Herhangi bir saldırıyı geri çevirmek, saldırıya karşı koymaya çalışmak, saldırıya karşı korumak anlamlarına gelen savunma; bir kimseyi, bir düşünceyi ya da eylemi, sözle ya da yazıyla, doğru, haklı gösterme uğraşısıdır. Gerekçeler sıralanır, doğru ve haklıya yönelik ispatlar yahut temellendirmeler ortaya konur. Böylece zaten var olan yahut olduğuna inanılan haklılık vurgulanmış olur. Haklılık düzleminde birinin ille de haksız çıkması gerekmez, sadece haklılığın vurgusu gerçek için kafidir.
Savunu, takdir ya da tahmin edilebileceği gibi hiçbir zaman bir başkasını suçlamak olmamıştır. Kişiye isnat edilen ithama karşı, aynı hatanın itham edende de olduğunun vurgulanması bir savunu imkânı doğurmaz. İsnat edilen unsurun isnat edende olması bir haklılığın vurgusu olamaz. Hırsızlık edene yönelik bir suçlamada, hırsızlık edenin ‘E sen de çalıyorsun!’ diye söylemesi, onun hırsızlığını izale etmez. İkisinin hırsızlığı ayrı ayrı davalardır. Hem de bir diğerinin aynı hatayı işlemiş olması hata işleyen bir tarafı haklı göstermez.
Yaşadığımız coğrafyada yazıktır ki tüm muhalif savlar bu şekilde karşılanmıştır. Bir yolsuzluk iddiasında iddia edilenden çok, iddia edenin aynı hatayı yapıp yapmadığı sorgulanır. Buna dair iddia edenin geçmişinde bir örnek varsa artık o iddianın üstünde durmak densizlik sayılır, bilvesile geçiştirilir. Yahut geçiştirmek için iddiaya konu olan şeyin birebir aynı olması da gerekmez. Pekâlâ daha kötüye yönelik farklı bir örnek mevcudu çürütmeye kafi gelecektir. Hatta mevcut çarçabuk unutulacak, gösterilen kötü emsal üstünde tartışma zemini oluşturulup bir anda müddeiler yerden yere vurulacaktır. O ilk iddia etkisini kaybedince itham edilenler itham edildikleri şeyi işlediğini itiraf edecek bile olsa bu itiraflar erdemden, alçak gönüllülükten sayılacak, gerçek anlamda alçaklık, düzenbazlık hiçbir zaman ortaya çıkmamış olacaktır. İddiada bulunanlar ben ne halt ettim de böyle bir şey söyledim diye kendi dertleriyle iştigal ederken, iddiaları üstünden savuşturanlar herhalde dört köşe bu döngünün bizzat kendisiyle dalga geçeceklerdir. Genelde atılı suçun cevabını halk vermekte, sevdiklerine yönelik ithamlar için gerekli mazeretleri uysa da uymasa da onlar sıralamaktadır. Böylece sesler kesilebilmekte, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin alakasız bir emsalle bir olumsuz durum savuşturulabilmektedir.
Ne yapılabilir? Belki herhangi bir ithama, çözüme kavuşturulması arzulanan şeye, yerinde bir icraatın vurgusuyla başlanabilir. Ancak çoğu zaman bu da imkân dışıdır. (Çoğu zaman tabiri fazlalık olarak görülebilir, çünkü bu ekseriyetle değil tamamen böyledir. Yani eylendiği söylenen bir icraatın söyleme dökülmesi mümkündür, ancak o icraat hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.) Yapılan her şeyin, haklı ve yerinde gibi sunulan her bir icraatın temelinde art niyetler, bütün haklılığı ilga edecek maksatlar bulunur. Örneğin betonla ilgili herhangi bir faaliyetin insan yararına hiçbir haklı tarafı olamaz. Sanayi ve teknoloji adına lansmanı yapılan faaliyetlerin hiçbiri gerçeği yansıtmadığı gibi her bir hareket, her bir el sıkışma yine sömürüye yöneliktir. Teknoloji deyince aklına cep telefonu gelen bir millete değil uçak, uzay üssü yapacağız vaadinde bulunulsa her biri bir inşaatın üstünden kanatsız, motorsuz uçmayı deneyecektir.
Yaşadığımız zaman diliminde ve sadece bizim önümüzden yenilseydi doğrusu sesimiz çıkmazdı. Ama topyekûn insanlığın önünden yemek nasıl bir doymazlıktır? Ye’cüc Me’cüc diye anılan yaratıkları aratmayacak kadar var olan her şey sömürülmekte, doymak bilmeden kökü kurutulmaktadır. Kökünü kurutmak bir deyim ise bunun asli anlamlarının hakkı verilmekte, nebatatın köklerinden tohumuna kadar her şey bitirilmekte; zamanla sınırlı bir açlığı gidermek maksadıyla yemek değil bir başkasının yararına birazcık kalır kaygısıyla yok edilmektedir. Toprağa atılacak bir tane tohum kalmamacasına gayret edilmekte ve tarımsal alanda yatırımlar yapmak bahanesiyle tohum atılacak bir karış toprak kalmamacasına mücadeleye girişilmektedir. Tarım arazilerine binalar dikmek, yetmedi asfalt dökmek variyeti sömürülen insanlara yatırım diye, bilim diye, güçlenmek diye, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmaya çalışmak diye yutturulmaktadır. Zulüm ve sömürü bu toprağın insanıyla sınırlı kalsa yine iyi; gelecek ve çoğu tüm bunlar sebebine artık gelmeyecek nesillere sebep olunmaktadır.
Ekmeğine kan doğradığınız insanlar hiçbir orana vurulamayacak kadar kalabalık. Kalabalıklar bir gün hesap sorabilsin umuduyla yaşıyoruz.