Ayrılıklar çığ gibi.
İstatistikler çaresiz.
Araştırma verilerine baktığımızda ülkemizde her yıl ortalama
500 bin ila 600 bin arasında evlilik gerçekleşmekte. Bu çiftlerin arasında ise
100 ila 120 bin arası boşanmalar olmakta. 80 bin çift boşandıktan sonra ikinci
bir evlilik yapmakta. Bunların yüzde 15’i de boşandığı eşiyle tekrar
evlenmekte. Bu boşanmaların yüzde 40’ı ise evliliklerin ilk 5 yılında
gerçekleşmekte. Bunların da yüzde 50’si ilk bir yıl içerisinde olmakta.
Uzmanlar, İletişim
eksikliği ve aile içi şiddeti bu boşanmalara neden olarak göstermekte.
Onca lüks düğünlere karşın ayrılanları düşündüm.
Kuş sütü eksik olmayan yuvalarda.
Geçinmeye gönlü olmayanların pireyi deve yapışını.
Basına yansıyan bir haber, ayrılmayı düşünenler için adeta
etkili bir ders gibi.
“Samsun’da ailelerinin karşı çıkmasına rağmen evlenen ve
Eskişehir’e yerleşen Nurgül Kavtelek ile Süleyman Kavtelek, iki çocuklarıyla
mutfağı ve banyosu olmayan tek odalı evde yaşam mücadelesi veriyor”.
Yedi yaşında geçirdiği bir trafik kazasında tek bacağını
kaybeden ve sobalı evde yaşayan Nurgül, hastaneye gittiğinde eşi Süleyman ile
çarpışıp tesadüf sonucu tanıştıklarını söyledi.
Kendi ailesinin başlık parası istediğini ve eşinin bunu
karşılayacak durumu olmadığını anlatan Nurgül:
’Eşimin ailesi de bacağımı kaybettiğim için beni, istemedi.
Biz de kaçarak evlendik. Ancak orada bize huzur vermediler, ayrılmamızı
istediler. Haritadan Eskişehir’i seçip buraya geldik. Burada 2 yaşındaki oğlum
ve 10 aylık kızım ile yaşıyoruz. Hepimiz tek odada kalıyoruz. Tabii ki zor
oluyor ama birlikteyiz, mutluyuz. Bacağıma daha önce protez taktırmayı denedim.
Ancak yapılan protez bacağıma tam uymadığı için kullanamadım. Koltuk değneğiyle
iki çocukla uğraşmam zor oluyor. Bu yüzden eşimin bana yardımcı olması
gerekiyor.’’
Birçok ihtiyaçlarını gelen yardımlarla karşıladıklarını
kaydeden Nurgül, ’Sıcak yemek belediyeden geliyor. Çünkü mutfağımız yok.
Ayrıca bir kaza sonucu bileğimi kestiğim için elimi oynatmada sıkıntı
yaşıyorum. Bu yüzden yemek de yapamıyorum. Çocuklara yemek yedirirken bile
kaşığı iyi tutamıyorum. Eşim bizim yüzümüzden çalışamıyor. Normalde eskicilik
yapıyor. Ama ben çağırdığımda eve gelmesi gerekiyor. Böyle olunca işleri
aksıyor, geçimimiz zorlaşıyor’’ diye konuştu.
Kavtelek, kiralık olarak oturdukları sobalı, mutfağının yanı
sıra banyosu olmayan evleriyle ilgili ’Banyomuz yok, çocukları bu odada
leğende yıkıyorum. Kendimiz de hamama falan gitmeye çalışıyoruz. Evin boyası
yoktu. O yüzden alçısını kendim yaptım ama bazı yerleri döküldü. Alçı bittiği
için kalan yerleri yapamadım. Banyosu ve mutfağı olan kendimize ait bir evimiz
olmasını istiyoruz’’ dedi.
Çocuklarının geleceği için de endişelendiklerini vurgulayan
Kavtelek, çocukları okula göndereceklerinde devletin kendilerine sahip çıkacağını
ümit ettiklerini sözlerine ekledi”.
Boşanmaların tavan yaptığı ülkemizde.
Aşkın anlamını yitirip de.
Aslında aşkın en fazla fedakârlık, almadan vermek,
yardımlaşmak, paylaşmak olduğundan bihaber yeni dünya insanı için.
Kavtelek ailesi, inatla aşkı, fedakârlığı, yardımlaşmayı
anlatmaktalar.
Ya da çağdaş romancılar, Leyla ile Mecnun’a nazire olarak
yazın Nurgül ile Süleyman’ın aşkını.
Onca imkânsızlığa karşın, tek bacak ve oynatılamayan elle,
mutfaksız banyosuz bir evde zorluklar karşısında yılmayan insanların sevgisini,
hiç kullanılmamış kelimelerle nakışlayın.
Koltuk değnekleri ile iki çocuğunun bakımını yapan, kesik
bilekli elini oynatamayan bir kadının tek odada çıra gibi yanışını. Eskicilik
yapan eşinin kendisine yardımcı oluşunu.
Tek dileğinin banyolu ve mutfaklı bir evinin olmasını arzu
ettiğini.
Tüm bunlara karşın mutlu olduğunu söyleyen bu kadının çetin
şartlarından ve yaşama sevincinden, büyük sevgisinden eminim herkesin alacağı
bir ders vardır.
En önemlisi de Samsun Büyükşehir Belediyesi derhal bir ev
almalı bu fedakâr ve sevgi dolu aileye.
Ya da acilen bir yardım kampanyası ile bu sorun
halledilmeli, Süleyman’a iş bulunarak artık yüzleri güldürülmeli.
Zira erozyona uğrayan aşkın son tarafları gibi onlar.