Bu ülkenin bir çocuğu iseniz ve bu ülkede yapılan bütün ihtilalleri yaşamışsanız, gerçekleşmesi engellenmiş hayallere ve kapanması mümkün olmayan iç yaralara sahipsiniz demektir.
Sondan bir önceki ihtilalin acısını hâlâ içinde taşıyan Fahri Güven kardeşimin gazetemizin dünkü nüshasındaki yazısı kanamalar oluştururken içimde, ister istemez canlanıverdi ihtilallere maruz kalmış, dolayısıyla yarım yaşanmış hayatım gözlerimde.
Bir kasaba çarşısında esnaf olan babamın dükkanını zabıtaların bastığını görmüştüm; bugün bayram, bayrak asacaksın diye bağırıyorlardı bir 27 Mayıs gününde. Ki o zabıtaları gönderen belediye başkanı, ihtilale maruz kalan partinin zihniyetini taşıdığını söyleyerek seçilmişti.
O kasabanın bütün Halk Partililerini o yıllarda, o çocuk yaşımda tanımış ve babamın muhalefetine hak verir olmuştum.
Okul arkadaşlarının, asker arkadaşlarının, komşularının, köylülerinin muhbirlik kokan İsmetci propagandalarına karşı yaptığı tek şey babamın, dükkanı bana bırakarak daha namaz vaktine çok olsa dahi camiye gitmekti.
Bazılarının üstüne çapraz çizgi atılmış arananlar listesi 12 Mart, seyrettiğimiz Amerikan filmlerini çağrıştıran noktasında yer almış hafızamın; nedendir, bilemem
Ve bir yıldönümünü daha yaşadığımız 12 Eylül.
En büyük muhatabının o ihtilal gecesini "Bana üçüncü sınıf insan muamelesi yaptılar" diyerek şikayeti olduğu 12 Eylül.
Geniş kapsamlı yasaklar ve sabah-akşam bildiriler ülkesine hoş gelmiştik.
O en büyük muhatap dediğim şapgalı seçilmiş adam, "Bana haber vermediler" deyip sorumluluğundan sıyrılırken, bir ihtilâl organize ederse kurtulacağını mı sanmıştı, maşeri vicdanın suçlamasından.
Onun için mi "Bani"si olmuştu bir sonraki 28 Şubat ihtilalinin İhtilali, ihtilalle mi unutturmak istemişti
Fahri Güven kardeşime katılıyorum. Yazısının son paragrafında ne güzel anlatmış yaşadıklarımızın ne olduğunu ve bize neye mal olduğunu...
"İhtilal, lanetli bir hastalık gibi gelir, insanlara, toplumlara acı verir; hüzünlerini ve elemlerini çoğaltır; ülkenin geleceğini ipotek altına alırdı. Bu yüzden ihtilal bir histeri nöbeti gibi fikrin ve düşünce bağlamında toplumları iğdişleştirirdi. Buldozerler bu yüzden ihtilallerin simgesiydi. Güzellikleri yakıp yok eden simge."