Şırnakın Beytüşşebap ilçesinde eşkıyanın son denemesinde 10 askerimiz şehit oldu...

Ateş düştüğü yeri yakar. Konuşması, yazması kolay; 10 ocağa daha ateş düştü.

Olayın basına yansımasının ardından devletin zirvesinden yine bildik beylik mesajlar, açıklamalar geldi; Hain oyunun iç ve dış destekçileri hak ettikleri cezayı çekecek!

İyi de kim bu iç ve dış düşmanlar

Türkiye 1980li yıllardan bu yana terör belasıyla mücadele içinde.

Devlet olduğunu bildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar bu alanda hiç mi ciddi anlamda analiz yapmadı/yapmıyor

Kim bu adını bir türlü koyamadığımız iç ve dış düşmanlar

Biz böyle açıklamalar yapmaya devam ederken beri tarafta gencecik çocuklar daha hayatlarının baharında şehit oluyor...

Daha ne kadar, bilmem kaç yıl şehit/şehitler vermeye devam edeceğiz

Merakımı bağışlayın...

Beytüşşebaptaki alçak saldırıdan hemen sonraki sabah...

3 Eylül Pazartesi sabahı...

Geceki çatışmada öldürülen eşkıyanın cesetleri Beytüşşebap sokaklarında...

Bir ayrıntı dikkatlerden kaçmıyor;

Askerler bir PKKlının cesedinin yanında sırt çantası buluyor ve dikkatlice çantayı boşaltıyor. Görüntüleri izlemişsinizdir...

Çantadan çıkanlar;

Kalaşnikof tüfek,

Roket, Zırh delici mermi,

Çok sayıda mühimmat ve malzemeler...

İç ve dış düşmanlardan hesap sorulacak ya!

Hadi buradan başlayalım.

Bu çantadan çıkan silahların menşei nedir

Hangi ülkeden, ülkelerden sağlanmıştır, bu silahlar

Hangi yolla/yollarla ülkeye sokulmuştur

Genelkurmay Başkanlığının öncelikle bu sorunun cevabını vermesi gerekmez mi

Yalnız Beytüşşebapta kullanılan silahların da değil; bugüne kadar teröristlerin üzerinde bulunan silahların hangi ülkelerden ne tür yöntemlerle Türkiyeye sokulduğu açıklanmalıdır.

Açıklanmalıdır ki tekke düşsün kel görünsün..

Tamam, herkesin bazı tahminleri var; yetkili makamlarda oturanlar ülke adı vermeden sadece kıtalara gönderme yaparak halka mesaj vermeye çalışıyorlar.

Ama bunun artık bir adının konması gerekmez mi

Ve küçük bir soru;

Hani, terör operasyonlarına sadece profesyonel askerler katılacaktı

3-5 aylık, silahı daha nasıl tutacağını bilmeyen acemi askerlerle bu türden operasyonlara çıkılmayacaktı

Sahi ne oldu, profesyonel askerlik

BU KADAR DA TESADÜF OLUR MU

Adettendir;

Geçmişte ne zaman kapsamlı bir Anayasa değişikliği gündeme gelse mutlaka ya parti kapatma davası açılır, ya olağanüstü olaylar yaşanır ya da terör azıya alırdı...

Hatırlayınız;

Parti kapatmayla ilgili ve diğer bazı özgürlükleri de kapsayan yargı paketi gündeme getirildiğinde, Başkentte hemen karanlık noktalardan nasıl da karşı salvolar gelmişti AKPyi Kapatma Davası ha açıldı ha açılacak Ve gerçekten sonunda açılmıştı da...

Yine hatırlayacaksınız;

Bu kulislerin fısıldandığı o karanlık dönemeçte, zamanın Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkayanın, AKP kurmaylarına, Anayasa değişikliğinden vazgeçmelerini, aksi halde kapatma davası açmak zorunda kalacağını, üzerinde çok baskı olduğu yönünde haber ilettiği iddialarını..

Şimdi mi

Şimdi değil mini, küçük bir Anayasa değişikliği, iddia o ki yeni ve sivil bir Anayasa yazılıyor...

Yine iddia o ki, TBMMde temsil edilen partilerden oluşan 12 kişilik (AKP, CHP, MHP ve BDPden oluşan 3er milletvekili) heyet yeni ve sivil bir Anayasa için kolları sıvamış, harıl harıl maddeleri yazıyor.

Yine başkalarından rivayetle söylüyorum; (çünkü gerçekte o Komisyonda nelerin yaşandığını, hangi tartışmaların olduğunu, parti temsilcilerinin sonuna kadar masadan kalkıp bir başka masaya oturup oturmadıklarını bilmiyoruz) bu milletvekilleri, yeni ve sivil bir Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının daha özgür, baskıcı olmayan, hak ve hürriyetleri evrensel dünya standartlarında oluşturmak için büyük çabalar içinde...

Mini bir Anayasa değişikliği için ortalığı savaş alanına çevirenler -her kimse- yeni ve sivil yeni bir Anayasa için nelerini feda etmez ki, Allahaşkına

Beytüşşebaptaki terör saldırısına biraz da bu gözle bakın derim.

Düşünün, yeni ve sivil Anayasa yazımı sürecinde haftada bir bu tür bir terör saldırısı yaşanırsa Türkiye neyi konuşur Gündem ne olur

Şehit cenazeleri, şehit acısı varken daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi konuşulur mu

Konuşsanız da kim duyar sizi

Bu kadar da tesadüf olur mu dediğim işte bu.

Benden son bir cümle daha beklediğinizi biliyorum.

Peki, ama ne olacak

Tüm şartlara rağmen, yeni ve sivil Anayasanın yazımı sürdürülmeli. Hem de konjoktürden etkilenmeden alabildiğine özgürlük, alabildiğine demokratik değerlerden taviz vermeden..

Bana sakın kızmayın, ama;

TBMM Başkanı Cemil Çiçekin yerinde olsam, konjoktürden etkilenmesinler diye yeni ve sivil Anayasayı yazan milletvekillerine gazete okumama, televizyon izlememe şartı getiririm...

NOT:  Bugün 5 Eylül 2012 Çarşamba... Uyan da balığa gidelim... 2012 yılında yeni Anayasa vaadini sıcak tutmak adına... 2012den 8 ay 5 gün daha eksildi. Yeni sivil anayasanın yazımına başlandı, ilk cümleler ortaya çıktı... Ama bugünlerde tık yok... Takipçisiyiz...