Cuma günkü yazımda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yöneltilen suçlamaların çok ağır olduğunu, bu suçlamalar dolayısıyla büyük ihtimalle tutuklanabileceğini, yerine de kayyum atanacağını ve böylece seçme seçilme hakkının darbe yiyeceğini kaleme almıştım. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, terör iltisakı olmasa da yolsuzluk suçlamaları dolayısıyla tutuklandı. Eğer terör iltisakı olsaydı, yerine kayyum atanacaktı. Ne olacak şimdi? Bir yandan da Cumhuriyet Halk Partisi, Ekrem İmamoğlu’nun tek aday olduğu cumhurbaşkanlığı ön seçimini yaptı. Yaklaşık 14 milyon vatandaş, Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması yönünde oyunu kullandı. Öncelikle şunun altını çizelim: Cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha üç sene var. CHP’nin böylesine alel acele bir cumhurbaşkanlığı ön seçimi yapmasındaki sebep ne olabilir? Bir çok yorumcu CHP’deki bu alel aceliği kendi kendilerine gelin güvey olma hali olarak değerlendiriyor. Benim de kanaatim böyle… Seçim zamanı gelir, her parti Cumhurbaşkanı adayını belirler, Cumhuriyet Halk Partisi de kendi partisini bir şekilde belirler… Ya ön seçimle, ya da başka bir şekilde… Çok daha vahimi, CHP’nin cumhurbaşkanlığı ön seçimini yaptığı, şu anda Marmara Cezaevinde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diploması da iptal edildi. Teknik olarak Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olabilmesi bundan sonra mümkün değil. Zira, Cumhurbaşkanı olabilmek için en az dört yıllık bir üniversiteden mezun olmak şart. Ekrem İmamoğlu’nun öncelikle üzerine atılı suçlardan beraat etmesi, daha sonra diplomasıyla ilgili teknik sorunları halletmesi gerekiyor. Bu arada Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanmasıyla birlikte yurdun değişik yerlerinde yapılan protesto gösterilerine gelmek istiyorum. Normal bir ülkede böylesine devasa bir operasyon yapılsa, millet sokakları caddeleri doldururdu. Valililerin aldıkları kararlara rağmen, İmamoğlu’yla ilgili yapılan protestolar bana göre çok cılız olarak kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sokaklara çağrı yapan CHP Lideri Özel’e yüksek tondan çıkarak, “Arkana gençleri alarak sokakları doldurma. Sizin arzuladığınız Türkiye, eskide kaldı” diye çıkıştı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin sadece Saraçhane’de düzenlediği mitinglerle Ekrem İmamoğlu’na karşı yapılan bu yargı operasyonuna tepki göstermeye çalıştı. Bana göre Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına en güzel tepkilerden birini İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu gösterdi. Dervişoğlu, tek cümlelik tepkisinde, “Mahkeme kadıya mülk değildir” dedi. Doğrudur! Mahkeme kadıya hiçbir zaman mülk olmamıştır. Bugün politik arena ve siyasallaşmış yargı AK Parti’nin istediği bir düzlemde olabilir, istediği şekilde siyaseti dizayn edecek operasyonlar çektirebilir. Ama bir gün politik arenada, her şey tersine de dönebilir…Bundan 23 yıl önce yoksulluğu, yolsuzluğu ortadan kaldırmak için iş başına geldiğini iddia eden AK Parti döneminde, yoksulluk zirveye çıktı… 5’li müteahhit çetesine ödenen milyarlarca liralık ödeme garantileriyle de aslında gözümüzün önünde teknik olarak müthiş yolsuzluklar yapılıyor. Bir gün gelecek elbet bunların da hesabı sorulacak. Gidilmeyen hastanelere, geçilmeyen köprülere ve otobanlara, uçulmayan havalimanlarına cebimizden milyarlarca lira garanti ödemeler yapılarak vatandaşımız soyuluyor. Deli Dumrul misali, geçenden 30 akçe geçmeyenden 50 akçe alınıyor. Gelelim, İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve tutuklanmasına medyanın hangi zaviyeden baktığına…  Özellikle yandaş medya, İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla ilgili iktidar adına bir rıza üretmek için elinden geleni ardına koymadı. İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla ilgili savrulan politik düzen onların işine geliyordu. 23 yıldır iktidarda bulunan artık millete bir şey vermesi mümkün görünmeyen iktidarın önümüzdeki ilk seçimde değişme ihtimali dolayısıyla yandaş medya, iktidarı koruyup kollamak ve tepeden gelen emirleri kamuoyunun zihnine nakşetmek için çabalıyor kaç gündür. varolan düzene rıza üretebilmek için elinden geleni ardına koymadı. Cennetmekan Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamız, Türkiye’de yaşanan demokrasinin “Demokratur” olduğunu söylerdi. Maalesef, Türkiye’de tam anlamıyla, tüm kurum ve kurumlarıyla yerleşmiş bir demokrasi yoktur. Sözde medya yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güçtür, ama işlerine geldiğinde siyasetin tüm unsurlarına müdahale etmek, sivil darbe yapmak için milletin zihnine çöreklenir. Bundan sonra ne olur? Bekleyip göreceğiz!