunu düşündü. Türkiye ise tarihi hinterlandı olan Libya ve Mısır gibi ülkelerde yaşanan devrim süreçlerinden sonra masada hak ettiğini alamadığını düşündüğü için Suriye’deki treni! kaçırmak istemedi. Birden anlamsız bir şekilde diplomatik dile ve teamüllere aykırı adımlar attı. İran ise bu süreçte Suriye’de Baas Rejimi altında 40 yıldır çile çeken, zulüm gören insanların taleplerini hiç dikkate almadan doğrudan ve hemen Esad’a her türlü desteği sağladı. Ortadoğu’da çoğu zaman mezhebini öne çıkaran yanlışlar yaptı. Hata yüzdesi verecek değilim ancak İran da, Türkiye de Suriye’nin ve Ortadoğu’nun bu noktaya gelmesinde, üzerlerine düşeni yapamadıkları için önemli pay sahibi oldular.

Türkiye ABD ve Batıya çok güvendi, İran da Rusya ve Çin’in desteğini arkasına aldı. Yani 1639 Kasr-ı Şirin anlaşmasından beri birbirlerine bir tek mermi sıkmayan iki komşu ülke, bu sorunu kendi aralarında o veya bu gerekçeyle konuşmayı beceremedikleri için Suriye fillerin tepiştiği bir alana dönüşmüş oldu.

Bunun yanında Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyenler Irak’ın işgali sonrasında, sıralamayı Suriye, İran ve Türkiye olarak belirlemişlerdi. Ancak İran’ın P5+1 ülkeleri ile nükleer konusunda mutabakata varmış olması, bu sıralamada İran ve Türkiye’nin yer değiştirmesine sebep oldu. Yani sonuçta, Türkiye ve İran olarak ama bir önce ama bir sonra emperyalizmin hedefinde olduğumuz gerçeği değişmedi.

Papa son Türkiye ziyaretinde, Fener Rum Patrikhanesi’ne gittiğinde Bartholomeos’a “Mezheplerimiz arasındaki 1000 yıllık kavgaya son verelim.” tavsiyesinde bulunmuştu. Onlar birbirine zeytin dalı uzatıyorken, bize ne oluyor da vebalinden kurtulamayacağımız mezhep kavgalarının fitilini ateşliyoruz