Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Denizli’de düzenlenen partisinin Olağan İl Kongresi’nde asgari ücret gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Destici, mevcut ekonomik şartlar dikkate alındığında çalışanların alım gücünün ciddi şekilde düştüğünü vurguladı.

“ASGARİ ÜCRET 33 BİN LİRA OLMALI”

Partisinin asgari ücret teklifini kamuoyuyla paylaşan Destici, önerilen artış oranının yüzde 50 olduğunu belirtti. Destici, “Bizim teklifimiz nettir. Asgari ücret yüzde 50 artırılmalı ve 33 bin lira seviyesine çıkarılmalıdır” dedi. Bu artışın, çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi açısından zorunlu olduğunu ifade etti.

Destici, yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri karşısında mevcut ücretlerin yetersiz kaldığını dile getirerek, özellikle dar gelirli kesimin korunması gerektiğini söyledi. Asgari ücretlinin kira, gıda ve enerji giderleri altında ezildiğini belirten Destici, sosyal adalet vurgusu yaptı.

“İŞÇİNİN HAKKI KORUNMALI”

Açıklamasında hükümete de çağrıda bulunan BBP Genel Başkanı, “Hükûmet işverenin bu tuzağına düşmemelidir ve işçinin hakkını vermelidir” ifadelerini kullandı. Asgari ücretin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir mesele olduğunu vurguladı.

Destici, yapılacak artışın sadece çalışanları değil, iç piyasayı da canlandıracağını savundu. Alım gücünün yükselmesinin üretim ve tüketimi olumlu etkileyeceğini belirten Destici, asgari ücret görüşmelerinde çalışanların lehine bir karar çıkması gerektiğini sözlerine ekledi.

''EN ÇOK EKONOMİYLE İLGİLİ ŞİKAYETLER VAR''


“Kıymetli kardeşlerim, değerli vatandaşlarım, Denizli'deyiz. Sordum arkadaşlara, "Denizli'mizin durumu nasıl? İnsanlarımızın durumu nasıl?" En çok ekonomiyle ilgili şikâyetler var. Hem sanayicimizin serzenişi var hem işçimizin serzenişi var hem esnafımızın serzenişi var. Diyorlar ki: "Ekonomik durgunluk tüm Türkiye'de olduğu gibi Denizli'de de bizi de vurdu." Esnafın satışları ciddi şekilde düştü. Kira, elektrik, doğal gaz ve personel maliyetleri yükseldi. Bunlar karşılanmakta zorluk çekiliyor. Çok sayıda küçük işletme maalesef büyük bir sıkıntıda ve can çekişiyor. Özellikle tekstil sektöründe siparişlerde ciddi azalma oldu. İhracatta artan maliyetler ve kur baskısı var. Atölyeler kapanıyor, işten çıkarmalar artıyor. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, genç işsizliğin yükseldiğini, asgari ücretli geçimin zorlaştığını...

Bakın, asgari ücret demişken; herkes bir rakam söylüyor, biz de bir rakam söyledik. Biz asgari ücretle ilgili de emekliyle ilgili de rakam söylerken ya da bir teklifte bulunurken bunu popülist bir yaklaşımla söylemiyoruz, temellendirerek söylüyoruz. Ben zaten felsefe eğitimi almış birisiyim. Felsefeci hiçbir görüşünü temellendirmeden, gerekçelendirmeden söylemez. Niye biz "asgari ücret yüzde elli artmalı" diyoruz? Şundan dolayı söylüyoruz; sanayicinin ya da işverenin beklentisini de biliyoruz. 2024 yılı enflasyonu yüzde 45, 46 çıktı. Yüzde 3 değerlendirme payıyla beraber bu 48, 49’u buluyor. Ama o zaman bütün işçi, memur, kamu işçisi, memur, emekli tamamı bu oranı aldılar. Yılda iki kere zamla aldılar, yani yüzde 45 zammını aldılar. Ama asgari ücretliye yüzde 30 verildi. Yani asgari ücretlinin orada bir 18, 19 alacağı kaldı yüzde olarak. Şimdi de 2025 yılı enflasyonu yüzde 31 küsur bekleniyor. İkisini topladığınızda bu yüzde 50 ediyor. Yani bizim "yüzde elli" dememizdeki sebep bu. Bu da neye tekabül ediyor? Tam efendim, 22 bin 104 lira şu anda asgari ücret. Bunun tam yüzde 50’sini aldığınızda 33 bin 52 lira ediyor. Bizim Büyük Birlik Partisi olarak asgari ücret teklifimiz budur.

"HÜKÛMET İŞVERENİN BU TUZAĞINA DÜŞMEMELİDİR VE İŞÇİNİN HAKKINI VERMELİDİR"

Ben biliyorum; işveren yüzde 25 teklif ediyor, "yüzde 25 artsın" diyor. İşçi bizim istediğimiz rakamlar seviyesinde masada olmamasına rağmen Sayın Bakanımızın ziyaretinde bizim dillendirdiğimiz rakamları dillendiriyor. Hükûmet henüz burada karar vermiş değil. Ben hükûmetin işverenin şu teklifine razı olmamasını istiyorum. İşveren diyor ki: "Ya bu sene seçim yok." diyor, "Seneye de yok." diyor. Dolayısıyla hükûmete "Sizi" diyor, "zora sokacak bir şey yok." diyor. Dolayısıyla da "Bu sene düşük verin, bizi fazla zorlamayın, biz de zordayız. Efendim, seçim yılında verirsiniz." diyor. Bence hükûmet işverenin bu tuzağına düşmemelidir ve işçinin hakkını vermelidir. Evet, işverenimizi de başka noktalardan desteklemelidir. Bana göre kuru bu kadar baskılamanın bir anlamı yoktur; yani kur en azından enflasyon oranında yükselmelidir. Çünkü bu bizim ihracatımıza da büyük zarar vermektedir. Yani maliyemizin başında, ekonomimizin başında ekonomistler ve maliyeciler var dünya çapında. Bu işi de onların düzenlemesi lazım. Bu işin başına geçtilerse, dümenine geçtilerse bunu düzenleyecekler kardeşim. Bunu düzenlemeyi de halktan kimse beklemesin. Yetki kime verildiyse, kim işin başındaysa o düzenleyecek.

"BU ÜLKEDE YILLIK ENFLASYON YÜZDE 31"

Ya birisi bize izah etsin; bu ülkede yıllık enflasyon yüzde 31, hâlâ benim sanayicim, işverenim, tüccarım neredeyse yüzde 45 faizle kredi alıyor. Arada on beş puan fark var kardeşim. Bunu biri bize izah etsin. Bu nasıl oluyor ya? Enflasyon otuz, Merkez Bankasının açıkladığı faiz oranı belli ama normal uygulamaya gidiyorsun, en düşüğü yüzde kırkın üzerinde. Esas bizim sanayicimizi, tüccarımızı, esnafımızı zorlayan, belini büken bu yüksek faizdir, kredi faizleridir. Bunların düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu düzenleyecek olan da ekonominin ve maliyenin başındakilerdir. Onlar "ehliyetli ve liyakatli" diyerek o işlerin başına getirilmişlerdir; düzenlemeleri gerekmektedir. Bu sarmaldan Türkiye'yi kurtaracaklar. Sanayicimizin, esnafımızın, tüccarımızın kazandığının neredeyse %70-80'i faize gitmektedir. Türkiye ekonomisine, bütçeye bakıyorsunuz; mesela bütçeden faize giden oran 2 trilyon 700 milyar. Çok yüksek bir rakam. Ama orana göre bakıyorsunuz %27. Ama gidin bir esnafın, bir sanayicinin bankadan aldığı kredi faizine bakın; ortalaması yüzde kırkın altında değildir, kırk beşin altında değildir. Onun için buraların düzenlenmesi gerekmektedir."

Kaynak: Haber Merkezi