BÖLGEMİZDE Bölgemizde ve dünyada bazen küçük bir olay bir kıvılcım bölgeyi sarabiliyor. Yakın zamanda Emperyalizmin başlattığı Arap Amerikan Baharı’nın ardından ciddî gelişmeler oldu. Cezayir’deki kıvılcımın nelere mal olduğunu hep birlikte gördük. Başlangıcında bizimle pek ilgisi olmadığı varsayımıyla ülkemizde bir heyecan yaşandı. Bu heyecan duygusallık ötesi bir dalga oluşturdu. Müslümanların kendi yönetimlerini hâkim kılacağı, özgürlükler elde edeceği, demokratik bir yapıya kavuşacağı duygusallığı sağlıklı düşünmeyi engelledi.
Dalga Suriye’yi sardı, Türkiye de emperyalizmin tuzağına düştü, Beşar Esad rejiminin çökmesi için girilen gayya kuyusundan bir türlü çıkamadık. Battıkça battık.
Bizi ilgilendirmiyor gibi görünen bu durumun zamanla benzer oyunların bizde de sahneye konduğunu gördük. Uludere katliamı, Reyhanlı patlaması, Gezi Parkı olayları ve Suruç patlaması. Türkiye bu tuzaklara kendi eliyle düşmüştür. Düşmenin ötesinde elini kolunu bağlayan ön anlaşma ve sözleşmelerle adım atamaz hale gelmiştir. Bir sürece eğer niyetlenilmişse asla hazırlıksız girilmez. Ön tedbirleri alınmış hazırlık yapılmıştır. Türkiye’yi saran NATO üsleri zaten hareket alanını daraltıyor. Olaylar bu merkezler tarafından da destekleniyor. AK Parti iktidarı bunlardan sorumludur. Patroit füzeleri, Kürecik radar üssü ve İzmir’deki NATO üssünün açık bir izahını bulamadık. Bu kurumlar konuşlandırılırken öne sürülen nedenlerin hiç biri gerçekçi değildi. Teslimiyetçi ve bağımlılıktan kaynaklanıyor. Türkiye bu kıvılcımlara AK Parti iktidarı sağlıklı bir karşılık veremedi ve soğukkanlı karşılayamadı. Bu sarmala düşmemek adına aldığı tedbirler ve muhalefete karşı olma duygusallığına yenik düştü. Sert tedbirler aleyhine oldu. Örneğin Gezi Parkı olayı geçiştirilebilirdi Ve bu kadar büyümezdi.
Suruç olayları bir tezgâh olduğu ilk günden itibaren belliydi. Ve yeniden başa dönüldü. On yıllardır PKK ile ilgili iktidarların tutumları ve söylemleri hiç değişmedi. Onlar bir kaşık suda ya da tükürükle boğulacaklar gibi hamasi yaklaşımlarla sonuç hiç de değişmedi. Terör tırmandıkça tırmandı.
Çözüm Süreci gösterdi ki, aslında yıllardır sadece bir çözümsüzlük süreci olmuştur. Süreç dondurulmuştur. Silahlı militanların ülkeyi terk ettiği veya edeceği düşüncesinin gerçeklerle örtüşmediği ortada. Suruç kıvılcımıyla yeniden bir ateş sarmalına girilmiş oldu. Yeniden silahlar konuşuyor, yollar kesiliyor, insanlar öldürülüyor. Devlet gene o bildik tutumunu sergiliyor. Ölümler ölümlere ulanıyor. Biz kendi topraklarımızı bombalıyoruz. Ne yazık ki eleştirdiğimiz, ta’n ettiğimiz Beşar Esat’tan farkımız kalmıyor.
Bir devlet elbette güvenliğini koruyacak, bu kaçınılmaz. Ancak provokatif ve tuzak oluşlara karşı daha dikkatli olmak gerekiyor.
AK Parti Kürtlere olan güvenini yitirdi. Şimdi daha Türkçü ve kavmiyetçi bir ruha büründü. Yitirdiği oyları Orta Anadolu’dan derlemeye bakıyor. Bu da AK Parti’nin de diğer partiler gibi belli alanlara sıkışmasına neden oluyor.
Emperyalizm oyununu büyük oynuyor. Suruç olayı ile AK Parti’yi kendi çizgisine çekmiş ve kendisine mahkûm etmiştir. Emperyalizmle birlikte hareket etme tuzağına düşmüştür.
Şu son seçimler de göstermiştir ki Milli Görüş hareketinin önü açılmak istenmiyor. Egemen güçlerin oluşturduğu dalga HDP’ye baraj aştırtmıştır. Yüzde yedilerden on dörtlere yükseltmiştir. Eğer Saadet Partisi onların dilediği bir çizgide olsaydı çoktan ve daha güçlü olarak parlamentoya götürülürdü. Milli Görüş’ün önü ne olursa olsun kapatılıyor. Zaten Milli Görüş de onlardan medet umacağına gene kendi çabası, emeği ile aşmak durumundadır.