Cumartesi günü, sevdiğim ve hizmetlerini takdirle takip
ettiğim bir üniversite hocasıyla karşılaştım.
Hocam, 28 Şubat 1997 döneminde bir konuşmanı dinledim.
Dinleyenlere moral veriyordun. Müslümanlara karşı kurulan her türlü tuzağın
Müslümanlara fayda getireceğini, kötü tuzağı kuranın o tuzağa kendisinin
düşeceğini ayetlerden de delil getirerek anlatıyordun.
Gönlüm sana inanmak istiyordu, aklım ise İnanma diyordu.
Konuşman bittikten sonra ben, sana yaklaştım ve Bu kadar
nasıl iyimser oluyorsunuz dediğimde Biz de karamsar olursak millet kapkara
olur. Millete moral gerekir. İyimserlikten hiç zarar gelmez dedin ve sonunda
bu gün bakıyorum da senin dediğin gibi hep iyiye doğru gittik dedi.
Ben de ona o günlerde yaptığım bir konuşmayı anlattım:
28 Şubat ın ardından gelen Mayıs ayının başlarında bir
Arap gazeteci geldi ve filan konsolos, izinle bir lokantada yemek yemek
istiyor, beni davetçi olarak gönderdi dedi.
Ben de daveti kabul edemeyeceğimi bildirirken ülkesinin
Amerika yla olan münasebetlerini beğenmediğimi, onun için kabul etmeyeceğimi bildirdim.
Aradan bir hafta geçti, gazeteci telefonla Hocam,
konsolos beyle yanınıza geliyoruz
Geldiler. Selam verişinden, oturuşundan, ses tonundan,
girdiği konulara hâkimiyetinden ve ayet ve hadislerle konuşmasını
kuvvetlendirmesinden gönlüme girmeyi başardı ve evinde vereceği bir yemeğe
katılmaya beni ikna etti.
25 Mayıs 1997 günü arabayla aldırdı.
Eve vardığımda gördüm ki, 23 tane konsolos da orada
hazırlar.
Hepsi halkı Müslüman ülkelerin konsolosları.
Türk Cumhuriyetlerinin konsolosları, Arap Ülkelerinin
konsolosları, İran konsolosu oradalar.
Yemekten sonra ev sahibi bana dönerek Söz senin dedi.
Ben de önce 28 Şubat ın ardından Türkiye de
duyduklarından hareketle ümitsiz olmamaları gerektiğini, bu ülkede generallerin
de, hükümete muhalif olan siyasilerin de ortak oldukları ve hiç ihtilaf
duymadıkları konunun İslam dini olduğunu söyleyince bazılarının dudaklarında
tebessüm oluştu.
Ben de onlara dediklerimi ispat için 12 Eylül 1980
darbesini yapan generallerin Cumhuriyet tarihinde ilk defa din dersi eğitimini
Anayasaya koyduklarını, o günden bu yana on yedi yıldır ilk, orta ve lise
eğitiminden geçen her Türk vatandaşının dinini öğrenme imkanına kavuştuğunu, en
fazla İmam-Hatip okulunun sayın Süleyman Demirel döneminde açıldığını (Şu anda
İmam-Hatip rekoru Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ındır) anlatırken Suriye
konsolosu, Türk generallerin, İsrail e çokça ziyaretlerinin sebebini sordu.
Ben de onun şahsında hepsine Bir ülkeye seyahat veya iş
için giden her insan o ülkede en fazla kendi ilgi alanıyla daha fazla
ilgilenir.
Ziraat mühendisi, gittiği ülkenin tarlalarına ve nelerin
nasıl ekilip biçildiğine bakar, Ressam, resimlerine bakar... General de bu
ülkeyi nasıl alırım diye bakar.
Ne biliriz, belki de Çevik Bir, gezi dönüşünde Sayın
Erbakan a Başbakanım, bir tugayla ben İsrail i bir haftada teslim alırım
demiştir deyince Suriye konsolosunun gülerken göbeği titredi ve bana dönerek
Buna inanalım mı diye sordu.
Ben, Sakın inanmayın. İnanmanız için söylemedim. Ama siz
diğer konsoloslarla, elçilerle görüştüğünüzde Çevik Bir, Başbakana, İsrail i
bir Tugayla bir haftada alım demiş, ben böyle duydum, acaba doğru mu diye
sorun. Yalan da söylemiyorsunuz benden duydunuz. Ben de yalan söylemiyorum,
Belki böyle söylemiştir dedim.
Siz, bunu yayınız ki bundan sonra bu tür seyahatlerde biz
endişelendiğimiz gibi İsrail de endişelensin.
Türkiye nin eski gücüne ulaşmasının yolunun İslam a sarılmaktan
geçtiğine askerler yürekten inanmaktadır.
Ülkenizin siyasileri ve askerleri bizimkilerle
karşılaştıklarında hangi rütbe veya partiden olurlarsa olsunlar, dostça
konuşsunlar.
Üniversiteleriniz, Türk öğrencilere kolaylık sağlasınlar
dediğimde Ama diploma geçerli değil diye sordular. Bu durumun geçici
olduğunu, bizim öğrencilerimiz diploma geçerli olmasa bile Kur an dili Arapçayı
öğrenmek için sizin üniversitelerinizde okumak isteyeceklerdir.
Birbirine endişe ile bakan gözler anlaşmaya varamazlar.
Biz, birbirimize endişeli gözlerle bakmayalım dedim.