Devlet, deryada yüzerek yol alan gemiye benziyor. Kaptan, gemisini kendi “heva”sına göre mi düzenleyip yönetecek, yoksa “vahye” göre mi? Birincisinde zulüm, ikincisinde adalet var. İdeal hukuk; kaptanı da yolcuları da bağlayan İlahi hukuktur. Devlet gemisi neyle (hangi hukukla) yönetilecek sorusu “kim kaptan olmalı” sorusundan önce gelir ve daha önemlidir. Gemi nasıl düzenlenmeli? AB hukukuna göre mi yoksa İlahi hukuka göre mi? Bu, bizim en önemli soru(n)larımızdandır. Biz, tevhidimizin gereği olarak: “La hükme illallah” “La Rabbe illallah” “La melike illallah” diyoruz.
Gemilerin inşası, cesameti, şekli, gücü… gibi özellikleri farklı olabilir. Onların da devlet gibi kurulmuş bir düzenleri, iş bölümleri, teşkilatlanmaları var. Yönetimde hiyerarşik bir düzenleri var. Bayrakları, kimlikleri var, devlet gibiler.
Gemideki yolcuların karşılanması gereken birçok ihtiyaçları, zorunlu olarak iş bölümünü, teşkilatlanmayı, düzeni (hukuk) gerektiriyor. Geminin içindeki personelin, yolcuların ihtiyaçları olduğu gibi geminin de yol alması için ihtiyaçları var. Geminin teknik aksanı... vb. yanında zorunlu olarak kaptana/yöneticiye/yöneticilere ihtiyaç var. Devlet de tüm insanların- ihtiyaçlarının karşılanması için hukuka dayalı olarak- teşkilatlanması değil mi? Yasama, yürütme, yargı, ordu vb. gibi.
Gemide kaptan, harita, pusula, güneş, fener (ışık), enerji… Hepsine ihtiyaç var.
Her geminin bir hedefi, ulaşmak istediği bir limanı var. Bunun için de rotaları/kıbleleri, istikametleri, yolları var. Onların sağlamlığı, büyüklüğü, düzeni ne kadar önemliyse, yolun, yolcuların güvenliği de o kadar önemlidir. Gemisiz olmaz. Kaptansız olmaz. Düzensiz, haritasız, pusulasız, bayraksız… Olmaz.
O halde geminin özellikleri neler olmalıdır? Sağlam, güvenilir, rahat, düzenli olmalı. Yönetimin ve yolcuların hukuka saygılı, uyumlu, bir arada barışık olmaları ideal bir durumdur. Gemide güvenlik, adalet, barış, huzur ve refah olmalıdır. Düzen adalete dayanmalı. İslamsız adalet mi olur? İslamsız saadet mi olur? Bunun için hem düzen, hem de yönetici adaletli olmalı, zulümden uzak durmalı. Siyaset: adalet, ehliyet, emanet, istişare ve biat ilkelerine dayanmalı.
Bizim tarihimizde Selçuklu’da ve Osmanlı’da devlet gemilerinin istikameti/kıblesi/rotası Beytullah (Kur’an) olduğundan herkes için adalet, barış, kardeşlik, huzur ve saadet vardı. Tabii (ilahi) hukuk düzeni içinde, ahlaki uygulamalar vardı. Beytullah/kıble, Rabbülaleminin (cc) dinini/nizamını/egemenliğini/ona kulluğu (itaati) sembolize eder. Aynı zamanda ümmetin birliğini, beraberliğini ve eşitliğini… Zamanla yöneticilerde ve ulemada çekişmeler, dünyevi ihtiraslar nedeniyle kıble de geminin rotası da Beytullah’tan Batı’ya dönmeye başladı. Gemi yönetiminde rota mücadeleleri bugüne kadar sürüp geldi. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve AB… Batılılaşma sürecindeki bu sapmalarda açı giderek büyüdü. Devlet kıblesi batıcı-laik yola, sisteme çevrilmiş oldu. Hukuk, siyaset, ekonomi, hayat tarzı, düşünce ve davranışlar… Her şeyimizle, her yönümüzle tepeden düzenlenip dönüştürülerek benzetildik. En son aşama ise 50-60 yıllık Avrupa birliğiyle tam entegrasyon çabası?! Bu tamamen bir kimlik değişimi, değerlerimize tarihimize ve köklerimize nankörlük değil midir? Yaşadığımız sorunlar başımıza bu yolda geldi. Üstümüze beladır yağıyor, sapmamız yüzünden. Bunun farkına varamıyoruz.
Bugün biz, gemimizin kaptanı kim olsun, güçleri şahsında toplasın mı, ayrı mı olsun gayrı mı olsun, partili mi yoksa partisiz mi olsun? Sorularıyla meşgul ediliyoruz. Sanki bu bütün dertlerimizin devası olacak. Asıl sorun devlet gemimizin istikameti sorunudur. Yönü batıya doğru devam etsin mi yoksa tarihte olduğu gibi kıblemiz yeniden Beytullah mı olsun? Yöneticilerimizin demokrasi numarasında samimiyetleri varsa buyursunlar, konuyu halkımıza sorsunlar:
AB’ye (batıcı laik sisteme) evet mi hayır mı?
AB gemisi mi yoksa Hz. Nuh’un İslam gemisi mi?
AB mi yoksa İslam Birliği mi?
AB yolu mu Tarik-i Müstakim mi?
Hodri meydan!
Gemi içinde adalet yok, yolculardan yüzde biri servetin yarısından fazlasına sahip (?) Adalet denge de demektir. Bu her alanda böyle! Hukukta, siyasette, ekonomide… İşte adalet olmayınca barış da olmuyor. Ve gemimiz hem içerden hem de dışardan yağmalanmak, batırılmak isteniyor. Didişmedeyiz. Kimlik, egemenlik, makam, servet, istikamet ve yol kavgasındayız. Batıcı ve laik gemimiz ha bire su alıyor. İçimizdeki işbirlikçiler olmadan dışımızdakiler bize zarar veremezler. Binmek istediğimiz AB gemisi de su alıyor. Efendimizinin (s.a.v) bir uyarısı var: “Bir gemideki yolculardan bir kısmı gemiyi delmeye çalışırlarsa, bunu görenlerin bunu engellemeleri gerekir. Yoksa hep beraber batarlar.”
Gemi; sağlam ve güvenli, huzurlu gemi Nuh’un (a.s) gemisidir. İslam gemisidir. Allah-u Teâlâ’nın emriyle inşa edilir, yönetilir, yol alır; sahili selamete, güvenli limana varır. Gemimizi yeniden inşa edip, kendi emirlerine göre yöneterek, bizi sahili selamete, “selam yurdu”na ulaştırmasını RabbülÂlemin’in lütfundan kereminden umarız. Denizde korkunç dalgalar, korsanlar, düşman gemileri var. Deryada dost (?!) stratejik ortak tuttuklarımız, düşmanlarımızla işbirliği yaparak, kendi düşmanlıklarını da artık gizlemeden bizi kuşatarak batırmak istiyorlar. Gemimizi, düzen ve istikametimizi değiştirip düzelterek, ancak batmaktan kurtarabiliriz. Gemi daha çok içindeki adaletsizliklerle batar. Çünkü adalet mülkün temeli! Devlet nasıl adaletle ayakta duruyor, dünya da, tüm kâinat da adaletle ayakta duruyor. Ve bir gün gelecek dünyamızda vahyin ışığı tamamen söndüğünde (tam zulüm) kıyamet kopacaktır. Tüm kâinat da (âlemler) bir gemi misali Melikün Muktedir ve Kuddüs olan Rabbül Âleminin yönetiminde/egemenliğinde değil midir?
Dünya konaklama yerimiz, burada misafir ve yolcuyuz. Gerçekte her birimiz, her insan bir gemiye benzemiyor mu? Bedenimiz gemi, dünya deniz. Güneşte/ışıkta yol alabiliriz. Kaptanımız; akıl, ışık ve haritamız; Kur’an, pusula ve rehberimiz; Hz. Muhammed (s.a.v.), enerjimiz; amellerimiz gibidir.
Beden ülkemizin kalp tahtında Rahman (cc) adaleti mi var, yoksa şeytan/nefis/tağutzülmü mü var? Kalbimiz meleklerin üssü mü yoksa şeytanın üssü mü?
İsteyerek, istemeyerek ahiret/kabir limanına doğru götürülüyor, O’na (cc) döndürülüyoruz. Gemimizde acıyı tatlıyı tadarak, meşakkatlerle, korkularla, umutlarla, kavgalarla yol alıyoruz. Dönüş O’na (cc)… Güzel dönüşler ola…
İnsan gemisinde de, devlet gemisinde de, dünya gemisinde de huzur ancak İSLAM’dadır.
Adaletli bir yönetim ve adil bir kaptan dileklerimizle…