17-25 ARALIK operasyonlarının artçı sonuçları Türkiye yi

etkilemeye devam ediyor. Öncesine bakılırsa 2010 yılındaki referandum, aslında

Hükümet ve Cemaat arasındaki işbirliğinin zirve yaptığı bir dönüm noktası

olmuştu. Cemaat, adı sanı ilk defa duyulan platformlar adına broşürler

bastırıyor; bunları bütün meydanlarda, özellikle kendi mensuplarına

dağıttırıyordu. Yayın organlarında iktidar güzellemeleri yapılıyor, askeri

vesayetin bittiği yorumları ve demokrasi vurguları manşetleri süslüyordu.

Ergenekon tutuklamalarındaki birliktelik, suçlu-suçsuz her bir TSK mensubunu

zan altında bırakacak tarzda gelişiyor; Ergenekon un savcılığına varana kadar

ileri giden açıklamalar miting meydanlarını süslüyordu. Kasa diye ilan edilen

isimlerin devlet hastanelerinde beş parasız hayatlarını kaybetmelerine oh

olsun muamelesi yapılıyordu.

Bu birliktelik 2004 yılı Ağustos ayındaki MGK

toplantısında, Cemaate karşı bir eylem planı hazırlanması tavsiye kararına

rağmen altın dönemlerini yaşadı. Peki, ne oldu da 17-25 Aralık süreçleri

yaşandı Birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan 3 yolsuzluk dosyasının aynı

gün, aynı saatte gündeme alınması ve operasyon yapılması kararlarını kimler

verdi Bu durum siyasete bir müdahale miydi Bu operasyonlar yolsuzlukların

meşruiyet kazanmasına sebep olmuş muydu O tarihten önce yolsuzluklar yok

muydu Yoksa bu dosyalar, pazarlık müzakereleri lehte sonuçlanmadığı için mi

piyasaya sürülmüştü Cemaat verdiği desteğin karşılığını mı alamıyordu yoksa

hakkına razı mı olmuyordu Bütün bunların cevabı, herkeste kendisine göre bu

süreçte bir şekilde oluşmuştur. Hükümet ortaya atılan yolsuzluk iddialarıyla

ilgili nasıl cevap vermek ve varsa yanlışlar hesap vermek zorundaysa Cemaat de

hakkındaki iddiaları açığa kavuşturmak zorundadır. İktidar sahipleri, aldatıldık

ve kumpas açıklamalarıyla işin içinden çıkamazlar. Milletin kendilerine

verdiği yetkiyi ne hakla şu veya bu baskı grubuyla paylaşmışlardır Ne

istedilerse verildiğine göre bir iktidar hangi gerekçeyle kendisine emanet

edilenleri, şu veya bu gruba ulufe mantığıyla dağıtabilmiştir Sahi Cemaat

gerçekten Paralel bir yapılanma içine mi girmişti Devleti ele geçirmek gibi

bir hedefleri var mıydı İşin asıl acı tarafı şu ki; dini kimlikleriyle bilinen

iki yapı da, toplumda dine olan güveni zaafa uğratmıştır. Her ikisi de Kendine

yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma düsturuna aykırı işler yaparak

günaha girmiş, vebal almış ve kendilerine verilen gücü, yetkiyi, sorumluluğu

istismar etmişlerdir. Her şey bu toplumun gözü önünde gerçekleşti,

gerçekleşmeye devam ediyor. Dün Ergenekon da aynı mantıkla toptancılık yapıldı,

bugün paralel iddialarıyla da aynı hataya düşülüyor. Toptan cezalandırma bir

yöntem olarak kullanılıyor ve yanlış yapılıyor. Dün olduğu gibi bugün de her

yapılan uygulamada intikam duygusu bütün zihinleri kaplıyor. Bu da hukuka ve

adalete büyük zararlar veriyor.

Devleti ele geçirmek dürtüsü her daim olagelen bir

hastalıktır. Devlet sana, bana, ona göre değil; herkese eşit mesafede olması

gereken ve ayrım yapmadan adaleti tesis etmekle yükümlü bir yapılanmadır. Emir

ve talimatları kendi düzeni içinde oluşmayan devlet, anlaşılır ve adil bir

devlet olamaz. Nerede, kimler tarafından ve nasıl bir sistem içinde işlediği

bilinemeyen yapıların devlete hâkim olmasına hiçbir kimse rıza gösteremez,

göstermemelidir.

Sonuç itibari ile bütün bu yaşananlar öncelikle toplumsal

barışa zarar veren olaylardır. Adalet mekanizması kimin elindeyse onun borusu

ötüyor algısı, şu an herkes tarafından normal kabul edilir olmuştur. Bu durum

adalete olan bakışı kökünden sarsar. Adaleti tesis edemeyen bir devlet,

vatandaşı ile arasındaki bağı zayıflatır ve bu durum güvensizliği beraberinde

getirir. Sonuçta dünya tarihi şu yıl, şu kişi tarafından kuruldu; bu tarihte şu

şekilde yıkıldı denilen devletlerle doludur. Kıyamete kadar baki kalacak bir

devletimiz olsun, barış ve huzur içinde bir hayat sürelim diyorsak kurumlarını

koruyan, kim olursa olsun karar alma mekanizmalarında çok başlılığı kabul

etmeyen bir anlayışla, adil bir yönetim modelini kurup yaşatmak zorundayız.