Bizim nesil, yaşları elli-altmış arası olanlar, gerçekten büyük zorluklarla yetiştik. Çünkü her şeyden önce 27 Mayıs gibi bir darbe atmosferinde dünyaya gözümüzü açtık ve değer yargılarının alt üst olduğu bir dönemde öğrenimi tamamladık. Üniversiteye girdiğimizde, 1961 Anayasası ndaki "sosyal adalet" kavramını, Sosyalizmin çeşitli versiyonlarına açık bir değerlendirmeyle yorumlayan aydınlar ve üniversite hocalarıyla karşı karşıya geldik. Pozitivist bir zihniyetin ürünü olan resmî ideolojinin  desteğindeki Sosyalist ve Marksist dünya görüşü, bütün gençlikle birlikte, milliyetçi ve muhafazakâr düşünür ve yazarları da etkisine almaya başladı.

Bu ortamda eserleri, sohbetleri ve konferanslarıyla bize sahip çıkan ve Müslümanlara yapılan saldırılara korkusuzca karşılık veren Necip Fazıl ile o yolda eser veren Arif Nihat, Tarık Buğra, Nureddin Topçu ve Sezai Karakoç gibi şahsiyetler, Anadolu çocuklarının iman ve ahlâkını belli bir seviyede korumada anlatılamaz tesirlere sahiptirler. Her şeyden önce, hepsi bir kimliğin sözcüleriydi, birer haysiyet âbidesiydi. Mehmet Akif de önceki nesiller için böyleydi.

Bir davanın öncüleri

Bizim dâvamızın öncüleri, öz-sözü bir insanlardı. Din ve milliyetin kimliğimizin vazgeçilmez unsurları olduğunu ifade ediyorlardı. Bu yüzden de resmî ideoloji taraftarlarından çok zulüm gördüler, ama hakkı söylemekten de geri kalmadılar. Biz onlardan öğrendik dâvayı menfaatin üstünde tutmayı, toplum için fedâkârlığı ve inanmanın üstün olduğunu... Hiçbir batılı ideolojiye itibar etmeden de meselelerimizi çözebileceğimize ait güveni onlar kazandırdılar bize. En önemlisi de kendimize güvenmeyi öğrendik. Böyle bir güven olmasa ne sanat çalışması yapılabilir ve ne de siyaset...

Bu şahsiyetlerin çıkardığı gazete ve dergiler binlerce insanın temel gerçeklerle birlikte ülkemizi ve dünyayı tanımalarına, siyasi ve sosyal olayları değerlendirmelerine imkân vermiştir. Dergi ve gazete çıkarmak, bu anlamda haksız yönetime başkaldırmak ve fikir sahibi olmaktır... O yüzden herkes kendince eser vermeye, çevresindeki gençleri de yetiştirmeye çalışıyordu...

Bunlar bizi biz yapan değerleri, bizim gibi gençlerden daha iyi bilirlerdi

Necip Fazıl ın Büyük Doğu, Nureddin Topçu nun Hareket, Arif Nihat Asya nın içinde bulunduğu Toprak, Tarık Buğra nın yönettiği Yol, Sezai Karakoç un Diriliş dergileri bu anlamda Anadolu çocuklarının şuur kazanmasında çok etkili olmuşlardır. Bu arada, Nureddin Topçu nun İslâmi Sosyalizmi savunurken Necip Fazıl ın buna karşı çıkışı bize çok farklı bir şuur kazandırdığını da ifade etmeliyiz. Çünkü İslâm ın hiçbir fikrin lokomotifliğine ihtiyaç duymayacak kadar mükemmel bir din ve dünya görüşü olduğunu bilmemiz ve bunun önemini idrak etmemiz gerekirdi. Böylece, 1960 lı yıllarda Yusuf Sibai ve Roger Garaudy gibi İslâm ve Sosyalizm arasında benzerlik bulan düşünürlerin etkisinden kurtulabilirdik. O yüzden bu tartışmanın da Anadolu gençlerinin komplekslerden kurtulmasına yol açtığını söyleyebiliriz.

Bunlardan sonra Nuri Pakdil in yayınladığı Edebiyat dergisi ile bu dergide yazdıktan sonra Mavera dergisini yayınlayan Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve M. Akif İnan ın da bu şuurun yaygınlaşmasında önemli etkileri olduğu görülüyor. Bu arada, sonradan aralarına benim de katıldığım gençlerin çıkardığı Yeni Sanat adlı derginin sinema, tiyatro ve roman gibi türler üzerinde yaptıkları yayınlarla sanat-edebiyat alanımızı geliştirmeye çalıştıkları ortada. Daha sonra yayınlanan Ebubekir Eroğlu nun yönetimindeki Yönelişler, Mustafa Kutlu nun yönetimindeki Dergah ve Ali Haydar Haksal ın yönetimindeki Yedi İklim dergileriyle pek çok taşra dergisinin bir şuurun gelişmesine önemli katkılar yaptığı, gençlerin ufkunu açtığı söylenebilir.

İncelemeler ve edebiyat kitapları

Benim dergi ve gazetelerde yazdığım denemelerle edebiyat sohbetlerinin bir kültürün derinleştirilerek sanat ve edebiyat geleneklerimizle bağ kurma konusuna ciddi bir yaklaşım getirdiğini ifade etmek gerekir. Benden önceki şahsiyetlerin edebiyat yazıları ve estetik değerlendirmeleri yok sayılmadan ortaya konan bu değerlendirmelerin önemli olduğunu düşünüyorum.

Necip Fazıl, Asaf Hâlet ve Ziya Osman ile ilgili inceleme kitaplarım, akademisyenlerle ailelerinin anladığı manada bu şahsiyetlere sahiplenmek veya onlardan itibar, kariyer yahut gelir elde etmek maksadını taşımıyor. İslâmî unsurların titizlikle sanat ve edebiyat eserlerinden silinmeye çalışıldığı bir kültür ortamında, bunlarla Akif, Arif Nihat ve Tarık Buğra gibi şahsiyetlerin eserlerine dikkati çekerken, gençlerimizin batıcılara özenmesine mani olmak istiyorum. Akif, Necip Fazıl ve Samiha Ayverdi gibi önceki nesilden, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil gibi daha yeni nesilden insanların Anadolu çocukları gözünde idolleşmesini önlemek ve kendilerine göre şahsiyet olmalarını sağlamak için, başka sanatçıların varlığına dikkati çekmek gerektiğine inanıyorum. Böylece bizim kültürel değerlerimizin her alanda sözcüleri çıkacak, herhangi bir ideoloji hesabına insanımızı ve toplumumuzu çarpıtanların yerine doğru örnekler ortaya konacak ve sağlıklı bir kültür hayatı oluşacaktır kanaatindeyim. O yüzden de, kültür-sanat gazeteciliği yapanlarla genç akademisyenlerin bu şahsiyetlerle eserleri üzerinde çalışmaları beni sevindiriyor. Güzel çalışmaların ortaya çıkmasıyla ben de sanat çalışmalarıma dönebiliyorum.

Bizden sonraki nesil, yani bugün kırk-kırk beş yaşlarında olanlara bakıyorum da, çoğunu garip bir rahatlık içinde görüyorum. Maalesef pek çoğu 12 Eylül sonrasının nimetlerinden yararlanarak kötü edebiyat veya popüler neşriyat yoluyla geçimini temine çalışıyor veya büsbütün amaçsız zenginlik peşine düşüyor. Kimisi de depolitizasyonun etkisiyle kimlik zaafına uğramış ve her şeyin ticaretini yürütür hâle gelmiştir. Bazılarında hesabilik öylesine yaygınlaşmış ki, reklâm ajanslarıyla ve pazar ekonomisi mantığıyla her şey alınır satılır olmuştur...

Bu neslin iyi vasıflı ve kimliğine sahip çıkan şairleri, yazarları, nâşirleri ve politikacıları hiç mi yok Var, elbette var... Fakat çoğunda hâkim vasıf, kimlik zaafiyeti ve çıkar hesabıdır... Çok satan kitapları inanmasa da basanlar, fal veya burç kitapları satanlar, gazete köşelerinde geyik muhabbeti yapanlar, takma adlarla piyasa malı "hidâyet romanları" ve ucuz senaryolar yazıp geçimlerini temin edenlerle bu neslin önde gidenleri, gırtlağına kadar kire batmıştır.

Konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan, ama yazının yazarın samimiyeti olduğunu unutanlar, Yahudi din adamları gibi, hem edebiyatı, hem neşriyatı ve hem de siyaseti içinden çıkılmaz bataklığa çeviriyorlar. Öv beni öveyim seni mantığıyla birbirlerini de eleştiremiyorlar.

Evet, ben bizden sonraki nesli ciddî bir hesaplaşmaya dâvet ediyorum. Allah ve tarih önünde hesaba çekilmeden önce kendilerini hesaba çekmesini bilenler için, her zaman yapılabilecek şeyler vardır. Neticede herkes kaderini yaşar, ama karakteriyle... Seçim hakkı sizin...

Her nesil tek tek ve birlikte imtihanda. İsteyen ziyanda yaşamaya devam edebilir tabii...