Ramazan'ın son günlerine yaklaşıyoruz. Bayrama kavuşmaya hazırlanırken, bir muhasebe yapma vaktidir. Ramazan bizden ne götürdü, bize ne kattı? Oruç tutan insanın bedeni şifa bulur derler. Beden aç kaldıkça hastalıklı hücreleri öldürür, bu da şifayı getirir. Peki ruhumuzdaki hastalıkları da öldürebildi mi? Kini, nefreti, merhametsizliği, adaletsizliği, bencilliği, ikiyüzlülüğü… Bir ay boyunca aç kaldık ama ruhumuzu doyurabildik mi? Oruç, sadece mideyi mi terbiye etti, yoksa vicdanımızı da harekete geçirebildi mi?
Maalesef büyüklerin idrak penceresi öyle kirli ki, artık onlardan umudum kalmadı. Tüm umudum yeni nesilde. Bu nedenle bu Ramazan hep onlar hakkında yazdım. Bir okurum da geçen hafta şöyle yazmış: "Ramazan oruç tutan büyükleri daha iyi insan haline getirmedi ki, çocukları onları örnek alsın. Gazetelerde, TV'lerde her gün gördüğümüz, okuduğumuz, dinlediğimiz bu kadar çok suç, Ramazan'ın hiç de beklendiği gibi suç işlemede bir azalma sağlamadığını göstermiyor mu?"
Haklı. Böyle büyükleri çocuklar nasıl örnek alsın? Hatta inşallah o büyüklerini örnek almaz diye dua ederiz. Ama sorun Ramazan'da değil, Ramazan'ı idrak edemeyen bizlerde. Ramazan’ı sadece mideleri aç bırakmaktan ibaret sanıyorsak, namazı yatıp kalkmak, hırsızlığı sadece para çalmak, tesettürü yalnızca bedeni örtmek olarak görüyorsak, ibadetin ruhunu anlayamamışız demektir. Haram yeme derken kendi ailesinin hakkına giren, namaz kılarken yalan söyleyen, oruç tutarken bırak Gazze’yi, sokağındaki mazlumu görmeyen, insanlar katledilirken tek derdi iftar sofrası olan birinden çocuklar elbette iyi bir şey öğrenemez. Günümüz gençliğinin asıl problemi de bu… Din ve dini yaşayan insanlar arasındaki bu uçurumu anlamlandırmakta zorlanıyorlar.
Öyleyse bir Ramazan muhasebesi yapalım birlikte… Ramazan bizi adam edebildi mi? Ya da şöyle soralım: Ramazan’ın adam edeceği kalitede insanlar mıyız?
Bugün Gazze, ateş yeri... Çocuklar, kadınlar, masumlar katlediliyor. Vicdan sahipleri bu zulmü her gün hissederken, ne yazık ki ülkemizde gündem bambaşka mecralara sürükleniyor. Ramazan’ın ilk haftasında "Ramazan geldi, peki biz neredeyiz?" diye sormuştuk. Şimdi son haftasında aynı soruyu daha yüksek sesle sormamız gerekiyor: Biz gerçekten Ramazan’a yakışır bir toplum muyuz?
Ramazan, sadece iftar sofralarında buluşmak değildir. Sadece teravih namazına gitmek, sahurda uykusuz kalmak, bayramlık alışveriş yapmak hiç değildir. Ramazan, kul hakkı yememek, mazlumun yanında olmak, vicdan terazisini güçlendirmektir. Peki, biz bunu başarabildik mi? Aç kalan bir mazlumun hakkını savunabildik mi? Ramazan, bizi kötü hasletlerimizden kurtarabildi mi? Yoksa kendi cebimizi, kendi menfaatimizi düşünen, bu uğurda insanlara her türlü haksızlığı reva gören insanlardan olmaya devam mı ediyoruz?
Bayrama kavuşurken, Ramazan'dan almamız gereken dersleri heybemize koyabildik mi? Yoksa bayramla birlikte, Ramazan’da sahip olduğumuz hassasiyetleri de geride mi bırakacağız?
Gerçek bayram ancak vicdanı, adaleti ve merhameti kazanmakla mümkün. Bunları kazanmadan gelecek nesillere örnek olamayız. Öyleyse şimdi, bayrama bir adım kala kendimize soralım:
Ramazan bizi değiştirdi mi, yoksa sadece aç mı kaldık?