Öncelikle bu makalemize “adalet” gibi yüce bir kavram ve ilkeyle vesile olan zat-ı alinize teşekkürlerimi, iyi dileklerimi sunuyorum. Merhum A. Karakoç’un: “Mektup yazdım Hasan’a; ha Hasan’ a ha sana!” deyişi gibi, “adalet”i hem size, hem de tüm adalet arayanlara yazıyoruz...
Neredeyse iki yüz yıldır yeryüzünde adaletin aydınlığı yerine, zulmün karanlığı egemen. Sermayenin, ırkçı emperyalizmin yönetiminde bir küresel sistem var. Ülkemiz de bu sistemin bir parçası. Zulmü, tüm sorunlarımızı üreten bu düzen, adaletten yana değiştirilmedikçe adalet arayışımız sürüp gider.
Milyonlarca mazlum ve mağdur, kan ve gözyaşı içinde feryad ediyor; bir sığınak ve adalet arıyor. Adalet, en büyük ihtiyaçlarımızdan. Adalet tuza benzer: Aş bozulursa, tuz çaredir; tuz bozulursa ne çaredir?!
Adalet, İslam’ın ehliyet, emanet, istişare ve biatla birlikte önemli siyaset ilkelerindendir. Adalet, tüm insanlığın, İslam’ın en büyük değerlerindendir. Bir şeyi, hakkı kendi yerine koymak, ait olduğu yere koymak, hakkı hak sahibine teslim etmek, doğruluk, hakkaniyet, denge, itidal kavramlarıyla ifade edilir. Zıddı, zulümdür. Her şey nasıl ki zıddıyla bilinir. Günümüzde yeryüzünde zulüm, tüm çeşitleriyle şaha kalkmış. Adalet semada... Gökyüzünde, tüm tabiatta muhteşem bir düzen var. Adalet, insan için büyük bir ihtiyaç... İnsanlar adalet ve özgürlükleri için canlarını bile ortaya koyarlar. İnsanlık tarihi bir anlamda zulüm-adalet, esaret-özgürlük mücadelesidir de...
İnsanların en seçkinleri peygamberler (elçiler) birer adalet ve özgürlük (tevhid) savaşçılarıdırlar, öncüdürler... Görevleri; yeryüzünde kullara kulluk zulmü ve esaretleri olmasın. Varsa, ortadan kaldırılsın. Yalnızca Yaratan’a kulluk edilsin ki, gerçek adalet ve özgürlük mümkün olabilsin. Allah’a itaatsizlik zulümdür.
Hz. İbrahim’in Nemrud’a, Hz. Musa’nın Firavun’a, Hz. Muhammed( A.S) Ebu Cehillere karşı mücadeleleri birer tevhid (adalet, özgürlük) mücadelesiydi.
Hz. Musa (A.S) Mısır Firavununun köleliğindeki kavmini zulümden, esaretten kurtarma mücadelesindeydi ve Allah’ın yardımını alarak hem adalete, özgürlüğe hem de devlet ve izzete kavuşturdu, İsrailoğullarını... Bu kutsal mücadeleyi hep haktan, adaletten yana olanlar kazana gelmişlerdir.
Adalet, hak nedir? Nerededir? “Allah-u Teâlâ kitaplarını ve elçilerini açık delillerle insanlara gönderdi ki, yeryüzünde adalet sağlanabilsin. Kitapları ve mizanı indirdi...” (Hadid,25)
Adalet, Rabbimizin yüce sıfatlarından! İnsanlara adaleti emrediyor, zulmü yasaklıyor. Zalimleri sevmiyor, lanetliyor ve zalimlerle mücadeleyi emrediyor.
Yönetimde, hukukta, ticarette, ailede, uluslararası ilişkilerde... Hayatın her alanında adaleti emir ve tavsiye buyuruyor. Zulme başkaldırıyı ibadetten sayıyor.
İslam; paylaşma, dayanışma, verme, kardeşini kendini tercih (isar) üzerine kurulu bir düzen iken, bugün hep alma, gasp etme, sömürü, faiz, bencillik alabildiğine yaygın...
Hukukta adalet sağlanmadan, yönetimde, ekonomide toplumun tüm ilişkilerinde adalet mümkün olamaz. Ve İslamsız adalet de mümkün olmaz, barış da... Kimse Allah’tan daha adaletli olamaz. Allah-u Teâlâ hükümlerini adaletin sağlanması için va’z etmiştir. Mefsedet def edilecek, maslahat sağlanacak... Ki adalet ve saadet mümkün olsun.
Hak ve adaleti tanımlamak kimin hak ve yetkisinde? Hakları tanımlayıp, tesbit etmek, onlarla ilgili hükümler koymak hak ve yetkisi Rabbülalemin ve Hak olan Allah-u Teâlâ’nındır. Bu belirlenen haklara aykırı tanımlamalar ve ilgili hükümler zulümdür, şirktir. Hak ve adaleti zalimler tanımlarlarsa, zulüm hak, direnmek de suç olabilir. Hukuku sermaye üretirse, hak ve adalet nasıl tecelli edebilir? Hukuk daha çok zayıfların korunması için gerekli değil midir? Hukuk ve siyaset güçlülerin üretim ve yönetiminde olursa, zayıflara karşı bir kılıca dönüştürülürse, yargı siyasallaştırılırsa, vay o memleketin haline...
Adalet arayışımız, başka zulümlere de yol açmamalı.