Her şeyin gününün olduğu ama hiçbirinin değer görmediği ilginç günleri yaşıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Dünya Kız Çocukları Günü’ydü ama surlarda gencecik bir kızımızın katledilişinin üzerinden daha bir hafta geçmemiş, Narin’e kıyanlar hâlâ hak eden cezayı almamış, Gazze’de, Lübnan’da, Doğu Türkistan’da ve dünyanın dört bir yanında binlerce çocuğumuz öldürülmeye ve zulme uğramaya devam ediyordu. Ancak biz kız çocuklarımızın fotoğraflarını paylaşarak güzel dilekler yazmaya devam ediyorduk...

Kadına, kıza, insana değer vermek böyle bir şey miydi?

Güzel sözler söylemek, alkışlamak, övmek... Ama her fırsatta ruhuna, bedenine, benliğine zarar vermek...

Tarihte kadının bu kadar değerli olduğu söylenen bir dönem var mıdır diye baksak bulamayız zannediyorum. Fakat tarihte kadınının bu kadar hor görüldüğü, sokak ortasında katledildiği, kendini güvende hissetmediği dönemleri çok rahat bulabiliriz. Tarih ilerledikçe medenileşmemiz gerekirken aksine cahiliye alışkanlıklarının hızla aramızda yayıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Bir kadın evde yalnız kaldığında kapının önüne erkek ayakkabısı koymak, sokakta yürürken telefonla konuşmak, bindiği aracın plakasını yakınlarına göndermek zorunda hissediyorsa orada kadının değer gördüğünü söyleyemeyiz. Öyle ki yaşanan son hadiselerden sonra sadece kadınlar ve çocuklar değil, tüm fertler kendini nasıl koruyabileceğinin derdine düştü. Kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ülkedeyiz.

Müslümanlığı ile övünen insanların ülkesinde bunların yaşanması utanç vericidir. İslam’ın hâkim olduğu bir ülkede tüm fertlerin güven içerisinde sokaklarda yaşayabilmesi gerekir. İnsanların özelde de kadınların kendilerini korumak için çeşitli yöntemler geliştirmesine gerek kalmamalı, toplum bu ortamı sağlamalıdır. Bir kadın, bir çocuk, bir erkek, bir hayvan sokaklarda huzurla yaşayamıyorsa orası İslam’dan nasibini almamıştır. Zira İslam, tüm insanlığın saadetini ister ve İslam nizamı bu ortamı tesis edecek tüm şartları seferber eder. İslam nizamını tesis etmedikçe istediğiniz kadar bilimde ve teknolojide gelişin, ahlaki ve toplumsal bozulmanın önüne geçemiyorsunuz.

Toplumsal bozulmanın bu kadar arttığı bir dönemde kurumların ve yöneticilerin hızla harekete geçmesi ve aksiyon alması gerekmektedir. Ancak sistem öylesine bozuk ki, haklıların cezalandırıldığı, suçlular dışarıda rahatlıkla gezebildiği bir topluma dönüştük.

Geçtiğimiz hafta sonu Saadet Partisi Kadın Kolları’nın eğitim ve planlama kampındaydık. Kampın gündemleri arasında bu konu vardı. Saadet Partisi Kadın Kolları Genel Başkanı Beytiye Nurgül Ekinci, “Cinayet ve özellikle çocuk cinayetleri için çerçevesi çok net şekilde belirlenmiş bir kapsamda idam cezasını yasalaştıralım.” dedi. Maalesef toplumun hemen her kesimi yaşanan cinayetler karşısında idam cezasının gelmesini istiyor fakat iktidarın bunu siyasi intikam aracına dönüştürmesinden korkuyor. Bu nedenle Beytiye Ekinci Hanımefendi’nin yapmış olduğu teklif çok önemli. Unutulmamalıdır ki; kısasta hayat vardır.

Umarım gerekli merciler daha fazla can yanmadan harekete geçer...