Davulcu geçti mi davulcu Daha erken, gelmedi ki geçsin; henüz geçmedi ama az sonra geçebilir. Dangırı dangır dangırı dangır tak! Dangırı dangır dangırı dangır tak! Dan dan dan tak! Dan dan dan tak! Dımbırı dımbır dımbırı dımbır tak, tak tak! Dur davulcu, geçtiğin şu geceler bin yıllık hatırla geliyor, sonsuz güzel selametlerle. Vurup geçemezsin buradan, sahur saçaklı zamandan. Haydi millet, haydi, ışığın altına geçelim, şu sokak lambasının altına. Hah vur şimdi, vur davulcu davula. Davulcu daha bir iştahla vuruyor mübarek!

Sahur vakti kalkıp önce davulcu beklenir. Davulun sesi uzaktan gelmeye durduğu zaman sokağa inip sokak lambasının altında bir güzel halay çekilir. Sokağın bütün erkekleri halaya durur. Kadınlar sahur sofrası hazırlarken erkekler şöyle bir el halaya dururlar. Davulcu daha bir iştahla çalar davulu. Bilir o sokağı davulcu; yarenlikler, latifeler, espriler gırla gider. Sanki sahura değil de şenliğe kalkılıyor. Ne güzeldir sokakta halay çekmek sahur vakti. Çocuklar bile halaya durmuştur. Yaşlı, genç, çocuk hep birlikte halaydadır.

Sokakta halay çekiledursun kadınlar sahur sofrasını kurmuşlardır. Pencereler açılır, halay erkânına seslenilir; vakit geçiyor, sofra hazır! Halaydakilerin hepsi birbirine hadi bizde yiyelim diyerek sahura davet ederler. Zaten bu insanlar iftarda ve sahurda sofrada misafir olmadan sofraya oturmazlar, sofraya oturdukları vaki değildir. İlla sofrada en az bir misafir olmalı. Misafirsiz ramazan sofrası olmaz, olmamalı. Sofralarında misafir olmadığında rahat edemezler; yedikleri içtikleri canlarına sinmez. Şu mübarek günde tek başına sofraya oturulur muymuş, oturulmaz, oturulmamalı. Bir şenlik havasında sofraya oturulur. Yemek şu evde yendiyse çay bu evde içilir. Sigara içen gençler yemeği hızlıca yiyip sokağın ucunda sote bir yer bulup sigaraları yakarlar. Çünkü evde zaten sigara içemezler, sokakta içseler her ev birbirini tanıdığı için büyükler görür, olmaz, sigara uluorta içilmez. Gençler, ya bir büyüğüm görürse der, böyle düşünür, o yüzden rastgele sigara yakmazlar. Çünkü o sokakta oturan, baba ve ağabey yaşındaki herkes ‘büyüğüm’ olarak bellenmiştir.

Hatır vardır, gönül vardır, gönülde hatır vardır. Sahur bir gönül harmanına döner. Bu sokağın sahuru öyle bir sahur ki sahur yapanlar için yeme içme meselesi en son meseledir. Hatta sahuru bir yeme içme olarak görmezler. Sahurda yaşanan heyhey zılgıt pür neşe hava, en güzel yemekten daha güzeldir.

Sahur yapılmış, çaylar içilmiş, sigaralar tüttürülmüş, en son içilecek buz gibi sular içilmiştir. Sırada ne var Sırada tabi ki abdest var, sabah namazı var. Hep birlikte; çocuklar, gençler, orta yaşlılar, yaşlılar sabah namazını eda etmek için mahallenin camisine doluşurlar. İmam alışkındır bunlara. Bu sokağın sakinleri camiye dolduğu zaman imama da bir şevk gelir. Gençlerden biri mutlaka müezzinlik yapar. Gündüz oruçluyken siniri tepesinde olan, en ufak bir sorunu devlet sorunu haline getiren o haşarı gençlerden biri öyle bir müezzinlik yapar ki yaşlıların gözleri dolar. Büyükler içlerinden; ulan kerata gündüz ki haline bak şimdi şu mümin haline bak, bu gençlerimiz olduğu müddetçe bizi kimse yıkamaz, bizi kimse yıldıramaz, bizi kimse yenemez, diye geçirirler. Gençler aslında gündüz oruçluyken de vakit namazlarında hep camidedirler. Yaşlılar gençleri camide görünce, camiden çıktıktan sonra; aferin evlat, sana imreniyorum, gençliğini bizim gibi heba etme diyerek kendilerince nasihatte bulunurlar. Gençlerse o güzel havanın, büyüklerine hürmetinden başını öne eğen müstesna atmosferidir.

Nerede bu sokak! Nerede bu sahur! Masal mı! Herkes kendi kendine bir sorsun!