Ehli Sünnet inancına göre Ashab-ı Kiram’ın tümü adildirler. Buradaki adaletten kastedilen Allah Resulünden hadis rivayet ederken kasıtlı olarak yalan söylemedikleri ve rivayetlerde sapma yapmadıkları hususudur. Şah Veliyyullah Dıhlevi konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Sahabenin tümünü araştırdık ve gördük ki sahabeler, Resulullah (s.a.v.) adına yalan uydurmayı en büyük günahlardan saymışlar ve böylesi kötü bir duruma düşmemek için azami gayret göstermişlerdir. Bu duruma siyer âlimleri de şahittir” 

Gerek Allah’ın kitabı ve gerekse Resulünün sünnetinde sahabenin adaletine dair bir çok delil vardır. Bunların toplamı sahabenin adaleti hakkında şüphe duyanların şüphesine yer bırakmamaktadır. 

Bilindiği gibi Resulullah (s.a.v.) Efendimizden rivayet edilen her hadis iki bölümden oluşur. Senet ve metin. Metin asıl hadistir. Senet ise o hadisin ravisi ile Allah Resulü arasındaki rivayet zinciridir. Allah Resulünden rivayet edilen her hangi bir hadisle amel edilebilmesi için hadisin son ravisi ile aradaki ricalin adaletinin ispatlanması gerekir. Bu iş ise Sahabe hariç aradaki rical dediğimiz raviler tek tek araştırılarak yapılır ve ona göre hüküm verilir. İş Sahabeye geldiğinde orada durulur. Sahabenin adaleti araştırılmaz. Çünkü Sahabenin adaleti Allah tarafından onaylanmıştır. Bunun için onlarla ilgili araştırma yapmaya gerek yoktur. Bizzat Kur’an-ı Kerim’in kendisi onları tezkiye etmiş ve Allah Teâlâ’nın onlardan razı olduğunu bildirmiştir. İşte

Kur’an-ı Kerim’den deliller:

“İşte böylece sizi mu›tedil (adaletli ve dengeli) bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine şâhidler olasınız, peygamber de sizin üzerinize şâhid olsun.” (Bakara,143) Bu ayet, sahabenin orta yolda giden dengeli ve adil insanlar olduklarını belirtmektedir. 

“Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah’a inanan hayırlı bir ümmetsiniz.” (Al-i İmran, 110)

Bu ayet bu ümmetin diğer ümmetlerden hayırlı olduğunu söylemektedir. Hayırlı olma durumunun ilk halkası ise sahabelerdir. Çünkü ayet doğrudan onlar hakkında inmiştir. Demek bu güzide insanlar her türlü davranışlarında istikamet üzereymişler. Bu insanlar adaletli ve istikamet sahibi olmasaydılar Allah’ın onları en hayırlı ümmet olarak vasfetmesi mümkün olamazdı. Zaten hayırlı olmak ancak adalet ve istikamet ile mümkündür. 

“Sâbikun’un, (İslâm’a olan hizmetleriyle öne geçenlerin) birincileri olan Muhâcirler ve Ensâr ile onlara güzelce tâbi› olanlar var ya, Allah onlardan râzı olmuştur ve (onlar da) O’ndan râzı olmuşlardır ve (Allah) onlar için, altlarından ırmaklar akan Cennetler hazırlamıştır; orada ebedî olarak devamlı kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 100)

Allah Teâlâ bu ayette onlardan razı olduğunu belirtmektedir. Allah Teâlâ ancak kendi rızasına ehil olan, layık olan kimselerden razı olduğuna göre demek ki sahabeler bu hal üzeredirler.

Ehil olmak için de dini konularda adil ve bütün işlerde istikamet sahibi olmak gerekir. Allah’ın kendilerini kitapta bu şekilde övmüş olduğu kimseler adil olmazsa hiç kimse adil olamaz.

İnsanlardan iki kişinin şahitliği ile birisi adil sayıldığına göre alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın onlar hakkında yaptığı şahitlik sahabeyi adil yapmaya yeter de artar.

“Muhammed Allah’ın peygamberidir. O’nun beraberinde bulunanlar (ashab-ı kiram), kâfirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gayet merhametlidirler. Onları, rükû ve secde eder halde

(namaz kılarken) Allah’dan sevap ve rıza istediklerini görürsün. Secde eserinden (çok namaz kılmaları yüzünden meydana gelen) nişanları yüzlerindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur. İncil’deki vasıfları da şu: Onlar, filizini çıkarmış bir ekine benzerler. Derken o filizi kuvvetlendirmiş de kalınlaşmış, nihayet gövdeleri üzerinde doğrulup kalkmış; ekincilerin hoşuna gidiyor. (İşte ashab-ı kiram da böyle olmuştur. Başlangıçta azlıktılar, sonra çoğalıp kuvvetlendiler ve güzel bir cemiyet meydana getirdiler). Bu teşbih, kâfirleri (ashabla) öfkelendirmek içindir. O iman edip salih ameller işleyenlere, (ashaba), Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.” (Fetih, 29)

Yüce Allah’ın kitabı olan Kur’an-ı Kerim’in sahabeleri böylesine güzel vasıflarla nitelemesi ve övmesi onların adaleti konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. İmam Kurtûbî, bu son ayetin tefsirinde şunları yazmaktadır: “Sahabenin hepsi bu ümmetin en adil insanlarıdır. Aynı zamanda peygamberlerden sonra Allah’ın en seçkin kullarıdır. Kendilerine itibar edilmeyen bir azınlık, sahabenin sıradan insanlar gibi olduğunu söylemişlerdir. Bu adamlara göre onların adaletinin araştırılması gerekmektedir. Bazıları ilk başta adil olduklarını fakat daha sonra değişip bu vasfı kaybettiklerini söylemiştir. Çünkü aralarında kanlı savaşlar olduğu için adaletlerinin araştırılması gerekirmiş. Böyle bir iddia kabul edilemez. Çünkü sahabenin en hayırlı ve faziletlilerinden olan Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve daha başkaları savaştıkları halde yine de Kur’an-ı Kerim onları cennetle müjdeleyerek şöyle demiştir: “Allah, iman edip sâlih amel işleyenlere vaad etti ki, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (Maide, 9)

Özellikle sahabeden on kişinin cennetlik oldukları bizzat Resulullah (s.a.v.) tarafından haber verilmiştir. Evet, bu insanların başından birçok fitne geçmişti ve onlar peygamberin kendilerini cennetle müjdelediğini biliyorlardı. İşin bu noktaya gelmesi onların derecesini ve faziletini düşürmemiştir. Çünkü yapılan şeylerin hepsi bir ictihad sonucu meydana gelmişti. 

“(Bilhassa bu ganimet), o fukara muhacirler içindir ki, (Mekke müşriklerinin tazyiki üzerine) yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır. Halleri şudur: Allah’tan (dünyada) bir rızık ve rıza isterler. Allah’a ve Peygamberine, (mal ve canları ile Allah’ın dinine) yardım ederler. İşte bunlar, sadık olanlardır, (imanlarında sadakat gösterenlerdir). Muhacirlerden önce, Medine’yi yurt ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar; kendilerinde ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa; işte bunlar (azabdan) kurtulanlardır.” (Haşr, 8-9)

Sadıklardan maksat Muhacirler, kurtuluşa erenlerden maksat ise Ensar’dır. Hz Ebubekir (r.a.) ayette geçen bu iki kelimeyi bu şekilde tefsir etmiştir. Bilindiği gibi Allah Resulünün vefatı üzerine halife seçimi için Sakif gölgeliğinde toplanan Ensar ve Muhacirlere hitap ederken şöyle demişti: “Allah bizi doğrular, sizi ise kurtuluşa erenler olarak isimlendirdi. Bizim olduğumuz yerde olmanızı size emrederek şöyle dedi: “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun” 

Bu iki ayette geçen övgüye değer sıfatların tümünü Resulullah’ın sahabesi olan Ensar ve Muhacir gerçekleştirmiştir. Bundan dolayı ayet muhacirlere “doğru insanlar” hükmünü vererek son bulmuştur. Aynı şekilde ayet; onlara kendi memleketlerinin kapılarını açan, destek olan, sahip çıkan ve onları kendilerine tercih eden Ensar’ı kurtuluşa erenler olarak hükme bağlamıştır. 

Burada naklettiğimiz ayetlerin hepsi çok açık bir şekilde sahabenin adaletine işaret etmektedir. Demek ki onların adaleti kuru bir iddia değil ispatı bizzat Kur’an tarafından sabit olan bir gerçektir. İnşaallah bir sonraki yazımızda bu konudaki Hadis-i Şerifleri nakledeceğiz.