Evet, önceki “Adil Düzen kurma görevimizi unutmayalım…” başlıklı yazımda dediğim üzere, kaldığımız yerden devam ediyoruz… KUR’AN VE İLİM günlük ve haftalık çalışmalarımızdan başka bir demet sunmuş olacağım; istifade edilmesi dileklerimle…
Bu sefer pek çok olumsuz yönleriyle hep gündemde olan kadın meselesi denk geldi; bu önemli meselenin çözümüne katkı olması dua ve dileklerimle… Bu kısım, Enbiya Suresi’nin 90’ıncı ayetindeki “ve eslehnalehuzevcehu” bölümünün yorumlarını içermektedir.
“Kadın ev işlerinde erkekle istişare eder ve ona göre ev işlerini düzenler, son söz onundur, erkek ona yardımcıdır. Erkek de kadınla istişare eder ve kararları öyle alır, son söz onundur. Bununla beraber teavün (yani karşılıklı yardımlaşma) emri karı kocaya da ait olduğu için kadın kocasına yardım eder, saatlerini yazar. Erkek de karısına yardım eder, saatlerini yazar. İşleri beraber götürürler. Birinde biri sorumludur. Diğerinde de diğeri sorumludur. Ama bütün işler işbölümü içinde birlikte yapılmalıdır.
Ancak böyle ve bu şekilde uyumlu çalışan ailenin başarı şansı vardır. Karısı tarafından desteklenmeyen erkek hiçbir zaman başarılı olamaz. Ailede uyum vardır. O halde kadın ile erkek arasında ortaklık vardır. İşleri birlikte yaparlar. Sadece ev işlerinden kadın sorumludur. Dışarıdaki işlerden de erkek sorumludur.
İlk defa burada Allah söyletiyor; karı-koca saatlerini takas ederek birlikte çalışacaklar.
‘Islah etmek’ salih kılmak demektir yani eşini ona uyumlu yaptık denmektedir. Bir ailenin uyumlu olması tarafların Allah’a karşı olan görevleri yapmaları için şarttır.
Uyumlu olmak için; 1) Ailenin karar defteri olacak. 2) Kararlar orada yazılacak. 3) Anlaşamadıkları yerde hakemlere başvuracaklar. 4) İşbölümü içinde ve yardımlaşma ilkesi içinde (saatleri birbirlerine kullandırma) ilkelerine riayet edilecektir.”
Ayetin devamı şöyle: “İnnehümkânûyüsariûnefi’l-hayrati / Onlar hayratta müsaraat ediyorlardı.” Ayette geçen “Hayrat” üretim yapan işletmelerdir. Herkesten önce başlamak, işe en erken gelmek anlamındadır. Buradaki “hayrat” Hz. Zekeriya’nın vakfıdır. Tektir. Orada çalışırlar. Vakıflarda ürünler paylaşılmaz. Şirketlerde girdilere göre ürünler paylaşılır. Girdiler hammadde, tesisler, emek ve genel hizmetler olur. Vakıflarda çıktılar girdilere göre paylaşılmaz, çıktılar başka işlerde değerlendirilir. Girdilere katkılarına göre başka yerden gelen gelir paylaşılır. Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve annesi hep birlikte vakfa hizmet ediyorlardı. Vakıfların statüsü şirket-i mufavadadır. Bu şirket Nisa’da (4/7) “li’r-ricali nasibun” ayetiyle tanzim edilmiştir. Şirkete önce herkes bütün mal varlıklarını ve emeklerini koyarlar. Ayrılırken herkes koyduğu malı alır. Şirkette çalışanlar olarak şirkette herkes çalışır ve yaşar. Yaşama ihtiyaca göredir. Yani günlük ihtiyaçlarını birlikte giderirler. Artan kısım ise paylaşılır. Bu paylaşımla şirketten ayrılana payı verilir yahut şirket dağıldığı zaman payı verilir.
Bunlar vakıfta vakıfla şirket-i mufavada içinde çalışmakta idiler. Şirket-i mufavada daha çok aile şirketleridir, akraba şirketleridir.
Hayratta müsaraat ederken rağbet gösteriyorlardı.
Bir işçi olarak işyerine gidip saatleri doldurmakla değil, işyerine zevkle gidip orada iş yapmakta ve hizmet vermekte zevk duyarlardı demektir.
Şimdi siz bu seminerleri rağaben takip ediyorsunuz. Çünkü hiçbir çıkarınız olmadığı ve kimse size bunun için ücret vermediği halde siz geliyorsunuz. Sınıf geçmek için derslere gidenler, maaş almak için ders yapanlar, onlar “rağabenmüsaraat” etmiyorlar. Bu sebepledir ki Kur’an düzeninde okullar yoktur. Herkes rağaben çalışmaktadır, öğrenmektedir, sonra imtihan verirse kendisine diploması verilmektedir.
Kur’an düzeninde dört dayanışma grubu vardır. 1) İlmi dayanışma; bunlara “ahbar” denir. 2) Mesleki dayanışma; bunlara “rabban” denir. 3) Siyasi dayanışma; bunlara “kıssis” denir. 4) Ahlaki dayanışma; bunlara da “rahban” denir.
İstifade edilmesi dua ve dileklerinizle…