Popüler kültürün hayatımızı bir ahtapot gibi kuşattığı, medeniyetimize ait değerlerin birer birer örselendiği bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin hayatımıza daha fazla etki etmesini sağlayan en önemli unsur kuşkusuz medya ve kitle iletişim araçları. Özel televizyonları n hayatımıza girdiği günden bu yana, toplumumuzun kimliksizleştirme operasyonu çok daha vahim bir boyuta ulaştı.
Artık kimliğimizi televizyonlardan, kültümüzü ise sosyal medyadan ediniyoruz. Toplumun kültürel yapısındaki deformasyon öylesine bir boyuta ulaştı ki, insanlarımız artık düşünmeyen, konuşmayan, analiz etmeyen, kitle iletişim araçlarıyla verilen ve kendilerine sunulan herşeyi eyvallah çekerek bünyelerine enjekte eder hale dönüştü.
Seviyenin bel aşağısına kaydığı, argonun hakim olduğu, küfürbazlığın prim yaptığı filmler, 5 milyon gibi insanı dehşete düşüren bir gişeye ulaşabiliyor. Televizyonlarda yayınlanan dizilerimizin hali daha da berbat.
İffetin değil şehvetin başrole konulduğu, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, hayatları mantar tiplerin ekranlarımızdan odalarımıza doluşması artık hiç birimizin umrunda değil. Ahlaksızlıkta sınır tanımayan, gayri meşru yaşantıda bir o yana bir bu yana mekik dokuyan tipleri “senaryo kılıfıyla” kültürel dinamiklerimizin ta bağrına bir hançer gibi saplıyorlar. Artık herşeyi sıradan görüyoruz…
Normal hayatta, “Yazıklar olsun… Böyle hayat mı olur? Başkasının iffetine göz dikmiş” diyeceğimiz tipleri, dizi karakteri olarak bağrımıza basıyoruz.
Nereden başlıyor bu medeniyet krizi?
Gözümüzü batının sanayileşme ve refahına diktiğimiz günden bu yana, aslında bir ikilemle yaşamaktayız. Batının “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” liberalist yaşantı tarzını hayatımızın içine soktuğumuz günden bu yana, kültürel deformasyon süreci daha hızlı akıyor.
Hedonist, egoist, bencil bir düşünce yapısında, nerde sabah orda akşam bir felsefeyle hareket eden batı tipolojisinin iffet, haya, ar, namus gibi kavramları kültürlerinden çıkarmak için çabaladığını unutmuş durumdayız.
Bir kültürel işgal dönemindeyiz… Batı, artık tankla, topla, tüfekle gelmiyor memleketimize… Çanakkale’den geçmeye kalkmıyor artık… Ne yapıyor peki? Türlü türlü ulusal televizyonlarımıza bir iki dizilerini, filmlerini üç otuz paraya satarak, kültürünü beynimize boca ediyor. Üçüncü sınıf Hollywood filmleri, pespaye bir hayat tarzını sunuyor bizlere. Renkli yaşamlar, nikahsız hayatlar, su gibi para harcayan tipler, barlar, meyhaneler magazinel kılıflarla sokuluyor evlerimize.
Ne acı bir durum! Artık insanlarımız, bu pespaye hayatları, bu kof yaşantı tarzlarını ellerinin tersiyle iteceklerine, “Elimize fırsat düşse, biz de böyle yaşamak isteriz” özlemiyle izliyorlar. Sıradanlaştırılan kötülük, artık insanlarımızın ruhunu esir almış durumda. Ve, böyle bir ahlak ikliminde, küçücük kızların ırzına tasallut eden canavarlaşmış tiplerin haberlerini okuyoruz gazetelerin üçüncü sayfalarında. Hükümet artık çığırından çıkan bu haberler karşısında canavarlaşan tipler için cezalar arar hale düşmüş durumda. .
Aynaya bakma vaktimiz gelmiştir… Kendimize dönmemizin vakti gelmiştir… Bizler, tarihe damga vurmuş bir medeniyetin temsilcileriyiz. Bizler, yüzyıllarca adaletimizle, ahlakımızla, kültürel nosyonumuzla, güzelliklerimizle varolmuşuz.
Biz, her akşam ekranlardan ahlaksızlığın özendirildiği, kimliksiz tiplerin dünyasına ait olmamalıyız. Biz, medeniyet üretmeliyiz… Arızalı tiplerin seviyesiz esprileri bizleri güldürüyorsa, etrafımızda değil, kendimizde arıza aramalıyız.