Robinson Crusue yaşadığı kazadan kurtularak güçlükle

sığındığı adada birincil, ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra ilk iş olarak,

burada tanıştığı Cuma ya araçları kullanmayı öğretip bir yerde, paylaşım

nesnesi oluşturmuş ve bir diğeri ile iletişim halinde olmaya çalışmıştır. Peki,

Robinson, birinci derecede elzem olan ihtiyaçlarıyla yetinmeyip de niçin bir

kişiyi eğitmeye ve ona faydalı olmaya çalışmıştır Bu insanın ünsiyet oluşturma

sosyalleşme yani insana olan gereksiniminin bir göstergesidir. Burada kişi hem

ötekinin varlığını kabul etmekte ona faydalı olmakta hem de varoluşsal

gerçeğini ortaya koymakta ve karşısındakinin nezdinde kendini görebilmektedir.

Yani insanın insana olan ihtiyacının bariz bir örneğidir bu.

Aslında bu insanın değer üretme, diğer insanlar için bir

şeyler yapma, ölümünden sonra da geride bir şeyler bırakma arzusu ve kendini

değerli hissetme ihtiyacının yanında, ruhunun sonsuzlukla akraba olduğunun da

bir göstergesidir. İnsan bedenen yaşadığı evrende sonlu bir varlık ancak,

ruhsal boyutuyla sonsuzluğun bir parçası sonsuzluğun akrabası. Maslow un doruk

deneyimler olarak tanımladığı haz duygusu aynı zamanda değerli olma duygusuyla

da eşit İyi şeyler yaptığına inanan insan, ötekinin beğenisine sunduğu

ürünüyle mutlu oluyor Eğer yaptığımız her iyi şeyden, hayır ve hasenattan

huzur elde etmeseydik belki de iyilik yapma melekelerimiz körelecek ve biz

gitgide bencilleşecektik !

İnsanla ilgili araştırmalar yapan uzmanlar, onun akıl,

irade ve konuşma yeteneğine vurgu yaparlar. Fakat insanın ünsiyet kurma ve öteki

ile iletişim halinde olma ihtiyacı pek dikkate alınmaz. Oysa insanoğlu bütün

ihtiyaçları karşılanmış olsa dahi kendisi gibi akıl ve irade sahibi, konuşan

düşünen öfke ve nefret besleyen seven sevilen bir insana ihtiyaç duyuyor. İnsan

hayatı yine kendisi gibi yaşamsal faaliyetler gösteren insanlardan öğreniyor,

onlar vesilesi ile seviyor ve seviliyor. Günümüzde insanlar maddi refaha

kavuşuyor ve ekonomik bağımsızlıklarını elde ediyorlar. Fakat insani

ilişkilerden koparak kalabalıklar içinde tek başına kalıyor ve bu

paylaşımlardan yoksun yaşıyorlar. İnsani ilişkilerin zayıflaması sosyo

psikolojik bazı sorunları beraberinde getiriyor. Ancak insanlarımız problemin

kaynağına inmek yerine dibe vurmayı ve tek kişilik dünyalarında yaşamayı tercih

ediyorlar. Yani kalabalıklar içinde insansız kalıyor ve insan sesi duymak için

sokağa çıkıyorlar. İnsanlardan hem kaçıyor hem yaklaşmaya çalışıyorlar. Ama

kendilerini bu tek başınalıktan kurtaracak bir formül bulamıyorlar.