İslam dini, insanın yaratılış gayesini, dünya hayatının geçiciliğini ve ahiret yurdunun ebediliğini temel alan bir dünya görüşü sunar. Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) sünneti, müminlere gerçek olanın ne olduğunu, geçici olanın ise neye hizmet etmesi gerektiğini açıkça beyan eder. İnsan, fıtratı gereği anlam arayışında olan bir varlıktır ve bu anlamı yaratıcısıyla kurduğu bağda, O'nun rızasını kazanma çabasında ve salih amellerinde bulur. Ancak dünya hayatının cazibesi, nefsin hevesleri ve şeytanın vesveseleri, insanı bu gerçek olandan uzaklaştırarak geçici ve yanıltıcı arayışlara sürükleyebilir.
İslam'a göre gerçek olan, Allah Teâlâ’nın varlığı, birliği ve O'nun sonsuz kudretidir. Gerçek hayat ise, bu bilinçle yaşanılan, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet edilen, ahiret yurduna yönelik hazırlık yapılan hayattır. Kalbin huzuru, ruhun tatmini ve gerçek mutluluk, ancak Allah'a kullukta, O'na yakınlaşmakta ve O'nun rızasını kazanma gayretinde bulunur. Ancak ne zaman ki insan bu temel gerçeği unutur ya da göz ardı eder, o zaman geçici ve fani olan dünya nimetlerine aşırı bir düşkünlük başlar.
Dünya malı, evlatlar, makam ve mevki gibi geçici nesneler ve eşyalar, İslam'da hayatın imtihanı için birer araç olarak görülür. Bunlar, insanın Allah'a şükretmesine, ihtiyaçlarını gidermesine ve hayırlı işler yapmasına vesile olabilir. Ancak bu nimetlere aşırı bağlanmak, onları hayatın gayesi haline getirmek ve ahireti unutarak sadece dünya menfaatine odaklanmak, kişiyi gerçek olandan uzaklaştırır. Bu durumda, insan, tıpkı metinde bahsedildiği gibi, içsel boşluğunu geçici nesnelerle doldurmaya çalışır.
Bu geçici nesneler ve eşyalar, ilk etapta bir ferahlık ve tatmin hissi verse de, İslam'a göre bu his aldatıcıdır. Çünkü bu nesnelerin hepsi fanidir ve bir gün mutlaka kaybedilecektir. Asıl baki olan, Allah'ın rızası ve ahiretteki ebedi hayattır. Dünya malına aşırı düşkünlük, insanı cimriliğe, kibre, hırsa ve başkalarının haklarını gasp etmeye sürükleyebilir. Bu durum, bireyin hem dünyada huzurunu kaçırır hem de ahirette azabına sebep olabilir.
Metaforik anlatımla, bu geçici nesneler ve eşyalar, müminin yaşamını gereksiz yüklerle dolduran bir gemiye dönüşebilir. Bu yükler, mal biriktirme hırsı, gösteriş merakı, sürekli daha fazlasını isteme arzusu gibi manevi ağırlıklardır. Bu ağırlıklar, müminin Allah'a yönelmesini, ibadetlerini huşu içinde yapmasını, fakir ve muhtaçlara yardım etmesini engeller. Sonunda, bu gereksiz yüklerin altında ezilen mümin, manevi olarak batar ve ahiret yurdunu kazanma fırsatını kaçırabilir.
İslam dini, bu tehlikeye karşı müminleri sürekli uyarır. Kur'an-ı Kerim'de dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğu, asıl yurdun ise ahiret olduğu (Ankebut Suresi, 64. Ayet) vurgulanır. Hz. Peygamber (s.a.v.) de hadislerinde dünya malına karşı zühd sahibi olmayı, kanaatkâr yaşamayı ve ahireti öncelikli tutmayı öğütler.
Bu durumdan kurtuluşun yolu, İslam'ın öğretileri doğrultusunda, dünya hayatının geçiciliğini idrak etmek ve ahirete yönelik ameller işlemektir. Kalbi dünya sevgisinden arındırmak, Allah'a tevekkül etmek, helal kazanç elde etmek, infakta bulunmak, ibadetlere özen göstermek ve güzel ahlak sahibi olmak, mümini bu gereksiz yüklerden kurtarır ve gerçek huzura erdirir. Geçici nesneler, Allah'ın verdiği nimetler olarak kabul edilmeli ve O'na şükür vesilesi kılınmalıdır. Ancak bu nimetlere kalbi bağlamak ve onları hayatın gayesi yapmak, mümini hüsrana götürür.
Sonuç olarak, İslam perspektifinden bakıldığında, insanlar Allah'ı ve ahireti unuttuklarında, geçici dünya nimetlerine aşırı bağlanarak yaşamlarını anlamsız yüklerle doldururlar. Gerçek huzur ve mutluluk, ancak Allah'a kullukta, O'nun rızasını kazanma çabasında ve ahiret yurduna yönelik hazırlıkta bulunur. Bu nedenle, müminler olarak bizler, dünya hayatının geçiciliğini idrak etmeli, kalplerimizi dünya sevgisinden arındırmalı ve ebedi olan ahiret yurduna yönelik salih ameller işlemeye gayret etmeliyiz. Aksi takdirde, geçici nesnelerin ağırlığı altında manen batmaktan kurtulamayız.