Geçen gün, liseden birkaç arkadaştan müteşekkil grubumuza gelen bir mesaj hepimizi derinden müteessir etti. Birkaç gün boyunca içimde bir şeylerin yerli yerine oturmasını bekledim. Çünkü hayatıma -ve eminim birçoğumuzun hayatına- en çok tesir eden üç beş kişiden biri hiç şüphesiz Fahrettin hocam olurdu.
Erzurum İmam Hatip Lisesi’nin nevi şahsına münhasır mezunları olan bizler, yani “98 ruhu”nun temsilcileri, o dönemin ruhuna şekil veren en önemli figürlerden birini kaybettik. Fahrettin hocamız, durul bekâya göçmüş...
Hayatımızın en deli dolu yıllarında, sessizliği, sükûneti, derinliği ve saygılı tavrıyla bizi hemen kuşatmıştı. Onda, o zamana kadar pek alışık olmadığımız meziyetler vardı; belki de bu yüzden, çoktan kalbimizi kazanmıştı. Onunla her yürüyüşümüz, her konuşmamız, hatta her suskunluğumuz bir dersti.
Bir kez öfkesine şahit olmuştum. Bir arkadaşımız, idarenin yaptığı bir haksızlıkta hocanın adını kullanmıştı. O gün alnında beliren damar hâlâ gözümün önünde; ok gibi sınıftan fırlamış, koridorda zor durdurmuştuk.
Okulun dört yıla uzaması, onunla geçirdiğimiz zamanı daha da bereketli kıldı. Sadece bizlerle değil, velilerimizle de gönül bağı kurmuştu. Velilerimizi birbirine, bizi de onların dostluğuna eklemişti. Her bayram evine uğrar, muhabbetinden istifade ederdik. Küçük oğlu Aliş adeta aramızda maskot gibiydi; Ahmet ise biraz daha büyüktü, ama arada dönen gırgır şamataya o da kayıtsız kalamazdı.
28 Şubat’ın en yoğun günleriydi. Hulki hocamızla birlikte adeta sığınağımız olmuşlardı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Pınarhisar Cezaevi’ne gönderilmişti; her gün yeni bir haber, yeni bir belirsizlikle karşılaşıyorduk. Bir gün sınıfa girip şöyle dedi:
“Bu olaylar hakkında ne düşünüyorsanız, onu muhataplarına bir mektup yazarak ifade edin. Eğer Başkan’ın haksızlığa uğradığını düşünüyorsanız, ona yanında olduğunuzu belirtin yahut savcının uygulamalarını yanlış buluyorsanız, ona da fikrinizi yazın.”
Ben ikisine de mektup göndermiştim. Birinden kendi el yazısıyla gelen cevabı hocamla paylaştım. Cesaretimden ve düşüncelerimi ifade edebilmemden ötürü beni tebrik etti, gözlerimden öptü. Galiba, hayatımda bir tavır sahibi olmanın, korkmamayı öğrenmenin ilk dersini o gün ondan almıştım.
Derse getirdiği dergiler, gazeteler, farklı kaynaklar; işlediği konular, staja gelen ilahiyat öğrencilerini bile imrendirirdi. Fahrettin hocam, okulda da dışında da bizim rehberimizdi.
Öğretmen evi yeni hizmete girmişti. Bir gün okul çıkışında kendisi ile orada buluşmamızı istedi. Tam saatinde oradaydı. O gün ilk dersimiz “randevuya geç kalmamak” oldu. İçeri geçtiğimizde salonun en güzel yerine oturduk. Garson geldiğinde, “Önce beyefendilerin siparişini al” dedi. Garson şaşırdı ama bizden ne istediğimizi sordu. Hepimiz sade kahve istedik. “Acı olmasın” dedi hocamız, ama biz erkeklikten taviz vermemiştik. O gün bize saygınlığın ve saygının yaşsız, zamansız bir şey olduğunu öğretmişti.
Son olarak onu arkadaşımız Muhammet, Edirne’de askerlik yaptığında, asker görmesine gittiğimizde görmüştük. Muhammet’i de alıp hocamızla buluşmuş; çarşıda birlikte geçirdiğimiz o dolu dolu bir iki saatte hem Edirne’yi onun gözünden görmüş olduk hem de doyasıya hasret gidermiştik. Daha nice hatıralar zihnimde taptaze duruyor. Öğrencilerine, insana adanmış bir mübarek insanı sizlerle tanıştırmak istedim.
Güzel bir insan, güzel bir baba ve güzel bir arkadaş olarak tanıdık onu. Sevdik, saydık, hayatımızda özel bir yere koyduk. Bütün 12. sınıflar olarak bir araya geldiğimizde hemen hemen herkesin aklına gelen ilk 2-3 isimden biriydi. Ve inanıyorum ki hepimizin gönlünde ayrı bir yeri vardı.
Şimdi o Rahman’a kavuştu. Mevla’m gani gani rahmet eylesin. Bu yazı bir şahitlik yazısıdır.
Biz, onun iyi bir insan, iyi bir Müslüman, iyi bir öğretmen olduğuna; iyiliği yaymaya, kötülükten alıkoymaya gayret ettiğine şahidiz.
Bize kattıklarından dolayı ne kadar teşekkür etsek az.
Mevla’m makamını âli eylesin, kıymetli ailesine sabırlar versin.
Biz hakkımızı helal ediyoruz; umuyoruz ki üzerimizde sayılamayacak kadar hakkı ve emeği olan hocamız da bize hakkını helal etmiştir. Hoşça bakın zatınıza…