Klasik tanımlama: Medya yasama, yürütme ve yargıdan sonraki dördüncü güçtür. Oysa, Türkiye’nin hazin gerçeklerinde durum tam tersidir. Bizdeki demokrasiden zerre miktarı nasibini almamış medya, yargılar, yönetir, yasama organını etkiler. Hele, seçim zamanlarında kamuoyunu öylesine manipüle eder ki; sanki Türkiye demokratik bir ülke değilmiş gibi bir hisse kapılırsınız.

Hükümetler kurmaya kalkışır, hükümetler bozmaya çalışır. Yayınladığı kamuoyu anketleriyle seçmenlerin zihinlerinde farklı bir dönüşüm yapmaya uğraşır.

Medyanın Türkiye’de siyasi zemine müdahil olmasıyla ilgili geçmişe doğru gittiğimizde yüzlerce örnek bulacağımızı biliyoruz. Ama, biz en çarpıcılarından ve en belirginlerinden bazılarını ortaya koyalım. 28 Şubat süreci… Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı iktidarı Cennetmekan Erbakan Başkakanlığındaki Refah-yol’u iktidarını alaşağı edebilmek ve yeni bir hükümet kurulmasını sağlayabilmek için medyanın verdiği “anti demokratik” sınav hala belleklerimizde.

Bu süreçte tüm medya organlarını seferber eden patronlar, yaptıklarıyla övünüyor ve bu sürecin kendileri için bir zafer olduğunu iddia ediyordu. Kendilerini vesayetçi odakların emrine amade kılan medya organları, o dönemde öylesine kötü bir sınav verdi ki; bu rezil dönemi iletişim fakültelerinde ders olarak okutmak gerekir. 28 Şubat belgeseliyle ilgili kendisiyle röportaj yaptığım Mehmet Ali Birand, o dönemde yaşananlar karşısında ses çıkarmayan ve hiç kimsenin demokrasiye sahip çıkmamasıyla ilgili olarak “Yatacak yerimiz yok” demişti. Sincan’da tanklar yürürken ve her akşam Müslüm-Emire-Fadime haberleri televizyonlarda yayınlanırken, insanların zihnine pompalanmaya çalışılan darbe korkusunu da unutmadık, unutmayacağız. O dönemde Shov Tv’nin anchormani Reha Muhtar’ın haber sunarken takındığı garabet tavır, darbenin ayak seslerinin duyulduğunu andıran ses tonu ve mimikleri yüzyıl geçse de hafızalarımızdan silinmeyecektir. Peki medya her dönemde neden kendisini yasama-yürütme ve yargı erkinin üzerine koyan bir yayıncılık mantalitesi sergiler? Zaman zaman yayınladığı kamuoyu anketlerinde de neden “Ya AKP, ya CHP” tercih ikilemiyle insanların zihinlerini neden dönüştürmeye çalışır? Ne gariptir ki bugün Türkiye’deki tematik televizyon kanalları da, gazetelerin çoğunluğu da, bir çok televizyon da artık iktidarın propaganda aracına ve borazanına dönüşmüş durumdadır. Hele tarafsız olması gereken bizim vergilerimizle beslenen TRT, tam manasıyla hükümetin icraatlarının sesi ve AK Partinin yayın organı olmuştur. TRT, iktidar muhalifi bir oyuncusunu bile gözünün yaşına bakmadan oynadığı diziden kovarak, tarafsız bir yayın organı olmadığını çarpıcı şekilde ortaya koymuştur. Diğer yandan milyarca lira kaynağı har vurup harman savuran TRT’de dişe dokunur formatta bir program olmaması ise hazin bir gerçek olarak karşımızdadır. İktidar veya güç sahibi olduğu ortaya konulan siyasi partilerle ilgili şu tespitleri de paylaşmak isterim: Seçim anketlerinin medyada yayınlanmasının üç etkisi olabilir: Anketlerde ilk sırada çıkan partiye oy vermeyecek olanlar kendi partilerinin seçilme olasılığının azlığı nedeniyle oy kullanmaktan vazgeçebilir. İlk sıradaki partiye en yakın partinin oy oranı, bir denge sağlamak için tercihini değiştirecekler sayesinde yükselebilir. Kararsız veya siyasal bilinci oluşmamış seçmenler de kazanacaklarını düşündükleri partiye, anketlerin "kazanacak" dediği partiye yönelebilir.

Bir stratejist, "Medya anketlerle insanları manipüle ediyor, kendi izlediği siyasete uygun anketleri uygun zamanlarda yayınlıyor" diyor. Medyanın tarafsız olduğu söylemi ise en çok seçim dönemlerinde iflas ediyor… Son olarak önceki gün geleneksel Ankara’da Anadolu Medya ödülleri töreni vardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan törende yine esti gürledi. “Manşetlerle çarpışa çarpışa geldik” diyerek medyanın kendisine yaptığı zulümlerden bahsetti. Erdoğan’ın 28 Şubat sürecindeki medyanın demokrasiye buğz ve buhtan etmesiyle ilgili hiçbir kelam etmemesi ise dikkatlerimizden kaçmadı. Ödüller dağıtıldı, baktık ki, yine kendileri çalıp kendileri oynamışlar! Muhalif medyadan hiçbir isme zırnık bile yok!