Şule Yüksel Şenler, ailesi ile birlikte Batılı bir tarzda hayat sürerken ilahi kader onu değiştirmiş ve çok önemli hizmetlerin ifasında öncü rolü yüklemiştir. Tabii özellikle ilk dönüş yıllarında kendi başına kalması neticesi örtünme konusunda geliştirdiği modellerin İslami tesettüre tam riayet edilerek yapıldığı söylenemez. Nitekim o dönem yürüttüğü faaliyetlerle ilgili olarak ilerleyen dönemde kendisi de bazı özeleştirilerde bulunmuş ve uyarılmadığının altını çizmiştir.
O dönemde genç bir kız olarak tek başına yollara düşen Şule Yüksel Şenler’in -devrin hassaslığı dikkate alındığında- çok büyük bir mücadele verdiği ortadadır. Özellikle Yeni İstiklal ve Bugün gazetelerinde yazdığı yazılar ve ülkenin dört bir yanında verdiği konferanslarla büyük bir çığır açmıştır. Özellikle Müslüman kadının örtüsünün dini yönünün inkâr edildiği; örtünmenin Anadolu kadınının ve hizmetçilerin geleneksel kıyafeti olarak halka yutturulmaya çalışıldığı o devirde örtünmenin gelenek değil, dinin bir emri olduğunun bir kadın yazar tarafından çok net ve sert bir üslupla gündeme getirilmesi çok büyük hadise olmuştur. Bunun için de konuya ilişkin yazıları çok büyük bir yankı yapmış, devrin en meşhur yazarlarını bu konuya dâhil olmaya ve hatta dönemin cumhurbaşkanını açıklama yapmaya zorlamıştır. Bütün bunlar Şule Yüksel’in kimleri karşısına aldığını ve kimlere karşı korkusuzca mücadele ettiğini göstermektedir. Nitekim yazı ve konferanslarından dolayı defalarca hâkim karşısına çıkmış ve bir dönem de zindana tıkılmıştır. Ama mahkeme kapılarında süründürmeler ve zindan hayatı dahi onu korkutmamış ve asla geri adım atmamıştır.
Şule Yüksel Hanım’ın yolu 1980’li yıllarda Mahmud Efendi Hazretleri ile kesişir ve asıl kimliğini burada bulur. Bu dönemde tekrar bir talebe gibi İslam fıkhını okumaya başlar ve Müslüman kadın için en ideal örtünme şekli olan çarşaf giyer. Mahmud Efendi Hazretleri de kendisine çok büyük değer verir ve onu her tarafa vaaz ve irşad faaliyeti yapması için gönderir. Bu dönemde adeta 1970’li yıllardaki aktifliğine tekrar döner. Yine bu dönemde uzun yıllar Mahmud Efendi Hazretleri’ne bağlı kız Kur’an kurslarında hem hoca ve hem de talebe olarak bulunur. Bu durum 15-16 yıl böyle devam eder. Keşke ömrünün sonuna kadar da böyle devam etseydi. Ama bir zaman sonra başlayan sağlık sorunları ve daha başka birtakım özel meseleleri yüzünden İsmailağa çevresinden kopmak zorunda kalır.
Şule Yüksel Şenler, İsmailağa Camii Sokağı’na ilk geldiğinde burası o kadar hoşuna gider ki kendisini şu manada bir söz söylemekten alamaz: “Ben Huzur Sokağı romanını yazmadan önce burayı görseydim romanımın adını Huzur Sokağı değil de İsmailağa Sokağı koyardım. Zira asıl huzur sokağı burasıymış.”
Allah Teâlâ kendisine rahmet eylesin. O üzerine düşeni fazlasıyla yaparak gitti. Zor zamanda ortaya çıktı ve çetin bir mücadele verdi. Bu manada ilklerdendir. Kendisine arkasından dua edecek kan bağıyla bağlı bir çocuk bırakmadı. Tıpkı geçtiğimiz ay ahirete uğurladığımız Mehmed Şevket Eygi gibi. Esasen Şule Yüksel gibi bir değerin ortaya çıkmasına en büyük katkıyı sağlayan Mehmed Şevket Eygi’dir ve Şule Yükse Şenler’in yazdığı gazetenin sahibi olarak o da benzer davaların muhatabı olmuştur.
İlk baskısı 1970’te yapılan ve o dönemden beri dini kitaplar arasında her zaman en çok satan kitaplar arasındaki yerini koruyan Huzur Sokağı romanı bile onun amel defterinin açık kalmasına yetecektir. Bu arada Huzur Sokağı ile ilgili bir anımı da kayda geçirmek adına yazmadan geçemeyeceğim.
Bakırköy İmam Hatip orta üçüncü sınıf öğrencisiydim. Bir gün o eskiden iki cilt şeklinde basılan “Huzur Sokağı” romanının birinci cildi elime geçmişti. Bir kış gecesi sırtıma bir battaniye alarak ateşi sönmüş ama sıcaklığını koruyan kömür sobasının başına oturdum. Kitaba başladım ve sonuna geldiğimde başımı şöyle bir kaldırdığımda başımın ağrıdığını hissettim. Bir de duvardaki saate baktım ki, sabahın beşi olmuş. Evet öylesine kendimi kaptırmışım ki akşam saat dokuz-on sıralarında okumaya başladığım kitabı bitirene kadar yerimden kıpırdamamıştım bile.
İslami örtünme mücadelesinin sembol isimlerinden Şule Hanım’ı rahmet-i Rahman’a uğurlarken bugünün sözde örtülü ama gerçekte giyinik çıplak bayanlarına da bir çift laf etmeden geçemeyeceğim. Başörtüsünü saç örtüsüne indirgeyerek daha güzel görünmek için bir aksesuar olarak kullanmaktan ve bakışları üzerinize çekme arzusundan vazgeçin. Dini oyun ve eğlence aracı kılmayın. İşte son durak kara toprak.