Tarih tekerrür etmez, hatalar tekerrür eder diye bir anlayış vardır. Bütün suçu tarihe atıp rahat koltuklarınıza kurulamazsınız bu yüzden. İnsanın olduğu yerde hata olur, bir hatayı düzeltmek istiyorsanız hatalıyı yargılayarak bunu mümkün kılabilirsiniz. Dünyayı tehlikeli bir yer yapan şey kötü insanların kötülük yapması değildir. İyi insanların buna itiraz etmemesidir. Kötülük sabit, uygulayıcı değişkendir.
Belki nasıl itiraz edeceğimizi bilmiyoruzdur. Buna kafa yoralım beraber.
Tarih ve tekerrür kelimelerini yanımıza alarak yapalım bunu. Ve bugünkü bu zulüm dünyasında zalime cesaret veren hesabı sorulmamış olayları hatırlayalım biraz. Çünkü kötülük yapmayı başaran insanlar cesur oldukları için değil, cesaret buldukları için kötülük yaparlar!
Bu cesareti nereden bulduklarını da konuşmamız lazım.
Winston Churchill, Amerika’da yerlilere ve Avustralya’da Aborjinlere yapılanların haklı bir sebeple yapıldığını iddia ediyordu. İddiadan çok buna inandırmıştı kendisini. Çünkü kötüler kötülükleri kötülük olsun diye değil, iyi bir amaç uğruna yaptıklarına inanırlar. Onlara göre gelişmemiş toplumların, seviyesini kendileri belirledikleri gelişmiş toplumla yer değiştirmesi dünyanın faydasınadır. Üstünlük arzusu kaynağını besleyebilir ama bolca gözyaşı ve kan demektir aslında bu durum. Amerika, ilk yerlinin cinayetinden yargılansa idi bugün nasıl bir dünya olurdu?
"Orta Doğu" diye bizim de andığımız bu tanım İngiliz icadıdır. Bu tanımı kullanırken onlar ne kastettiğini bilir. Biz niye kullanırız anlamış değilim. Oryantalizm Doğu insanını tarif ederken; eğitimsiz, kültür sanattan anlamaz, dolayısıyla dünyaya bir katkısı yoktur. Bu yüzden Doğu’da insanlar biner biner, Batı’da parmakla sayılacak şekilde ölür. Başka bir ifade ile Batı’daki ölümler trajedi, Doğu’daki ölümler istatistiktir!
Amerika, kan ve vahşet üzerine kurduğu sözde uygarlığını atom bombası sayesinde Doğu’ya kabul ettirmişti. Dünya üzerine görülmüş en büyük insanlık suçundan biri olan bu olay sonrası yargılanması gereken Amerika’ya ne oldu? Hesabı soruldu mu? Dünya savaşını bitirdiği için alkışlandı hatta. İşlediği suçun ödüllendirilmesi ona yeni katliamlar için cesaret vermiş midir?
Kongo'da yaptıklarından ötürü cezalandırılmış olsaydı Belçika, bugün Gazze'de canlı canlı şahit olduğumuz soykırım yaşanır mıydı?
Sahi, bir katliam olduğunda bunun bir insanlık suçu olduğunu kim teyit ederse kabul ediyoruz?
Şu sıralar Gazze'de bize göre soykırım olan hadise gerçekte ne olarak tanımlanıyor?
Cezası verilmemiş ilk suç kadar cesaret verici bir şey yoktur!
Almanya’nın bugün tüm yaşananlara rağmen İsrail’den yana tavır koyması tesadüf mü sanıyorsunuz? Elbette değil. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ceza kesilmişti çünkü Almanya'ya. Almanya’nın işgal ettiği ülkelerden çok Yahudiler nasiplenmişti bu durumdan. Bugün hâlâ Almanya, Avusturya ve yakın zamanda kervana dahil olan İsviçre’de Yahudi koruma kanunu var. Demek ki neymiş; suç ceza ile buluşursa durumlar değişebiliyormuş.
İsrail, cesur olduğu için yapmıyor bugün yaptıklarını. Bizden cesaret bulduğu için yapıyor. Yıllarca Mescid-i Aksa'nın altını Süleyman Mabedi’ni ortaya çıkarmak için oydu, sesimiz çıkmadı. Kanlı postallarıyla haremi çiğnedi, çocuk kadın demeden göz göre göre işkence ve katliamlar yaptı, sesimiz çıkmadı. Tekerlekli sandalyesinde bir adamı cami çıkışında bomba ile şehit etti, Durra'yı babasının yanında kurşunladı, evleri yıktı, kafasına göre sokağa çıkma yasağı ilan etti, nefes hakkı tanımadı, Gazze'de yağmur suyunu bile kullandırmadı, sesimiz çıkmadı. Tüm bu sessizlik ve cezası verilmemiş bu suçlar İsrail'in cesaretinin kaynağıdır. Sorumluluğu ise bizde...
İsrail'in bugüne kadar umursamadığı 200’den fazla BM yaptırımı var. BM'nin her zaman İsrail aleyhine karar aldığını söyleyecek kadar da pervasızlar. Kadın bir bakanları vardı. "Çocukları öldürmek yetmez, annelerini de öldürmek lazım. Böylece savaşacağımız çocukların önünü almış olabiliriz" diyecek kadar cesaret verdiğimiz bir kadındı bu. IDF birliklerinin kullandığı bir tişört var. Üzerinde hedef tahtasına konmuş hamile bir kadın. Altında, "Bir taşla iki kuş" yazıyor.
Cesur oldukları için değil, cesaret buldukları için oluyor tüm bunlar...
Ne yapılması gerekir sorusuna bu zaviyeden bakarak bir çözüm oluşturmak mümkün olabilir. Suçun cezasız kalmaması gerektiğine inanmakla başlayabiliriz.
Ama işin başında "cesur" olması gereken de biziz.
Tek kutuplu imal edilen bu dünya, şu an yaşadıklarımızın sorumlusudur!
BM, UNESCO gibi kurumlardan çözüm beklemek, katillerin cesaretini artırmaktan başka bir işe yaramaz!
Diplomasi devlet eliyle yapılmalı, başka yolu yok. Bugün, çözüm istediğimiz konularda sorumluluk hükümetlerde, dolayısı ile onlara o mührü veren bizlerde.
Bunları sık sık dile getirerek başlayacağız bu işe. Böylece gündemimiz olacak çözüm isteği. Amerika dışında Amerika’ya ait üs kalmayana kadar, savaş suçları mahkemesi Lahey'de değil, suç hangi ülkede işlenmişse o ülkede kurulana kadar, İsrail'e anladığı güç gösterilip bizden bulduğu cesarete hasret bırakılana kadar olması gerekenlerin her platformda konuşulması işin başlangıcı açısından önemli.
1. Yalta'da mevcut dünya düzeni nasıl kurulduysa, yenisi de kurulabilir. Bu, yeni bir dünya düşü görmekle mümkün olabilir ancak.
İçimize sindiremediğimiz bir duruma itiraz ediyorsak bu itirazı taçlandıracak ve gerçekçi kılacak bir durum var. İtirazdan önceki konforumuz itirazdan sonra da devam ediyorsa orada bir sorun var demektir.
Nerede bir saadet toplumu ve huzur zamanı varsa arkasında ödenmiş bedeller vardır!
Sen, bu denklemin neresindesin?