Gerek 15 Temmuz gecesi olsun gerek ondan üç beş ay önceki konuşmalar olsun, bir insanı ilahlaştırmanın hazin sonunu gösterdi hepimize. Müslümanların nasıl Müslümanlara düşmanlık yapabildiğini sorgularken onlar, aslında münafık olduklarının bal gibi farkındaydılar.
Geçtiğimiz günlerde bunun en somut örneğine şahit olduk: Gökçe Fırat. Peki kimdi bu Gökçe Fırat? İlk etkin konuma gelme zamanı Gezi Parkı eylemleri dönemiydi. Şu meşhur, ortalıkta dolaşıp duran ve adeta bir iç savaş çığırtkanlığı oluşturan “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının bulucusu. O gecelerde belli başlı yerlerde toplanan bin kişilik gruplar hep bir ağızdan bu sloganı söyleyerek ilerlemişti mahalle aralarına. Kimdiler bilmem bizim mahalledeki caminin cemaatine namazdan çıkarlarken saldırma cüretinde bulunmuşlardı. O dönem taşkınlıkta had safhaya çıkan din düşmanları da pek az sayılmazdı. Otobüse binerken yolumu kesen, kolundan tutup sıkan iten bunları yaparken de küfürler sayan insan suretlimahluklar. Bir komşu da başörtülü olduğumuz için bize acımış olacak “ay ortalık pek karışık siz bu aralar evden çıkmayın” demişti. Yine mahallede bir akşamüstü çarşaflı bayanı çarşafı için taciz etmişlerdi.
Şimdi geçmiş gitmiş meseleyi ne diye anlattım. Manzara açık seçik ortada. Din düşmanlarının taşkınlıklarıydı bunlar. Ve onlarla kol kola yürüyen bir cemaat abisinden bahsediyoruz: Gökçe Fırat’tan. Şimdi kim çıkıp bana “bizim cemaatimizin hizmeti Müslümanlar içindi” diyebilir? Kusura bakmayın artık gerçekleri herkes görüyor.
Yıllar önce de bilinen kimi şeyler vardı aslında. Cemaatin bir sağ ayağı olan dershanesi bir de sol ayağı olan dershanesi kurulmuştu. Bursa’da sağ ayak olan dershane Yeşilırmak, sol ayak olan dershane ise Zafer Dershanesi idi. O Zafer dershanesine bir sınav için gitmiştim. Müdür beni merdivenlerde gördü. Gel sen diyerek odasına çağırdı. Sonra telaşlı ve tahammülsüz hareketlerle “bak” dedi “iğneyi şöyle çıkaracaksın sonra” ellerini kafasının üzerinde birleştirdi, “örtüyü böyle açacaksın” sonra da yüzüme sinirle bakıp “anladın mı” dedi. Herhalde beni zihinsel engelli sanmıştı. Elbette oradan çıkıp gittim arkama bile bakmadım. Bakınız bu muamele bir Müslüman’a yapılmıştı tam bir kafir tavrıyla üstelik. Şimdi cemaatiniz İslam’a mı hizmet etmiş?
Bu meselenin daha çok örnekleri mevcut. Lakin burada onları anlatmaya lüzum yok. Gören göze izah gerekmez, açık bilince bir şey anlatmasanız da o her şeyi idrak eder.
Şimdi din düşmanları boşuna sevinmesin. İslam ile ne hâle geldiniz bakın şeyhlerle devlet yönetimi olmazmış gördünüz mü demesin. Bilakis İslam’ın olmadığı yerde hayat yoktur. Yukarıda verdiğimiz somut örneklerden de görülebileceği gibi en tehlikeli güruh münafıklar güruhudur. Allah ayetinde münafıkların cehennemde kafirlerden daha alt tabakaya yerleştirileceğini belirtmiş. Şayet bu cemaat hakikaten bir İslam cemaati olsaydı Müslümanların haklarını gözetir ve kafirlerle de kol kola duramazdı. Din düşmanları ile birlik olup Müslümanlarla uğraşan İslam cemaati mi olur?
Kim ne derse desin Cumhurbaşkanımız 15 Temmuz gecesi İstanbul’a dönerek hakkındaki her türlü iftirayı bertaraf etmiş oldu. O gece ortaya çıkan birlik ruhu İslam’ın güzelliğinden kaynaklanıyordu. Orada gerçekten insanlığını kaybetmemiş inançsız olanlar da vardı. Fakat onların farkı İslam’a düşmanlık etmemeleri.
Neye inanırsanız inanın başkalarına hakaret etme hakkınız yoktur. Hiç kimse sizlerin putuna tapmak zorunda değil. Biz Allah’a tapıyoruz, bizim için Onun emri üzerinde hiçbir emir yoktur. O başörtüsünü emretti, namazı ve orucu emretti sizin bunlara dokunmak ne haddinize!
Doğan Cüceloğlu’nun tespitini göz ardı etmeyelim: Kendi görüşünden olmayanların kötülüğünü istemek şizofreni eğilimi imiş.