İnsanı bunalımdan kurtaran şey çalışmaktır. Herhangi bir
işle meşguliyet olabilir bu. Gül yetiştirmek, ders çalışmak, okumak yazmak
Farklı bir yeri gezmek, yürümek kısacası hareket halinde olmak. Durmak kimseye
bir şey kazandırmaz. Duran her şey küflenir, çürür yavaşlar veya bozulur. Her
şey hareket halinde, işlerken iyidir sıhhatlidir.
Mehmet Akif Ersoy şiirlerinde çalışmaya vurgu yapar. Leş
misin davranmıyorsun diyerek ancak ölülerin hareketsiz kalabileceğini, canlı
olan her şeyin hareketli olacağını dile getirir. Ürün vermek hepimize umut
getirir. Bir şeyler yapmak, örgü örmek, nakış işlemek ya da dikiş yapmak.
Son zamanlarda ev dekorasyonları oldukça yaygın hâle
geldi. Instagram da kendi üretimlerini sunan hanımlar bu şekilde para
kazanıyor.
Biz de kendimiz için uğraşlar edinebiliriz. Ruh dünyamıza
en yakın uğraş ne ise onun için çalışabiliriz. Renklendirebiliriz hayatımızı.
Olağanlıktan durağanlıktan tartışmalardan çıkabiliriz. Kendimizle ilgilenmekten
kurtulup çevremize bakabiliriz. Kibirden uzak kalmanın bir yolu da budur belki.
Her günümüz dolu dolu olsun. Sevdiklerimize vakit
ayıralım. Bu da doluluğumuza dâhil olsun. Bir yerlerde çay içip sohbet etmeye
erinmeyelim. Gün geçtikçe aramızda var olan bağlar çözülüyor. Görüşmeye
görüşmeye uzaklaşıyoruz çözülüyoruz birbirimizden. Hâlbuki en değerli şey
insani ilişkilerimiz ve bağlarımızdır.
Cahit Zarifoğlu bir denemesinde dedikodu furyasından dem
vurur ve bunun git gide gençleri sardığından yakınır. Günümüzde kopuk
ilişkilerin etkisi ile bu daha da yaygınlaştı. Dedikodu boş laf ve zan aldı
başını yürüdü. Gerek siyasi sebeplerle gerek yaşanan olaylarla eğrisi doğrusu
bilinmeden öteleme dışlama hareketine girildi. Her birimiz doğrultucu olmalıyız
diye bir şey yok ama her birimiz kendimizin doğrultucusu yani düzeltmeni olsak
ne güzel olur. Kusurlarımızı mercek altına alıp düzeltme çabası göstersek
toplumda düzelmeyi meydana getirebiliriz. Tartışmalar kimseye bir şey katmıyor.
Çünkü günümüz insanı kafasındaki kararsızlıktan kurtulmak ya da sağlıklı bir
karara kavuşmak için değil kendi doğrusunu başkalarına da empoze edebilmek için
tartışıyor. Karşımızdakine sağır olacaksak ne diye tartışıyoruz ki Dediğimiz
dedik çaldığımız düdükse bunu karşı tarafa ne şekilde iletebileceğiz Buna
hakikaten inanan var mı Kendi doğrularını zorla kabul ettirebileceğine inanan
Sert eleştiri kazanç getirmez aksine kayıplara sebebiyet verir. İnsanları
birbirinden iter, ötekileştirir, koparır. Tebliğcilere daima sakin bir dil ve
üslup kullanmaları tavsiye edilir. Asla bu kesin doğrudur sen de kabul
edeceksin demekle elde edilemez hakikat. Yumuşak bir lisanla birbirimizi daha
iyi anlarız. Birbirimizi dinlemeyi öğrenmeliyiz. Birbirimizi alaya almaktan
ti ye almaktan bir an evvel kurtulalım. Yoksa daha çok yanlışlara biz sebebiyet
vereceğiz.
Eleştirilerimizin bile bir üslubu olsun. Asla hakaretle
davranmayalım. Kimseyi yargılamayalım. Öncelikle saygı duyalım ki saygı
görebilelim. Dinleyelim, kendi hatalarımızı başkalarından bu yolla bir şekilde
rahatlarız kurtuluruz önyargılarımızdan.
Ötekileştirmek kolay sahiplenmek zor. İtelemek kolay
kuşatmak zor. Eleştiri diye hakaret etmek kolay fakat yapıcı öneriler sunmak
zor. Biz zorun peşinden gidelim inşallah.