Her şey güzelse her şey iyiyse bir şey eksik değil midir. Bütün her şey yolunda olsa bile insanın dünyada olma hali bile bir eksikliği göstermiyor mu. İnsan dünyada ise tam değil demektir. Tam olduğu iddiasında olanlarda bir sahtelik sezilmiyor mu. O kadar mutmain ki naylonlaşmış halde. Acı çekmiyor, keder duymuyor, hüzün semtine uğramıyor. Nasıl insan diyeceğiz böyle türlere? Ya dünyada değil ya da hayattan haberi yok. O kadar mutmain ki insan olmak aklına gelmiyor. Bir sahtelik tezgâhının en üstünde naylon dünyasıyla çok mesut bir şekilde her şeyin güzel olduğunu her şeyin iyi olduğunu göstermeye çalışıyor. Yaşadığı otomatikleşmiş bir dünya oysa. Her şey iyi ve güzel ama altı bomboş. O bomboşluk temel sahtekârlıktır; maddi durumunun iyi olmasından kaynaklanan vurdumduymazlık temelli kedersizlik her şey güzel naylonluğunu doğuruyor. Görünüşü de munis. Hiç sinirlenmiyor hiç canı sıkılmıyor hiç hasret çekmiyor. Bütün bunlar sözde böyle. En ufak bir şey çıkarına ters gelse dünyayı yıkacak ki yıkıyor ama gayet mutmainmiş gibi görünüyor. Tezgâhın gerekliliğidir bu. Sinirlenmez, ipek gibi. Çıkarına dokun bakalım sana dünyayı dar etmez mi. İşte naylon olmasının kanıtıdır bu. Gayet müşfik, hayat sinirlenmeye değmez, can sıkmaya değmez havasında ama çıkarına dokunduğun zaman çirkefleşir. Kravat düşkünü sistem tezgâhtarlarıdır. Her şeye geç derler ama çıkarlarına dokunmamak kaydıyla. Çıkarına dokununca çirkefleşir, tezgâhları da buradan anlaşılır.
Hiç acı çekmemişlerden uzak durmak lazım. Çünkü tezgâhı anlaşılmayacak kadar derinde olabilir bu tiplerin. Acı çekmemişse zaten insan değil gibi bir şeydir. Sinirlenmiyorsa gerilmiyorsa insan değil gibidir. Kederin yanından geçmez zaten bunlar. Kederli insanları da kendilerince eksikmiş gibi görürler. Kendileri tam ya hiç eksik değil aynen robot yani. Kendisinde eksiklik hissetmiyor, acı çekmiyor, hüzün diye bir durum bilmiyor. Hiçbir şeye sinirlenmemesi zaten başlı başına insan değil de naylondan robot olduğunu kanıtlıyor adeta. Robotların altında trilyonlar dönüyor olmasın. Azıcık kederlense tezgâhı devrilir korkusu vardır muhtemelen. Keder yok, insan yok, sadece tezgâh var, altında devasa çarklar dönüyor. Farklı coğrafyalarda acı çekenler o tezgâhın altındaki devasa çarklardan kaynaklı kolların mengenesinde hep ölüyor, geride kalanları da hep hüzünleniyor. Tezgâh kuranlar gayet mutmain, huzurlu, neredeyse cennetin replikası masalarında. Hatta dünya cennet, biz bu bahçelerden faydalanmayalım mı her şey bizim için bak tabiat yemyeşil deniz masmavi naylonluğu var.
Tezgâhın altındaki devasa çarklarda bankalar var, faiz var, kredi kartları var, ama keder yok. Devasa çarklarda internet var, dünyayı sarıp sarmalamış insanları kendi kölesi yapmış, akıllı telefonlar var, sosyal medyalar var, ama hüzün yok. Tezgâhın altındaki devasa çarklar bir kabloya bağlı. İnternet kablosu, karadan havadan denizlerin altından bile geçiyor. Kablonun sahibi tezgâh başı. Sahtekârların bütün tezgâhlarının içindeki kablolar, aynı kablonun kollarıdır. Kablonun ucundakilere göre keder yok acı yok sinirlenmek yok gerilmek yok mutmain her şey çok güzel ve çok iyi. İnsanlar da aç kalmasın canım, acından ölmesin, ne var ölecek değil mi, şu dünyada ölünür mü, her yer bahar bahçe cennet, çarklar dönüyor, kabloların ucundakiler tezgâhlarında. Jilet gibi ütülü yüzleriyle her şeyden memnunlar her şeyden mutmainler, her şey çok güzel ve iyi. Rahatsız olunacak bir şey yok. Sinirlenecek gerilecek bir şey yok. Acı çekmek de ne, keder mi o da ne. Mutmainler kablolarından memnun. Kanlarına işlemiş çarkların kablolarından. Her gün turnike dönüyor sabahtan akşama kadar. Fiş çekilene kadar priz çayır çimen. Tezgâhın altındaki çarklar her şeyden memnun. Tezgâhın altındaki çarklar dönüyor dönüyor.
Fişi çeksek o sahte dünya çöker, iş fişi çekmekte!