HALBUKİ BİZ,ÇANAKKALE’DE DEMİŞTİK ‘’GENÇLİĞİM EYVAH’’ DİYE!
“Bu ülkeyi iyi yönettiğimiz hususunda zerre endişe taşımamalıyız.
Çünkü bu ülke hiçbir zaman olmadığı kadar iyi yönetiliyor.
Amerika’da 10 yıl, İtalya’da 5 yıl Batı’nın en köklü sistemlerini gördüm. Dünyanın en iyi üniversitelerinde öğrenci oldum.
Türkiye’de en temiz 23 yılda çok iyi bir noktaya geldiğimizi, belli noktalarda zirveye oynadığımızı, belli noktalarda Avrupa ülkeleriyle yarışır noktada olduğumuzu, belli noktalarda biraz geride olduğumuzu, biraz daha mesafe almamız gerektiğini net görebiliyorum.
Ama Türkiye’deki gençlik, Türkiye’deki eğitimin kötü olduğuna ikna edilmiş durumda.
Türkiye’de eğitim imkanları iyi. Dünya çapında her sene ilk 500’e giren üniversiteler sayısı artıyor, sıraları yükseliyor.
Dünyada hiçbir ülkede 1 milyon öğrenciye yurt imkanı, bu şartları sağlayan ülke yok. Dünyanın hiçbir ülkesinde yüksek öğrenim Türkiye’deki kadar bedava, iyi değil… Bunları konuşup dünyaya hava atmamız lazım.”
Sayın Bilal Erdoğan’ın, bir AKP kampındaki nutkunun sosyal medyada paylaşımından yazdık, yukarıdaki satırları.
İlk cümlesinde, dinleyenlerini endişesizliğe şartlandıran Sayın Bilal Erdoğan’ın, “Hiçbir zaman olmadığı kadar” tarih vurgusundan, zamanın, Osmanlı’yı geçip Selçuklulara uzanması düşünülmemeli; Cumhuriyet devrimizin ve özellikle yakın tarihimizin kastedildiği hemen anlaşılıyor.
Türkiye’nin bulunduğu yer, İETT otobüs duraklarındaki noktalı çizimlere benzer nokta atışlarıyla anlatıldıktan sonra, Sayın Bilal Erdoğan’ın sözü gençlik ve kötü eğitim kanaatinin yanlışlığı üzerinedir.
“Türkiye’deki gençlik, Türkiye’deki eğitimin kötü olduğuna ikna edilmiş durumdadır.”
İşte bu noktada bizim itirazımız var.
Sayın Bilal Erdoğan’ın aktardığı bilgiler dolayısıyla seslendirdiği iddialara ve nutkunun kapsama alanındaki Türkiye’mizin yönetim şekline değildir bizim itirazımız.
Nutku hazırlayan görevli yazıcılar mutlaka gerekli araştırmaları yapmışlar ve doğru bilgilere ulaşarak Sayın Bilal Erdoğan’ın okuyacağı bu konuşma metnini hazırlamışlardır. Biz de kayıtsız ve şartsız mutlaka öyledir diyoruz.
İtirazımızın ilk şıkkı “İkna” kelimesinedir.
Bir toplumsal etkileme biçimi olarak 28 Şubat hazırlayıcılarının okullarımızda, öğretmen odası yanında ikna odası ihdaslarının izleri daha taze iken, 2025 yılının bu Ağustos ayında “İkna edilmiş’’ gençlikten bahsetmek, çağrışımından dolayı kazanılması hesaplanan alkışları azaltabilir.
İtirazımızın ikinci şıkkı, eğitimin kötü olduğunu vurgulamak için yazılmış cümlenin Türkçemizi kullanma yanlışlığı üzerinedir.
“Türkiye’deki gençlik, Türkiye’deki eğitimin kötü olduğuna ikna edilmiş durumdadır.”
Okunmasını tekrar sağladığımız bu cümle, kimin ağzından çıkmıştır sorusuna, Sayın Bilal Erdoğan adını düşünmeden cevap verse insanımız, aklına ilk ülkemize rapor hazırlamaya gelmiş bir yabancı uzman, ihtimali gelmez mi?
Sayın Bilal Erdoğan’a bir sözümüz yok. Zaten yazı işlerimizden “Aman” ikazına tabi tutuluyoruz. Nutuk yazıcılarının daha dikkatli olmalarını Türkçemiz açısından istemek, herhalde iyi yönetilirken yaşayanlar olarak hakkımızdır diye düşündük.
“Türkiye’deki gençlik…”
Bu tanımlı anlatımın, elbette “Ey Türk Gençliği!” hitabında olmamasına takılmayacağız.
Merhum Demirel’in, baraj aşamama korkusuyla “Benim köylüm, benim işçim, benim memurum” sahiplenmesindeki birinci tekil şahıslı, sıfatlandırma da değildir, olmasını istediğimiz.
Gençliğimiz ya da ülkemizin gençliği kelimeleriyle başlayamaz mı idi bu cümle? Ki Sayın Bilal Erdoğan da dahildir, her ne kadar eğitimini Batı’da yapıp geldiğini hatırlatsa da…
Türkiye’deki eğitiminden bahsedilirken ülkemiz denmesinde bir mahzur olmadığına göre;- Sayın Bilal Erdoğan nutkunun başlarında iki defa “Bu ülke” demiştir- sıcaklığı veya kucaklayıcılığı da artırılmış olurdu.
“Türkiye’deki gençlik, Türkiye’deki eğitimin kötü olduğuna ikna edilmiş durumdadır.”
Bu cümleyi sokak röportajcıları bir kere söyleyerek mikrofon uzatsalar ve tekrarlanmasını ya da anladıklarını söylemelerini isteseler, duyacakları, bahis konu ettiğimiz bu cümleden seçilmiş kelimelerle kurulan kısa bir tespit olur.
“Türkiye’deki gençlik kötü durumdadır!”
İtirazlarımızı burada noktalarken, Habertürk’ten Oray Eğin’in 13.08.2025 tarihli ve “Para vermeden doktora derecesi almanın yolları” başlıklı yazısından iki paragrafı da ekliyoruz analizimize.
“Türkiye’de yüksek öğrenimin kalitesi iyice düştü halbuki. Özellikle çıta aşağı çekildi. Bir dolu apartman üniversitesi açıldı. Bir zamanlar dünyanın ilk 100’üne giren ODTÜ bile budandı. Adıyaman’da reklamcılık bölümleri falan var. Adını duymadığımız üniversitelerden çıkan “Prof. Dr.” unvanlı taşra akademisyenleri televizyonlarda ağırlanıyor.
Sahte diplomaya başvurmadan, uyduruk da olsa, ama en azından meşru yollardan bir akademik geçmiş inşa edilebilirdi. Akademik eğitim iyice ucuzladı, para kaptırmaya gerek yok.
Demek ki bu kadarcık zorluğa bile katlanamıyorlar. Bu uyduruk üniversitelere gidebilecek kadar bile yeterli değiller. Parayla her şeyin satın alına bilineceğinin defalarca kanıtlandığı bir ülkede iki tıkla diploma almakta da tereddüt etmiyorlar.’’
PUTİN BİLE DEDİ ve LEYLA’NIN ‘BİLE’ FARKI
“Putin’in bile ‘Gazze için her şeyi yapan uluslararası toplumun lideridir’ dediği Erdoğan’ı, ‘Filistin/Gazze duyarlığı/ üzerinden mahallede sinsice itibarsızlaştırmaya çalışmak akla/izana/insafa ziyan bir tutumdur.”
Bir gazete yazısından alıntıdır bu cümle.
“Gazze için her şeyi yapan uluslararası toplum” tanımıyla, kendi şehirlerinin caddelerinde ve meydanlarında binlerce kişinin yürüyüşler ve mitingler yapması, İsrail’i protesto etmeleri ve Filistin’e uygulanan zulme karşı çıkmaları kastediliyorsa, her gün onlarcası sosyal medya alanlarına düşen bu eylemlerin bir liderinin olduğu ve o liderin de Sayın Erdoğan olduğunu Putin Bey nereden ve nasıl anlamış ve bunu hangi demecinde beyan etmiş? Bilmiyoruz!
Gazze için Galata Köprüsünde miting, Beyazıt’tan Sultanahmet’e fener ışığında yürüyüş yapanlar ise Putin Bey’in anlatmak istediği toplum, uluslararası sayılmasının sebebi nedir? Belli değil!
Putin Bey’in böyle bir sözü var ise, kendini, uluslararası topluma lider atayan konumuna yükseltmiştir.
“Gazze için her şeyi yapanlar’’ varken, şehirlerde katledecek kadın ve çocuk bırakmayan İsrail’in, hastaneleri bombalaması, Putin Bey’in bu tespitiyle, “İsrail’le baş edilemiyor” yanlışına götürmez mi insanları; hem de ortamda Sayın Erdoğan gibi bir lider olmasına rağmen… Kendisini olaya katmadan, başkalarının bir şeyler yapmasını böyle anlatan Putin Bey, sağ gösterip sol mu vuruyor acaba?
Putin Bey’e sempati kazandırmak maksadıyla, (söyledi iddialı) böyle bir cümlesinin duyurulmasına ihtimal vermeyeceğimiz gazete yazısının alanına dönersek, itibarsızlaştırma fiiline çalışmakla suçlananlara verilen öğüdün gerekçelerine varırız.
Fakat biz “itibarından fedakarlık” yaptırmayan/yaptırılmayan Sayın Erdoğan’ı yeterince ve gereğince tanıdığına inandığımız yazıyı yazan kişinin, “sinsi” mahalleliler aramasının sebebini anlamamış olacağız. İnsan muhalif olunca işte böyle eksiklikleri oluyor.
Gazetenin yazısı nasıl başlamıştı?
“Putin bile” kelimeleriyle.
Putin Bey ve beyanatı arasındaki “bile” bağlacını da biraz yazmak istiyoruz.
Anlatımı güçlendirmek amacıyla kullanılan bu bağlacın, bir başka yerde aynı saikle kullanılmasını hatırlatırsak meramımızı anlatmış olacağız.
Misalimiz, TRT TV’sinin tek kanal olduğu ve Kenter’lerin sanatlarının doruklarında yaşadığı yıllardan.
Bir eğlence programının arasına serpiştirilmiş skeçlerin birinden bahsedeceğiz.
Görüntüdeki kadın, merhum Yıldız Kenter. Aşırı makyajlı yüzüne kattığı iki öğe daha var: Kulağa kıstırılmış karanfil ve küçük baloncukları patlatılarak çiğnenen sakız.
Karşısında ise merhum eşi Şükran Güngör oturuyor; yorgun ve umutsuz bir yüz ifadesiyle. Bir ara canlanır gibi oluyor Şükran Güngör ve heyecanla bir teklif yapıyor yanındaki kadına.
“Leyla, benimle evlenir misin?”
Damdan düşer gibi yapılan bu teklife şaşıran ve sakız çiğnemesine ara veren Yıldız Kenter, kendini toparladıktan sonra cevaplar.
“Hayır!”
Yıkılmış görüntülü Şükran Güngör’ün harabat ehli olmaya yol aldığını fark eden Yıldız Kenter, moral hocası olmayı dener hemen.
‘’Niçin üzülüyorsun? Ben hayır dedim ama başkaları kabul eder.’’
Bu desteğe rağmen Şükran Güngör yıkımı hızını sürdürürken, en samimi hislerini yüklediği kelimelerle yapar teşekkürünü.
‘’Sen bile kabul etmedikten sonra..’’