Acı, çok acı. İnsan ölümleri. Ve her insanın ölümü bir yıkım. Bir ocağın sönmesi, geleceğin köreltilmesi, öfke ve nefret tohumlarının çoğaltılması. Gönül yangınları kor gibi bir çevreyi yakıyor. Bir çevre ve kitlenin canı ve yüreği yanarken diğerleri bayram ediyor. Yananların feryatları yerleri ve gökleri inletiyor. Çarpık ve karmaşık bir dünya, bir anlayış, bir algılayış. Gücü ve üstünlüğü eline geçiren diğer tarafı imha ediyor. Ölümleri yağdıranlar sürekli el ve yer değiştiriyor. Müslümanların tuhaf ve işin içinden çıkılmaz hâlleri.

Ölümlerin bu denli ağır yaşandığı ve dolu gibi insanlığın üzerine ağdığı bir zaman olmasa gerek. Ölümler canlı yayımlanıyor. Dünyanın bir ucundaki diğer uçtakinin ölümlerini canlı görüyor. Yaşıyor mu sadece bir sinema filmi gibi mi izliyor? Kanıksatıcı bir durum.

Savaş danslarının kıvraklığı baş döndürüyor. Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler birbirine kıyıyor. Bunların tamamı Müslüman , bunların tamamı aynı yöne yüzünü çeviriyor, saf tutuyor, secdeye baş koyuyor. Bir taraf emperyallerden güç ve destek alır, diğer tarafa baskın olunca sanki bir zafer kazanılıyor. Bir diğer taraf bir diğerine sırtını dayıyor diğerini alt etmeye çabalıyor. Birbirlerinin köklerini kazıyorlar, soylarını kurutacak kadar vahşi davranıyorlar.

Her kavim kendi ırkını önceliyor. Irk ve kan üstünlüğü bütün değerlerin üzerinde tutuluyor. Bir ırka mensup olanların özellikleri nedir ne değildir hiç önemli değil. Türk ırkçılar Kürt ırkçıları yok etmenin hamasi heyecanını kabartıyorlar. Tersi de söz konusu. Kavmiyetçi Kürtlerin bakışı diğerlerinkinden farklı değil. Bir yandan Suriyeli kardeşlerine gönül ve yurt kapılarını aralarken, diğer yandan Kürtler ile Türkler birbirlerini öldürüyorlar. Hiçbir kesim diğerinden daha az suçlu değildir. Biri diğerinin kopyası. Hiçbir güçleri ve iradeleri söz konusu olmadığı hâlde olmayacak şeyleri vaat ediyorlar. Kendilerinin emperyallerin bir kuklası olduklarını göz ardı ediyorlar. Kendilerini güçlü sanıyorlar. Onlar sadece parmakların ucundaki kuklalardırlar.

İslam coğrafyası kaynayan kazan ve insanlar hem fokurdayan sularda hem korkunç alevler içinde kavrulmakta ve yanmaktadırlar. Birlikteliğe götüren gönül yapıcılığı yerine, yıkımlardan haz alınıyor. Gönül yıkma, birlikteliğe giden yolları kapatma, ufku daraltma tek amaç ve hedef. Çözüm yolları ve birlikteliğe gidecek hamlelerde bulunulmuyor. Türk cephesinden bakılınca HaşdiŞabi Türkleri ya da Türkmen Dağı, Kerkük, Musul Türkleri tek dertleri gibi görünüyor. Diğer yandan Kürtler onlardan hiç aşağı kalmıyor. Üstünlüğü ele geçiren diğerinin ocağını söndürüyor, sürgün ediyor, evsiz barksız bırakıyor.

Suriye yıkımı tam bir örnek. Kim kime güvenerek bir araya gelecek, kim kendi içindeki kini, öfkeyi, gururu öteleyecek de bir hamlede bulunacak? Kim geçmişteki hatalarını kabullenip bir hamlede bulunacak?

Yaşananlar ve sürekli yinelenenler tam bir güvensizlik oluşturdu.

Müslüman olma bilinci, medeniyet ruhu, geleceğe dönük güçlü olma çabası ve duygusu, kardeşlik anlayışı yeniden nasıl sağlanacak? Çok da zor olmayan bir durum, sadece küçük hamleler ve yaklaşımlar, atılacak adımlar gerekli.

Irkçı, haçlı ruhlu Emperyallerin hiçbir şey yapmasına gerek yok. Onlar gerekli kurgu ve oyunları sağlıyorlar Müslümanlar da bunu birbirlerini yiyerek tüketiyorlar. Kültür topraklarını, uygarlıklarını onlara terke hazırlanıyorlar. Bu, elbette onların işine geliyor.

Biz ise bıkmadan, usanmadan, dilimiz döndüğünce, kalemimiz güç yetirinceye, zihnimiz ve aklımız bize yetinceye kadar sürekli olarak dillendirmek zorundayız. Çünkü sorumluluklarımız var ve ağır bir yük omuzlarımızda.

Not: Aziz dostum, yol arkadaşım, gönlen ve kalben birlikte çalıştığımız Aziz Lütfi Kibiroğlu Bey Hakk’a uğurlandı. Kendisine rahmet ve mağfiret, sevenlerine ve yakınlarına sabır diliyorum.