Milli Gazete dün milletin yüreğini sızlatan bir gerçeği manşetine taşıdı

“Türkiye’nin Mahremi Satışta!”
Vatandaşın kimlik bilgileri, banka hareketleri, sağlık ve emniyet kayıtları internet karaborsasında açık artırmayla satılıyor. Devletin elindeki en hassas veriler, “kara borsada menü” haline gelmiş durumda. Bu tablo, birkaç hackerın değil, bir yönetim anlayışının eseridir. Çünkü devlet, vatandaşının canını koruduğu kadar mahremini de korumakla yükümlüdür.

Yıllardır güvenlik şovlarıyla övünen iktidar, vatandaşın gizliliğini koruyamamıştır.
Devletin dijital kasası delinmiş, milletin sırları pazara düşmüştür. Bu olay teknik bir arıza değil, siyasi bir zaafın sonucudur. Çünkü yönetim anlayışı “gösteri”ye odaklandığında, güvenlik “sorumluluk” olmaktan çıkar, vitrine dönüşür.

İktidar yıllardır “milli yazılım”, “yerli güvenlik”, “dijital dönüşüm” gibi kelimelerle sahne kurdu; ama sahnenin arkasında sistem çökmüştü. E-devlet, MERNİS, e-nabız, SGK, HES kodu derken vatandaşın tüm özel hayatı kayıt altına alındı.
Fakat şimdi o kayıtlar, kimliği belirsiz ellerde dolaşıyor.
Madem bu kadar güvenlik katmanı, bu kadar veri koruma sistemi vardı, milyonların bilgisi nasıl çalındı? Bu sistemlerin güvenliği kime, hangi şirkete, hangi “yandaş ihalelere” teslim edildi?

Bir ülkenin mahremi bu kadar kolay pazara düşüyorsa, orada sadece siber saldırı yoktur; ihmal, liyakatsizlik ve şovla yönetme alışkanlığı vardır. Güvenlik, ekranlarda yapılan sunumlarla, açılışlarda sergilenen teknoloji gösterileriyle sağlanmaz. Gerçek güvenlik, ahlakla, sorumlulukla, denetimle sağlanır. Fakat bu ülkede işin özü değil, görüntüsü öne çıkarıldı.
Dijital sistemleri propaganda malzemesi yapanlar, şimdi kendi şovlarının enkazı altında kalmıştır.

Bir zamanlar “devlet sırrı” denilen şey, bugün Telegram gruplarında dolaşıyor. Artık bir hackerın değil, bir veri tüccarının elinde devletin hafızası var. Banka kayıtları, sağlık raporları, emniyet sorguları… Hepsi parayla satılıyor.
Hükümetin tepkisi mi?
Sadece bir cümle: “İnceliyoruz.”
Ama bu mesele incelenecek değil, hesap verilecek bir meseledir. Çünkü mesele teknik bir açık değil, siyasi bir çürümedir.

Yıllardır “yerli yazılım”la övünenler, bugün milletin en mahrem bilgilerini koruyamaz hale geldi. Çünkü güvenlik, güçlü serverlarla değil, güçlü ahlakla sağlanır. Devleti yönetenler, bilgiyi güç zannettiler; oysa bilgiyi korumak, en büyük sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getiremeyen her yönetim, kendi vatandaşına karşı suç işler.
Kendi verisini koruyamayan devlet, bağımsızlığını da koruyamaz.

Bir ülkenin sırları, veri tabanlarında değil, vicdanlı yöneticilerin elinde güvende olur.
Fakat bu ülkede vicdanın yerini reklam, denetimin yerini yandaşlık aldı. Halkın vergisiyle kurulan sistemler, halkın aleyhine döndü.
Artık mesele siber güvenlik değil, ahlaki çöküştür.

Devletin kasası soyulursa para gider, ama devletin hafızası soyulursa milletin geleceği gider.
Bu mesele birkaç hackerın değil, bir yönetim zihniyetinin yargılanması gereken bir meseledir.
Vatandaşa “mahremiyetin güvende” diyen iktidar, bugün o mahremiyeti koruyamamıştır.

Ve unutmayalım:
Bir ülkenin mahremi pazarda dolaşıyorsa, orada sadece bilgi satılmıyor; devletin itibarı da tükeniyor.