Üzerinde düşünmemiz gereken o kadar çok şey var ki… Hayatın akma hızından fırsat bulamıyoruz. Fakat yaşadığımız şu zaman ve yaşananlar gösteriyor ki bizi insan yapan özelliklerimizi kaybetmeye başlıyoruz.

Bir önceki yazıyı utanarak yazdığımı ifade etmiştim. Utanmak bir erdem çünkü. İçinde bulunduğumuz hal acizlik değil. Utanmazlığın da ötesinde bir durum. Bu durumu tanımlayacak bir kelime aradım heybemde ama bulamadım.

Güney Afrika, Lahey’de mahkeme kurup İsrail yargılıyor, biz utanmadığımız gibi mahkemenin Lahey’de kurulmasının bir esprisi olmadığını anlamıyoruz. Bosna için kurulmuştu o mahkeme hatırlıyor musunuz? Boşnaklar hangi haklarını aldı, neyin hesabı soruldu o mahkemede? Lahey, modern dünyanın adalet tiyatrosudur!

Devleti yönetenlere tek kelime edemeyip boykot demekten, sokaklara dökülmekten de utanamadık. Bu hırsı anlamaya çalışıyorum ama içinden çıkamıyorum. Biri bana anlatsın ne olur. Devlet eliyle yayılan terörü anca kendi cinsinden bir karşılıkla bertaraf edebilirsiniz.

Boykot diplomasi değildir!

Boykot bir yaptırım değildir!

Boykot Nazi’s Siyonist’i korkutacak bir aparat değildir!

Boykotu önemsemediğimi zannetmeyin sakın. Ben kendimi bildim bileli dikkat ederim. 7 Ekim’de öğrenmedim ben boykotu. Ama bu boykot, asıl söylenmesi gerekenleri söylememek için kullanışlı bir aparat olmaya başlarsa buna itiraz ederim. 100 günden fazla oldu. İslam ülkesi diye sınıflandırılan 57 ülkeden kaç tanesi ile Filistin merkezli diplomasi trafiği yaşadık acaba?

Siz de haklısınız. Aynı iktidar Irak işgaline omuz verdiğinde de sesiniz çıkmamıştı!

Hani kimden gelirse gelsin zulme karşı olacak, kim olursa olsun mazluma sahip çıkacaktık?

Hem utanmaz hem de yalancı olamazsınız…

Siyonistler öğreniyor. Daha önce hep kendileri için savaşacak birilerini bulurlardı. Gettolaşmayı onla icat etti. Yaşadıkları toplumda her zaman bozgunculuk yapan, kendi kurallarıyla oynayan onlar oldu. Musa ve Allah’ına gidip onlar adına savaşmalarını söylediler. Teodor Herzl, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Polonya civarında yaşayan Yahudilerin Filistin topraklarına göç etmelerini istemişti. Fakat orada yaşayanlar rahatlarını terk etmek istemediler. Tesadüfe bakın İkinci Dünya Savaşı başladı. İki savaşta toplam 55 milyondan fazla insan ölmesine rağmen, Japonya’ya iki tane atom bombası düşmesine rağmen fatura Almanya’ya kesildi ve kazanan Siyonistler oldu. Tesadüf işte. Polonya’yı yeniden inşa etme ve Yahudilere soykırım tazminatı ödemek zorunda kalan Almanya idi. Önce bir kelime satın aldılar. Soykırımın adı “Holokost” oldu. Hikayeleri önceden hazırdı. Hikayelerde gerçekleşen soykırımın karşılığında Filistin topraklarında bir ülke kurmayı başardılar. Satın aldılar ülkeyi ama toprak sahiplerinden değil. Dünyanın canına okuyarak, BM’yi arkasına alarak. Savaştan çıkmış dünyanın buna itirazı yoktu.

Şimdi işgali satın almaları gerekiyordu!

Hem satın aldılar hem sattılar. Sözde holokostu anlatan hikayeler İsrail’in Filistinlilere yaptıklarından başka bir şey anlatmıyordu aslında. Ama hikayelere inanma ihtiyacımız fazladır. Bunca yıl dünyanın İsrail zulmüne ses çıkarmamasını filmlerle satın aldılar. Şimdi daha çok para harcayacaklar. Çünkü para onların, darphane onlar.

Ekonomik sıkıntı yaşadığımız bu dönemlerde kampanyalar yaparak kıracaklar boykotu. Ne oldu o kahve markası? Kaç tanesi kapatmak zorunda kaldı ülkemde? Gemiler vardı…

Hmmm. Anladım. İsrail’e selam, boykota devam…!

Tüm dengeleri bozabilecek bir ülke Türkiye. Biz hariç tüm dünya bunun farkında. Satılık olmadığımızı haykırmalıyız diyeceğim ama;

TFF sponsorunu gördüğümde benim kanım dondu. Ama siz hala iktidara çıkaramadığınız sesinizi bana yükseltmek isterseniz cihad şuuruyla, eyvallah der geçerim.

Uzaya astronot gönderdik değil mi? Nasıl bir gurur. Burada beceremediğimiz tarımı umarım uzayda becerebiliriz. Nasıl görüntülerdi onlar ya. Hava çekimi olmayan yerden röportaj… efsane…

Bence uzayı da boykot etmeliyiz!

Yanı başımızda yaşananlar için kıpırdamayan kıllarımızı uzay için ürpertmenin alemi yok!