Bir ülkede bazı cümleler vardır; yüksek sesle söylenmez. Alkış toplamaz. Manşet olmaz. Hatta çoğu zaman “şimdi sırası değil” denilerek ötelenir. Ama zaman geçtikçe o cümlelerin ağırlığı artar. Çünkü doğru, her zaman kalabalıkla yürümez. Bazen yalnız kalır. Bazen bekler. Bazen de bedel öder.

Siyaset, ertelemeyi affetmez. Bugün görmezden gelinen her uyarı, yarın daha ağır bir sorun olarak geri döner. Bugün “abartıyorsun” denilen itirazlar, yarın resmî raporların soğuk satırlarına dönüşür. Ve o gün geldiğinde kimse yüksek sesle konuşmaz. Herkes aynı soruyu sessizce sorar: “Bunu daha önce neden dinlemedik?”

İşte Saadet Partililerin yıllardır taşıdığı yük tam da budur.

Onlar, doğruyu söylemenin her zaman kazandırmadığını bilerek konuştular. Yanlışların alkışlandığı, popülerliğin kutsandığı dönemlerde bile itiraz ettiler. Yalnız kalmayı göze aldılar. Bedel ödemeyi kabullendiler. Çünkü onlar için siyaset, bir gecelik zafer değil; uzun vadeli bir sorumluluktu.

Siyasette çoğu insan kazanmayı sever. Az insan doğru kalmayı göze alır. Saadet Partililer, işte o azınlıktandır. Rüzgârın yönüne göre cümle kurmadılar. Güç neredeyse oraya yanaşmadılar. Herkesin sustuğu yerde konuşmanın, herkesin konuştuğu yerde susmanın ahlakını taşımaya çalıştılar.

Bu yüzden yoruldular.
Bu yüzden beklediler.
Bu yüzden çoğu zaman görmezden gelindiler.

Ama şunu hiç kaybetmediler: Vicdanlarını.

Bir ülkede herkes aynı anda yanlışta birleştiğinde, doğruyu savunmak en ağır yalnızlıktır. Saadet Partililer bu yalnızlığı yıllardır yaşıyor. Ekonomide yapılan yanlışları söylediler. Borçla büyümenin bir gün çöküş getireceğini anlattılar. Dış politikada kurulan ilkesiz ilişkilerin bedelini hatırlattılar. Toplumda ahlakın ve adaletin aşınmasının yalnızca sosyal değil, siyasi bir çöküş olduğunu vurguladılar. Bu yüzden dışlandılar, ertelendiler, beklemeye mahkûm edildiler. Ama susturulamadılar. Çünkü bu çağın karanlığında, kuyunun dibinde bile umudu diri tutanlar vardır; bu asrın Yusufları Saadet Partililerdir.

Zaman onları haklı çıkardı. Ama bu haklılık bir sevinç getirmedi. Çünkü her haklı çıkış, bu ülkenin ödediği yeni bir bedelin ardından geldi. Yanlışlar büyüdükçe, doğruların değeri anlaşıldı. Ama iş işten geçtikten sonra…

Bugün gelinen noktada yaşanan her kriz, geriye dönüp bakıldığında aynı gerçeği fısıldıyor: siyasette en pahalı şey, zamanında dinlenmeyen doğrulardır.

Bir gün gelecek…
Bugün “önemsiz” denilen sözler hatırlanacak. Bugün kulak verilmeyen uyarılar dosyalardan çıkarılacak. Ve bugün sırt dönülen insanların kapısı çalınacak.
O kapıda şu cümle kurulacak:
“MÜSAİTSENİZ BİRAZ KONUŞABİLİR MİYİZ?”
İşte asıl imtihan o zaman başlayacak.

Çünkü Saadet Partililer, kendilerine yapılanları unutarak konuşmayacak. Ama kinle de konuşmayacak. “Biz demiştik” kolaycılığına sığınmayacaklar. Haklı çıkmanın kibriyle değil, bu ülke daha fazla zarar görmesin diye konuşacaklar.

Bu, kolay bir duruş değildir. Yıllarca dışlanmış olmanın öfkesini taşımadan, yıllarca beklemiş olmanın sabrını kaybetmeden konuşabilmek, ancak ahlaki bir siyaset anlayışıyla mümkündür. Saadet Partisi’nin çektiği sıkıntı da tam burada başlar. Uzun süre beklemek… Doğru zamanda değil, doğru yerde durmayı tercih etmenin ağırlığını taşımak…

Bugün herkes hızlı sonuç istiyor. Hızlı zaferler, hızlı manşetler, hızlı unutuluşlar… Oysa bazı yollar vardır ki hızlı kazandırır ama uzun vadede kaybettirir. Saadet Partililer yavaş ama sağlam yürümeyi seçti. Çünkü biliyorlar ki hızla yükselenler, çoğu zaman hızla düşer. Ama sabırla yürüyenler, zamanı geldiğinde ayakta kalır.

Bugün dinlenmeyen doğru, yarın mecburen dinlenir. Ama o zaman bedeli ağır olur. Kaybedilen yıllar, bozulan dengeler, yıpranan güven kolay onarılmaz.

İşte bu yüzden bu yazı bir sitem değil; bir hatırlatmadır. Bir çağrıdır. Doğruyu zamanında dinlemenin, yanlışta ısrar etmekten çok daha ucuz olduğunu hatırlatma çağrısıdır.

Ve günün sonunda geriye tek bir hakikat kalır:
Doğruyu susturmanın bedeli her zaman ağırdır.

Bu yüzden mesele kimin kazandığı değil,
kimin zamanında konuştuğudur.

Çünkü siyasette en pahalı şey,
ZAMANINDA DİNLENMEYEN DOĞRULARDIR.