Millî Görüş lideri, Refah-Yol Hükümeti Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, hayatı boyunca İslam Birliği’nin mutlaka ama mutlaka kurulması gerektiğini hemen her platformda en yüksek sesle haykırdı.

Sadece haykırmakla da kalmadı; fiiliyatta da ortaya koydu;

* Erbakan Hoca, başbakanlığı döneminde (1997), Türkiye, Bangladeş, Mısır, Endonezya, İran, Malezya, Nijerya ve Pakistan’ın ilk etapta üyesi olduğu D-8’i kurdu.

* D-8’in amacı, kalkınma yolundaki ülkelerin dünya ekonomisi içindeki konumlarını iyileştirmek, ticari ilişkilerini çeşitlendirmek ve ticaret alanında üye ülkelere yeni imkânlar meydana getirmek, uluslararası seviyede karar verme mekanizmalarına güçlü biçimde katılımlarını sağlamaktı.

* Bu 8 ülke zaman içinde 60 ülkeye çıkacak, sonrasında da bütün bir dünyanın refahını sağlamak için, D-160’lar, yanı 100 tane ezilen ülke bunların etrafına katılacaktı.

Peki, ne oldu?

Erbakan Hoca’mızın başbakanlığının hemen ardından bu devlet projesi fiilen rafa kalktı! D-8 Projesi, sadece kâğıt üzerinde kaldı.

Sormak gerekir;

* D-8 kâğıt üzerinde kalmasaydı, İslam ülkeleri her alanda birlik ve beraberlik içinde bulunsaydı, Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Somali, Sudan, Suriye, Libya, Yemen başta olmak üzere birçok İslam ülkesi işgaller ve iç savaşlarla yerle bir edilir miydi?

Sormak gerekir;

* D-8 kâğıt üzerinde kalmasaydı, İslam ülkeleri her alanda birlik ve beraberlik içinde bulunsaydı, terör devleti İsrail, Gazze’ye yönelik, Filistin’e yönelik bu pervasızlığı gösterebilir miydi? Daha doğrusu İsrail diye bir devlet kurulur muydu? Mümkün değil!

Doğrusu şu değil midir;

* D-8 uygulanmadığı için, İslam ülkeleri bir ve beraber olmadığı için Siyonistler, Haçlılar, İslam düşmanları bu pervasızlığı sergiliyor!

* D-8 uygulanmadığı için, milyonlarca Müslüman katledildi. Yüz binlerce Müslüman kadına tecavüz edildi. Yüz binlerce kadın dul, yüz binlerce çocuk yetim ve öksüz kaldı. Müslüman ülkelerde taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmadı. Kadim medeniyetler yok edildi.

İSLÂM ÜLKELERİNİN BAŞINDA BULUNANLARA ÇAĞRI!

“Size sesleniyorum;

İslam ülkelerinin başında bulunan cumhurbaşkanları, başkanlar, krallar, size sesleniyorum.

Türkiye’nin, Mısır’ın, İran’ın, Suriye’nin, Ürdün’ün, Pakistan’ın, Tunus’un, Cezayir’in, Fas’ın ve diğer İslam ülkelerinin başında bulunanlar size sesleniyorum.

Bulunduğunuz yere nasıl geçmiş olursanız olun, ister kaderin sevkiyle veya cilvesiyle, ister babadan dededen size geçen veraset hakkıyla, ister alnınızın teriyle, ister hak ve hukukla, ister kuvvet zoruyla halkınızın yönetimini ele geçirmiş bulunun, size sesleniyorum ve diyorum ki; tarihin en kritik göreviyle, en ağır sorumluluğu ve ödeviyle karşı karşıyasınız.

Bu görevi çoktan yerine getirmeniz lazımdı şimdiye kadar. Şimdi, hülûl etmiş vâdenin son deminin son demidir.

Bu görev nedir?

Bu görev, derhal bir araya gelip bir SAVUNMA ANLAŞMASI yapmanız ve bunu harfi harfine uygulamanızdır.

Yani herhangi bir İslam ülkesine saldırı olursa, ona hep birden karşı koyma hususunda anlaşmak durumuyla karşı karşıyasınız.

Neden böyle bir anlaşmaya ihtiyaç vardır?

Batı ülkeleri Körfez’in petrol bölgesini işgale başlamıştır da ondan. O işgal bitince hep birden Irak’a saldıracaklardır. Bunun için de bahane hazırdır. Bu bahaneyi, Irak, Kuveyt’i işgal etmekle bizzat kendisi vermiştir.

Irak’ın işi bittikten sonra, teker teker birer bahane ile sizin ülkeleriniz aynı Batılı ülkelerin hava, deniz ve kara kuvvetlerinin saldırısına uğrayacaktır.

Tıpkı Moğolların İslam ülkelerini zapt etmeleri gibi.

O zaman, ülkenin biri alındığında, komşusu seyirci kalıyordu. Ama hemen ardından sıra kendisine geliyordu.

Tıpkı Endülüs’teki parçalanmadan sonra olduğu gibi. Bir beylik, İspanyolların vahşi saldırısına uğradığında öbürleri hareketsiz ve cansız, kurbanlık koyun gibi sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.

Ülkelerinizi aynı duruma düşürmeyiniz, tarihten ibret alınız, ey başkanlar, cumhurbaşkanları, krallar!

Siz böyle bir anlaşma girişiminde bulunduğunuzda, Batılı ülkeler engel olmaya kalkışırlarsa, işte o vakit, böyle bir anlaşmanın zarureti çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar.

Eğer onlar petrol bölgesinden sonra ülkelerimize saldıracaklarsa, bu savunma anlaşmasını yapmayıp ihmal etmemiz bize çok pahalıya mal olacaktır.

Ey krallar, hükümdarlar, başkanlar, cumhurbaşkanları!

Saniyelerin kıymetli anlarını yaşıyoruz. Vakit kaybetmeyiniz, bir araya geliniz, İslam ülkelerinin sigortası gibi, kutlu savunma anlaşmasını derhal imzalayınız.

Bunu yapmadığınız takdirde, talihsiz halkların çocukları, kıyamete kadar, tarihle birlikte bu ihmalinizi elbet hayırla yâd etmeyeceklerdir.

Otuz senedir yazıyorum. Tüm eserlerimde Batı’nın bir gün gelip petrol bölgesini işgal edeceğini, sonra teker teker öbür ülkeleri istilaya girişeceğini açık ve seçik bir şekilde yüzlerce kez yazdım.

Bugün ne yazık ki, bu öngörüm tahakkuk etmeye başladı. Keşke yanılsaydım. Keşke yalancı çıksaydım!..”

***

Yukarıdaki çağrı, üstad Sezai Karakoç’a ait.

Üstad Karakoç’tan, yıllar önce dikkat çeken tespitler… Bu satırların DİRİLİŞ Dergisi’nde yayınlandığı tarih, Ocak 1991. Çağrının bir kısmını aldım buraya…

Buraya dikkat; bu çağrıdan sonra, Irak işgal edildiği gibi; Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Somali, Sudan, Suriye, Libya, Yemen başta olmak üzere birçok İslam ülkesi işgaller ve iç savaşlarla yerle bir edildi.

BUNLAR YAPILIRSA SALDIRILAR DURUR!

MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat diyor ki;

“Türkiye’nin elinde katliamı durdurmak için 2 silahı var;

1- Türkiye; “İsrail Savunma Kalkanı”nın önemli parçası Kürecik Üssü’nü derhal kapatmalı.

2- Türkiye; AB’ye “Geri Kabul Anlaşması”ndan çekileceğini açıklamalı.

Bu ikisi yapılsın; bu gece İsrail saldırıları durdurur.”

İLAHİ TOKAT!

Vahşetin ve dehşetin İSRAİL olmuş adı

'Batı, Batı' dediniz; alın sizlere Batı

Yüce Mevlam ne olur yapıştır yüzlerine

'Kahhar' sıfatındaki o ilahi tokatı!

(TAHİR BULUT)