11. cüzde geçen Tevbe suresinin 103. ayetinde Yüce Rabbimiz: “Onların mallarından onları temizleyip tezkiye edecek sadaka (zekat) al ve onların üzerine namaz kıl; senin namazın onlar için huzur verir” buyurarak zekatın müslümanlar için ilke olduğunu bir kere daha önümüze getiriyor.

119. ayette de: “Ey iman edenler! Allah’a sığının ve sadıklarla beraber olun” emri ile doğru sözlü, doğru davranışlı olanlarla beraber olmak, onlarla birlikte hareket etmek müslümanın bir ilkesi olduğu ortaya konurken doğru söz ve doğru davranışlı olanlar maddeten güçlü olmasalar da Allah’a sığındıkları takdirde koruma altında olacakları bildiriliyor.

122. ayette her fırkadan birer grup ve toplam olarak bir tayfa olup din konusunda fıkıh (hukuk) okumak için gerekli yerlere gitmeleri, sonra da fırkalarına (kabilelerine) dönüp uyarıda bulunmaları ilke olarak önümüze konulmuştur. Demek ki “mum dibine ışık etmez” sözü geçerli değildir. Aksine yetişmiş insanların kendi bölgelerinde daha faydalı olacakları uyarısı yapılmıştır.

Aynı surenin 123. ayetinde: “Ey iman edenler! Kâfirlerden sizi takip eden (zayıf düşmenizi bekleyen) lerle vuruşun ve onlar sizde bir kuvvet bulsunlar” emri ile aleyhimizde fırsat kollayanlarla savaşma ilkesi getirilmiştir.

Yunus suresi 49. ayette Yüce Rabbimiz: “De ki; Allah’ın dilemesi olmadıkça ben de kendime bir yarar veya zarar veremem” buyruğu ile Araf suresi 188’deki “Herkesin kendi çaresine bakması” ilkesi tekrar edilerek bir sıkıntı anında yanında olmayan ve özellikle ölü zatlardan medet istenemeyeceği uyarısı yapılıyor.

Yunus 87. ayette ise: “Biz Musa ve kardeşine (Harun’a) ‘şehirde kavminiz için evler hazırlayın ve evlerinizi karşılıklı yapın ve namaz kılın” emri verilerek Müslümanların evlerinin birbirine karşı yapılmaları ilke olarak ortaya çıkarılıyor. Bu ayet ‘evlerimizin kıbleye karşı yapılmasını da içerir’ diyen tefsir âlimleri de vardır.

Aynı surenin 90 ve 91. ayetlerinde firavun’un boğulurken ‘ben de İsrail oğullarının iman ettiğine iman ettim’ demesi üzerine Allah’ın: “Bundan önce isyan ettin ve fesat çıkaranlardan oldun da şimdi mi (inanıyorsun?)” diyerek ölürken iman etmenin geçerli olmadığı ilkesi gösteriliyor.

Bu surenin son (109). ayetinde: “Sana vahyedilene uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret!” emriyle Peygamberimize ilke olarak verilen ‘Vahye uymak’ ve Allah’ın hükmünü veya takdirini beklemede sabırlı olmak bizim için de bir ilke olara ortaya çıkıyor.

Hüd suresi 7. ayetinde: “Sonsuz kudretin makamı su üzerinde iken hanginiz daha iyi iş yapacak, icraatta bulunacak diye yer ve gökleri altı dönemde yaratandır O” beyanı yapılarak insanların daha iyi iş yapmak için müsabaka yapmalarının bir ilke olduğunu ortaya yere konulmuştur. Yani kötü işlerde değil hayırlı işlerde yarış yapmamız isteniyor.

41. ayetinde ise: “Nuh (as)  o gemiye ‘yürüyüş ve duruşuna Allah’ın adıyla diyerek’ binin; O günahları çok örten ve çok merhamet edendir” dedi. Haberi verilerek vasıtalara Allah’ın adıyla binilmesinin bir ilke olduğunu önümüze getirmiştir ki bu sözlerle yolculuk yapan kimselerin seyahatte kötü bir davranışta bulunmaları çok zordur. Yine Hüd suresi 50. ayette Allah’a ibadet ilkesi tekrar emredilirken 52. ayette Hüd’dan (as) bahisle: “Ey kavmim! Rabbinize istiğfar edin, ona yönelin ki semayı bol bol yağmur yağdırıcı olarak üzerinize göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın, günahkâr olarak da arkanızı dönmeyin” buyrulduğu bildirilerek istiğfar ve tevbe ilkesinin bol yağmur gelmesine ve kuvvetlerin artmasına vesile olacağı duyurulmuştur.

61. ayette de Salih Peygamberden bahisle: “Ey kavmim! Allah’a kul olun, sizin için ondan başka ilah (her şeye hakim ve kanun koyucu) yoktur. O sizi yerden(topraktan) yarattı ve orayı imarla mükellef kıldı, ona istiğfar edin, sonra da ona tevbe edin (yönelin)” denilerek istiğfar ve tevbe ilkeleri tekrar edilirken ‘arzı (arazileri) imar etme’ ilkesi önümüze konulmuştur.

Yine Hüd suresinin 45.ayetinde Şuayb’ın (as): “Ey kavmim! Ölçü ve tartıyı adaletle ifa edin, insanlara eşyalarını eksik etmeyin, yeryüzünde fesat çıkararak gezmeyin” dediği bildirilerek ölçü ve tartıda adalet ilkesi tekrar edilirken bu ilkeye riayet etmeyenlerin fesatçı (anarşist) oldukları vurgulanmıştır.

Yine Hüd suresi 113. ayette Yüce Allah: “Zulm (haksızlık) yapanlara meyletmeyiniz; yoksa ateş size de dokunur. Sizin için Allah’tan başka (gerçek) dost yoktur. Sonra yardım olunmazsınız” emir ve uyarısı yapılarak zulmetmek (haksızlık yamak) şöyle dursun; haksızlık yapanlara meyletmemek dahi ilke haline getirilmiştir. Bu ilkeden halk arasında haksızlık yapanların tarafını desteklemek yasağı çıktığı gibi haksızlık yapan partileri destekleme yasağı da çıkmaktadır.

Yusuf suresinin 40. ayetinde ise: “Allah’tan başka ibadet ettikleriniz ancak sizin ve babalarınızın uydurdukları isimlerdir; Allah o isimlere bir yetki indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah içindir, O ancak kendisine ibadet edilmesini (kendi kanunlarına uyulmasını) emretmiştir. Kıvamını bulan din budur; ne var ki insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler” beyanatı verilerek -Hâkimiyetin ancak Allah’a ait olduğu- ilkesi ortaya konulmuştur.