Son günlerde medyadaki çürümeyi izlemekteyiz.

Lakin infaz edilen sadece kadın olmakta.

Erkek hele zengin ve güç sahibiyse elini kolunu sallayarak dolaşmakta. Herkes destek vermekte.

Kulüp başkanı zatı ziyaretler, taraftar alkışları sanki adam zina yapmamış, uyuşturucuyla ilgilenmemiş gibi toplum toz kondurmuyor.

Lakin kadın spiker öyle değil.

Müstehcen mesajlarını yayınladılar, linç ettiler.

Kulüp başkanının “itibarı ile oynadılar”, ağıtları yakıldı,

Adam yurtdışından ifadeye koşarak geldi serenatları yapıldı.

Fakat kadın spiker, günahın yükünü çekmeye tek başına götürüldü.

İkiyüzlü düzen, kirli sistem maalesef böyle işlemekte.

Güç sahibi erkeğe daha korumacı.

Yıllar önce benzer bir olay daha yaşanmıştı.

Yine korunaklı erkek karşısında kadının uğradığı yıkım hakkında bir yazı yazmıştım;

“Savcı ve şarkıcı”

O dönemin ünlü 28 Şubat savcısı, fırtınalar estiren Vural Savaş.

Yine dönemin ünlü şarkıcısının sahne aldığı mekâna gider. Bir grup arkadaşıyla derin sohbettedir savcı. Şarkıcı Harika Avcı da, savcının masasına gitmek ister.

Bir anda savcının korumaları teyakkuza geçer, sarkıcıyı sert şekilde savcının yanından itekleyerek uzaklaştırırlar.

Oysa şarkıcı, savcıya bir şeyler söylemek için masasına yaklaşmak istemiştir: “Sayın savcım siz böyle can siperane irticaya karşı laikliği savunduğunuz için biz özgürce sanatımızı icra edebilmekteyiz.”

Savcı güç odağıdır, kutsanmıştır, şarkıcı yoksul halk kesiminden kadındır, korumalar elbet sert davranacaktır.

Otuz yıl sonra medya, yayıncılık, turizm, havacılık sektörlerinde imparator zengin kulüp başkanını kutsayan, itibar suikastı gören siyasiler, gazeteciler, “Hayatımda bir kez bile kullanmadım” lafına inandı fakat kokain kullandığı Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edildiğinde. Onun özel laboratuvardan sonuç almaya çalışmasını bile hoş gördüler. Mahkeme, adli kontrol şartıyla serbest bıraktı. Bu kadar rahat ve özgür, konforlu konutuna gönderildi.

Adliye önündeki taraftarlar büyük coşku yaşadı, prensi kötü devlerden kurtardılar, cadı da nasılsa hapse atılmıştı.

Özgür Özel de prens hakkında yürütülen uyuşturucu soruşturmasına ilişkin sert konuştu. Soruşturmanın art niyetle yürütüldüğünü savunan Özel, Adalet Bakanlığı’na da çağrıda bulunarak, bu sürecin bir an önce sona erdirilmesi gerektiğini, yaşananları “itibar suikastı” olarak nitelendirdi. Prens tutuklanmadı, serbest kaldı; taraftarından siyasilere, gazetecilere değin binlerce gönüllü avukatı devreye girdi.

Kadın spikeri ise oldukça örselediler. Gazeteciler ailesinin ne kadar üzüleceğini düşünmeden müstehcen yazışmaları ifşa etti. Kendilerinin de kız babası olduğunu unutup mahrem olanı ortaya döktüler. Bir başka gazeteci bonzai bile kullanmış, “Çok kolay ve ucuza temin edilebilen bonzai, düşük gelirli mahallelerdeki ailelerin korkulu rüyası” deyip spikerin geldiği sınıf farkının altını çizdi. Yoksul halk çocuklarının atıldığı ateşin son cadısı değildi spiker, zengin iş adamı kadar şansı olmadı.

Maalesef Türkiye’de uzun zamandır bütün sektörlerde olduğu gibi medyada da kirlenme, çürüme had safhada. Sistem olabildiğince çekici kadınları istemekte. Büyükşehir belediye başkanlığı seçimini bile adayların eşleri belirledi neredeyse. Bir aday, güzel ve çekici karısı ile birlikte ipi göğüsledi. Geçen gün İslamcı bir yazarı ifşaladı Twitter’da bir genç kız. Kurduğu atölyede İslamcı yazarın başı örtülü kızları insan yerine koymazken, başı açık sarışın kadınları el üstünde tuttuğunu yazdı. Bu mobbinglerden bıkıp usandıklarından belki de kapalı kızlar, hızla başlarını açmakta.

Sistem, ekranlara estetik operasyonlarla Barbie’ye dönüşmüş kadınları yerleştiriyor sanırken; ne yazık ki eli kalem tutan gazetecilerden eskortluk yapanları da, casus gibi başka imparatorlara delil toplayanları da, kara para aklayan dolandırıcıları ekranlarda temize çıkarmaya uğraşan yancıları, cinayete kurban gitmiş masum kızların katili olarak anılan şüpheli zenginleri aklayacak yazılar yazacak kadar vicdanlarından uzaklaşmış kadın gazetecileri de gördü bu ülke.

Bakalım çürüme, kokuşma son bulup; temiz meslek sahipleri yitik değerlerini kuşanıp, düzene kabul ettirebilecekler mi?