Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…

Bucak (Osmanlı Devleti zamanında nahiye), il ve devlet düzeyinde icma yolu ile oluşturulan kanunlar anayasaya uygun olmalıdır. Bu kanunlar bucak, il ve devlet düzeyindeki maruf ve münkeri tanımlarlar. Adil Düzen’in tanım ve unsurları anayasada mevcuttur. Bu durum bucak, il ve devlet düzeyindeki maddi ve manevi ihtiyaçların en yerelden başlanarak dikey olarak ne olduğu ve nasıl giderileceği belirlenmiş olur. Bunun için neyin yapılması, neyin yapılmaması gerektiği belirlenmiş olur. Genel olarak her yerin iç işleri yerel yönetimler, dış işleri devlet düzeyinde ve hep birlikte hareket edecek şekilde düzenlenmiştir.

İkinci olarak ifade ettiğimiz din/deyn/düzen; temel esaslara bağlı olarak müslim ve mümin olanların kendi ilmî, ahlâkî, iktisadî, idarî/siyasî kurallarını yürüttükleri düzendir. Bunlar ana anayasaya aykırı olmayan, sadece kendilerini bağlayan kurallardır ve işte bu kurallara göre yaşama düzenleridir. Yani iki yaşam düzeni belirlenmiştir; anayasal olarak belirlenmiş düzen ve dayanışma ortaklığı sözleşmelerinde belirlenmiş olan düzen. Bucak, il ve devlet kanunları yaşam sınırlarını belirlemez. Şûraların nasıl oluşacağı ve katılım şartları anayasa ile belirlenir. Hayatın dört alanını kapsayan düzen anayasa ile kurulur. Şûraya katılan şahsın ahlaken nasıl tezkiye olması gerektiği dayanışma ortaklığı sözleşmesine göre olur. Kısaca sözleşmeler ve anayasa düzeni belirtir. İnsanlar hangi sözleşmeye tabi olacaklarını seçer. Hakem kararlarına uyma zorunluluğu anayasaldır. Kişi anayasanın temel hükümlerine uymak zorundadır. As sözleşmeler üst sözleşmelere aykırı olamaz.

Devlet düzenine uymayan ifsat edici sözleşmeler, insanlığı kin ve düşmanlığa sevk edici, toplum düzenini bozucu, insan haklarına engel olucu sözleşmeler geçersiz sayılır ve yürütülmesine engel olunur. Dolayısıyla bucak icması adalet ve insan hakları çerçevesinde oluşacağından ifsat edici sözleşmeler yönetimin hiçbir aşamasında yer alamaz ve müntesipler tarafından uygulanmasına izin verilemez.

Adil Düzen Anayasası’nda belirtilen temel esaslar dört meleke (his, fikir, irade, ünsiyet) ile yaratılmış bütün insanların mutabık kalabileceği esaslardır. Yani insan olmanın gereğidir. Bu esaslar mümin ilim adamlarının icması ile Kur’an ve Sünnet’e dayalı olarak belirlenir. Anayasa ile devlet erklerinin görev ve sorumlulukları, hak ve adalet anlayışı içinde kanunların oluşturulması için çoklu katılım, içtihat ve icma sisteminin nasıl kurulacağı ve yürütüleceği belirlenmiş olur. Bu temel esasların ulus tarafından uzlaşma yolu ile kabul edilmesinin mücadelesinin yürütülmesi gerekmektedir. Bunun için bu esaslar yani anayasa halkın tasvibine sunulur. Böylece uzlaşı sağlanmış olur.

Nitekim Peygamberimiz Aleyhisselam (S.A.V.) da belirlediği esasların diğer etnik ve inanç grupları tarafından kabul edilmesinin mücadelesini vermiştir.

Anayasada devletin kurucu unsurları yani veli olanlar tarafından, hak ve eşitlik temelinde, yönetimde temsilin nasıl sağlanacağının, insan haklarının nasıl korunacağının esasları vardır. Anayasal düzen içinde görev ve sorumlulukların belirlenerek bunlara uymayanların cezalarının çoklu hukuk anlayışına göre nasıl verileceğinin esasları vardır.

Bu açıdan bakıldığında Medine Sözleşmesi yani Medine Anayasası, farklı dinlere mensup olsalar da ortak ilkelere sadık kaldıkları müddetçe, başka din mensupları ile bir arada yaşama iradesinin beyanıdır. Her etnik grup kendi iç hukukunda tamamen serbesttir ve ait olduğu grubun kanunlarına uyma yönünden de tam bir özgürlüğe sahiptir. Yahudiler Yahudi şeriatına/hukukuna, Hristiyanlar Hristiyanlığa göre yargılanabileceklerdi. Nitekim Yahudiler kendi aralarındaki anlaşmazlıkların çözümü için Tevrat’a başvuruyorlar ve hahamların hakemliğinde meselelerini çözmeye çalışıyorlardı. Kendi aralarında çözemeyip Peygamberimize (S.A.V.) müracaat ettiklerinde ise Peygamberimiz (S.A.V.) çok zaman İslami esaslara göre değil de onların kendilerine ait hukuki kurallara göre hükümler veriyordu. Bu uygulama ile katılımcı anlayışın esas olarak alındığı bir toplum yapısı kurulmuş ve anayasaya aykırı olmayan çoklu hukuk sistemi geçerli kılınmıştır. (Devamı var…)