Birey, toplum ya da devlet bazında hayatın olağan akışı gereği tekdüze bir çizgi sürdürülmez. Ferahlıklar olduğu kadar zorluklar da vardır. Kimi zaman hayal kırıklıkları yaşanır, kimi zaman umut ve güven aşılayan huzur ortamları tesis edilir.

Sorunsuz bir hayat yoktur. Hiçbir sorunun olmadığı yer, mezarlıklardır. Diğer bir ifadeyle sorunların varlığı esasında aynı zamanda hayat belirtisi olarak görülmelidir. Önemli olan, sorunları çözüme kavuşturma becerisini gösterebilmektir. Bunun için ise kara düzen mantığıyla değil bir yol haritası oluşturarak yürümek elzemdir.

Bir sorunu çözebilmek bakımından bu yol haritasının başında doğru zaman şartını sağlamak gelir. Herhangi bir sorunu olgunlaşmasını beklemeden çözmeye çalışmak, onu daha çetrefilli bir noktaya götürebileceği gibi olgunlaştığı halde çözümü geciktirmek de telafisi zor süreçlere neden olabilir. Kısacası demir, tavında dövülmelidir.

Diğer bir şart, doğru zeminin tespit edilmesidir. Soruna neden olan kaynaklara odaklanmak yerine başka sorunları da aradan çıkartmak gayesiyle bahis konusu olan sorunun adeta malzeme haline getirilmesi doğru zeminin kaybolmasına neden olur. Doğru zemin aynı zamanda sorunun muhatabı olan tarafların çözüm arayışına girdiği süreci de ifade eder. Gerçek çözümler sorunun mağduriyetini yaşayan tarafların samimi bir şekilde çözüm beklentisine girdiği vakitte ortaya çıkar.

Yine önemli bir şart, doğru tarafların muhatap alınmasıdır. Gerçek anlamda sorunun muhatabı olmayan ya da karar oluşumunda beklenen etkiyi gösteremeyecek olan çevrelerin muhatap alındığı bir çözüm arayışı aslında sadece topu taca atmak anlamı taşımaz aynı zamanda sorunun çözülebileceğine dair inancın örselenmesine de sebebiyet verir.

İletişim dili bağlamında öne çıkartılan söylemler de yol haritasında dikkate alınması gereken bir diğer önemli şart olarak görülmelidir. “Söz ola kese savaşı…” örneğinde olduğu gibi taraflarla bir araya gelindiğinde kurulacak cümlelerin ya da sorunun tespitine ve çözümüne yönelik argümanların iki yönlü etkide bulunabileceği unutulmamalıdır.

Son olarak, ortaya konan çözümlerin uygulanabilir ve tatmin edici seviyeye sahip olması şartı gözetilmelidir. Uygulanması mümkün olmayan çözümler hayal kırıklığına ve güven kaybına neden olabilirken tarafların çözüme karşıymış gibi bir görüntü vermeme kaygısıyla kerhen kabul etmek zorunda kalacağı çözümler kalıcı olmaktan uzak geçici neticenin ortaya çıkmasına neden olur. Bu durum kısa süre sonra sorunu eskisinden daha da ileri boyuta taşımaktan öteye gidemez.

Son günlerin tartışmalı konuları arasında yer alan terörsüz Türkiye gündeminin ortaya koyduğumuz bu şartlar çerçevesinde değerlendirilmesinin faydalı olacağını düşünmekteyiz. Yarım asra yakındır ırkçı emperyalistlerin planları doğrultusunda ülkemizin insan ve imkân kaynağının sömürülmesine neden olan, devlet-millet kaynaşmasının önünde engel teşkil eden terör sorununun çözülmesi ve milyonlarca insanımızın mağdur olmasını da beraberinde getiren sosyoekonomik, kültürel sorunların çözülmesi elbette önemlidir.

Bunun başarılı olması, suni gündemler ya da dışarıdan dayatılan ajandalar eliyle yürütülmeyen bir süreç olmasıyla mümkündür. Sürecin sağlıklı olması ise etkili iletişimin esas alındığı, doğru zaman ve zeminde doğru muhataplarla yürütülen uygulanabilir ve güven telkin eden çözüm önerilerinin ortaya konulmasıyla mümkündür.

Birinci çözüm sürecinde elde edilen tecrübe bu noktada ziyadesiyle fikir verici mahiyettedir. Önemli olan, karar alıcıların, karara etki edenlerin kuyumcu titizliğiyle meseleyi ele alıp almadığıdır. Siyonist saldırganlığın bu denli arttığı ve ülkemize yönelik tehditleri aşikâr hale getirdiği şu günlerde buna çok daha fazla ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.