Ocak 1993...
Ankarada soğuk bir kış gününde, gazeteci yazar Uğur Mumcu bombalı bir saldırı sonucu evinin önünde katledildi.
İktidarda DYP-SHP Hükümeti vardı.
Süleyman (hep) Başbakan, Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı idi..
Akıllara ilk gelen -nedense- İslamcı bir örgüttü..
Katliamdan hemen sonra TRTde canlı yayına çıkan, şu anda Ergenekon Davasından tutuklu gazeteci-yazar Tuncay Özkan gözyaşları içinde konuşurken İslamcıları işaret ediyordu..
Mumcunun katledildiği alanın temizlendiği ve delillerin tazyikli su ile yıkandığı saatlerde dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, İranı ve Hizbullahı işaret ediyordu.
Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü de hızını alamayarak, "Uğur Mumcunun katillerini ortaya çıkarmak namus borcumuz." diyecekti..
Suikasttan sonra Mehmet Ağarın, Mumcunun eşi Güldal Mumcuya olaya ilişkin olarak, "Bir tuğla çekersem duvar yıkılır." sözleri yıllarca konuşuldu-konuşuluyor.
Uzatmayalım.... Mumcu suikastının ardından kurulan TBMM Araştırma Komisyonu da çok faydalı çalışmalar yaptı ama yıllar geçmesine karşılık hâlâ şu sorunun bir cevabı yok: Uğur Mumcuyu gerçekte kim/kimler neden öldürdü
Anlatmak istediğim husus bambaşka!
Biliyor musunuz
Mumcu öldürüldükten sonra, o dönem TBMM Basın Koridorunda bir avuç gazeteci günlerce odamızdan dışarı çıkamadık.
Nehrin kıyısında oturmaya devam eden o köşe yazarının yazılarında sık sık işlediği mahalle baskısını o dönem iliklerimize kadar hissettik!
Peki ya o bakışlar!..
Sanki biz öldürmüştük Uğur Mumcuyu..
Efenim, psikolojik baskı mı dediniz
Evet, evet hem de dik âlâsı..
Efenim, kitleleri etkisi altına alan o meşhur ve meşum (uğursuz) algı mı dediniz
Evet, evet tam olarak böyle.
Anlayamadım, derin harekattan söz eden biri mi vardı, aranızda
12den vurdun be arkadaş! Hem de arzın merkezine hızla yönelen derin bir harekat!
İstenen buydu.
Kesimler arasında kapanmayacak uçurumlar peydah etmekti.
O da oldu; yüzbinlerce insan, ne ilgisi varsa Türkiye laiktir, laik kalacak! sloganları atarak Kızılay Meydanında yürüdü.
Tam da bu noktada bir özeleştiri yapmak istiyorum.
Mahmut Alınak KCKdan serbest bırakıldı, Mahkemenin aldığı oy birliği kararı ile.
Alınak, 1990lı yılların ortalarında yine hapisteydi.
Serbest kaldıktan sonra yanılmıyorsam 14 Aralık 1994te TBMMde bir basın toplantısı yapmak istedi. Ve tüm Parlamento muhabirlerine "hepinizi yemeğe bekliyorum." dedi
TBMM Yemekhanesine indiğimizde kapıda bizi iki polis karşıladı.
Polisler salona fotoğraf makinası ve kamera sokulmasını da istemediler.
Mahmut Alınak için mi diye sorduğumuzda "Yavaş konuş, kendisi içerde oturuyor." diye fısıldadı, bir polis.
Alınakın olduğu salona fotoğraf makinası ve kamera sokmadılar.
Yemeğe icabet edip etmemekte tereddüt ettik.
O dönem aynı gazetede birlikte çalıştığım bir arkadaş, "Girmeyelim, Alınak zaten takip ediliyor" dedi.
Girmedik!
Gerçekten de hiçbir gazeteci o yemeğe katılmadı.
Sadece o dönem Yeni Yüzyıl Gazetesinde çalışan Canan Gedik ile Cumhuriyet Gazetesinden İsmet Demirdöğen Alınakın yanına gidip tokalaştılar, o kadar...
M. Alınak da Meclis çalışanları ile yemek yemekle iktifa etti..
Kimse kızmasın, işte itiraf ediyorum;
Parlamento muhabirleri olarak o gün kötü bir sınav verdik...
Biz gazetecilik yapıyorduk ve o yemeğe icabet etmeliydik..
Şimdi sorarım size;
Uğur Mumcu öldürüldükten sonra laik gazetecilerin bize uyguladığı mahalle baskısı ile bizim Mahmut Alınaka gösterdiğimiz tepki-algı arasında bir fark var mı
Bence ikisi de yanlış, ikisi de hatalı! Alınakın KCKdan tahliye haberini görünce nedense o günleri hatırladım...
Alınak şimdi gazetecileri TBMMde yemeğe davet etse Meclis muhabirlerinin tavrı yine öyle mi olur acaba.
Gerçeğin izinde mi, o bürokratın peşinde mi
Çok şaşırdım;
Bülent Arınçın, Cemaat yurtları var, yetmiyor mu Vakıf yurtlarına ne gerek var sözlerine bu köşede yer verdim. Ve bu tavrından dolayı da Arınçı eleştirdim.
Kaynağı ise Vakıflar Genel Müdürlüğünden bir bürokrat.
Bu bürokrat, bir sohbet esnasında bu diyalogu Saadet Partisi Kütahya İl Başkanı Ali İhsan Oturaka anlatıyor.
Ali İhsan bey de bana...
Bakın sonrasında neler oldu
Bakanlık, 28 Şubat darbesi sürecinde kapısına kilit vurulan Vakıf Öğrenci Yurtlarını yeniden açmak için çalışmalar yapmak yerine neyin peşine düştü
Bu bürokratın
O bürokratın kim olduğunu öğrenecekler, sonrasında da canına okuyacaklar!
Söyler misiniz
Bu bürokratın kimliği belli olsa ne yazar, belli olmasa ne olur
Siz Bakanlık olarak, zeki ama yoksul Anadolu çocuklarının öğrenim görmesinden yana mısınız, değil misiniz
Evet biz de bu yurtların yeniden açılmasını istiyoruz. diyorsanız neden yıllardır bir çalışma yapmadınız, yapmıyorsunuz
Onu söyleyin.
Bu arada Bülent Arınçın Basın Müşavirliğinden bir açıklama aldım. Açıklama şöyle:
"Sayın; Adnan ÖKSÜZ
16. 07.2012 tarihli "Enişte bana şişşşşt demiş" başlıklı köşe yazınızda bir siyasi partinin il başkanının Vakıflar Genel Müdürlüğünde tanıdığı kişinin beyanına dayandırarak Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç tarafından söylendiğini iddia ettiği "Cemaat yurtları yetmiyor mu, vakıf yurtlarına ne gerek var" şeklindeki ifadeler gerçeği yansıtmamaktadır. Sayın Başbakan Yardımcımızın bu yönde herhangi bir ifadesi olmamıştır.
Söz konusu yazınızı bu açıklamalar doğrultusunda düzeltmenizi diler, saygılar sunarız."
NOT: Bugün 23 Temmuz 2012 Pazartesi.. Uyan da balığa gidelim... 2012 yılında yeni Anayasa vaadini sıcak tutmak adına... 2012den 6 ay 23 gün daha eksildi. Yeni sivil anayasanın yazımına başlandı, ilk cümleler ortaya çıktı... Ama bugünlerde tık yok... Takipçisiyiz...