Bir zamanlar kimselerin ulaşamadığı bir tepe varmış. O tepenin ardında güçlü bir ışık görünür halk orayı hayran hayran izlermiş. Her izleyen oraya dair düşler kurar bebeklerini oraya dair masallarla büyütürlermiş. Bilgeler o tepenin ardını gördüklerini söyler ve kimselerin anlamadığı şeyleri saatlerce günlerce haftalarca anlatırlarmış.

Sevmek nedir henüz tam olarak bilmeyen bu insanlar tepenin ardı için gerekirse canlarını da vermezlermiş. Kıymetliymiş canları. Mutlaka gidilecekse bir kurban seçerlermiş aralarından. Ancak henüz böyle bir mecburiyet gerekmemiş. Halk tepeye hayran, tepe halktan habersiz günler böyle böyle yuvarlanıp gidiyormuş.

Tepenin ardındaki ışık halkın yüzünü güldürmeye yetermiş. Dargın olan eşler tepeyi izleyince barışırlarmış. Bir anlaşmazlık kavga çıktı mı tepeye yönelip sakinleşirmiş halk. Huzursuzluk tepenin ardından süzülen ışıkla silinip gidiyormuş.

Günlerden bir gün ışığın kaynağını merak eden biri cesaretini toplayıp yola koyulmuş. Tepeye yaklaştıkça heyecanı artmış. Büyük bir hevesle bir günlük yolu dört saatte aşmış. Tepenin zirvesindeymiş. Gözlerini o muhteşem ışığın peyda olduğu yere çevirmiş. Fakat bir şey görememiş. Biraz daha yaklaşmalı diye düşünmüş. Tepeden aşağı inmeye başlamış. Fakat etrafında güçlü bir ışık kaynağı görememiş. Umudu kırılmış bir halde etrafına bakınırken aslında ne kadar çirkin bir yer olduğunu fark etmiş. Her taraf cam kırıkları ile doluymuş. Daha dikkatle bakınca bunların cam değil ayna kırıkları olduğunu anlamış. Demek, demiş kendi kendisine alayla gülerek, tüm o güzel ışıldamalar bu aptal ayna kırıklarının bir oyunuymuş ha! Tepeye hevesle baktığı günleri düşünmüş. Yola çıkarkenki o heyecanını. Demek hepsi boş bir hayalmiş demiş. Umutsuzca şehre döndüğünde büyük bir topluluk onu karşılamış. Herkes şevkle heyecanla neşeyle adama atılıp ne gördüğünü sormuş. Bir yığın ayna kırığından başka bir şey yok, demiş adam. Halk şöyle bir durmuş. İçlerinden bir bilge çıkıp şöyle demiş: Bu adam mecnun olmuş! Bize şiir okuyor. Halk hem hayret nidaları atmış hem adama hayran olmuş hem de bir taraftan acımışlar. Peki demişler ulu bilgemiz adam ne demek istedi? Bilge tepeye doğru bakmış. Güneş battığı için kızılın tüm tonları tepenin ardından gürül gürül yanmaktaymış. Gördüğüm ayna kırıklarından başka bir şey değil, her kim ki benliğini kırdı o öze ulaştı, her kim ki baktığı yerde kendi yansımasını göremez oldu o öze ulaştı, her kim ki o tepenin ardına vardı canına veda etti. Bilge bunları söyleyip susmuş. Halk tepeye öyle bir bakmış ki artık o eskisinden daha kudretli bir tepe olmuş. Oraya bakanlar daha da umutlu ve neşeli olmuşlar. Bir tek tepenin ardını gören adam mutsuzmuş. Aslında mutsuz değilmiş ruhsuzmuş. Sanki içindeki tüm duygular sökülüp alınmış. Gülmek istese gülemez ağlamak istese ağlayamaz ama en ilginci sevmek istese sevemez olmuş. Adam tepenin ardındaki gerçeği öyle bir bilmiş ki ne sevgiye ne umuda ne hayale inancı kalmış.