CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün kaçırıldı. İki gün CHP cephesi esti, yağdı, gürledi. Sorumluları bulun dedi.

Ağanın kilimi kaybolmuş. Bulmazsa olmaz. Kilimi kaybolan ağa olarak kalmak da var işin içinde. Bir tellal tutmuş, bindirmiş arabasına bağırtıyor.

- Ağanın kilimini kim almışsa getirsin. Yoksa ağamız çok fena eder!

Ağa doğrulur oturduğu yerden ve tellalı tasdikler.

- Ederim ha!

Ağamız Kılıçdaroğlu, arabamız kartel medyası, tellalımız ise... Gerçi Hüseyin Aygün kilim değil. Yoksa bir filim mi

İşin içinde iş mi var Tunceli dağlarına gönüllü  gidiş mi var

Sonra döndü, geldi Hüseyin Aygün; Kılıçdaroğlu ne edeceğini düşünüp dururken...

Gittim, gezdim, geldim dedi. Haberler getirdi: Orda dağlar var. Dağlarda "Genç arkadaşlar" var.

Eşkiya ne demek Zazacadan Türkçeye tercüme edilirken değişime mi uğruyor Ya Bahoz Erdal aramasına ne demeli Hüseyin Aygün sitem gönderiyor olmasın Kılıçdaroğluna: Sen aramadın ama, bak beni kimler aradı Duy da harcamaya kalkma!

PKKlılar uyudular, uyuyakaldılar ama ben uyumadım, nöbet tuttum da diyor seyahat hatıraları arasında Hüseyin Aygün. Demekle de kalmıyor, aydınlatıyor icabında.

Su uyur, düşman uyumaz bilirdiniz. Ben gittim gördüm, onların uyuduğunu. Öyleyse onlar düşman değil. Saçlarını da okşamış mıdır

CHP milletvekili Hüseyin Aygünün kaçırılmasından da, dağlarda yaşadıklarından da, serbest bırakılmasından da, kaçıranların maksatlarından da birşey anlamadık, diye yazarken kartel köşecileri, biz görevimiz gereği soralım:

- Ey Hüseyin Aygün, yoksa sen bir telefon şirketinden reklam mı aldın Bütün bunlar bir reklam mizanseni miydi

Kartelciler afallasın. Bizim bu sorumuzu anlamaları hiç mümkün değil. Telefon şirketi reklamı bu işin neresinde diye soruyorlar.

Adı geçen PKK kıdemlisi, Bahoz mudur, nedir, işte o. Nasıl ve nerde aradı Hüseyin Aygünümüzü Dağda ve bir mağara kovuğunda.

Ne demektir bu

Siz şehir sokaklarında, aradığınız numaranın kapsama alanına girmeye çalışırken... Böyle sorunların yaşanmadığı operatörler, telefon şirketleri de var. Kılıçdaroğlu boşuna mı çok aradım Hüseyinim, deyip duruyor

Tlf. Şirketi reklamlarında illa bir aptallık, bir zeka fukaralığı, bir şapşallık olucak diye kanun mu var Kimse şüphe etmemeli, ne Kılıçdaroğlunun ne de Hüseyin Aygünün aklından.

Ne diyelim de CHPden ve Hüseyin Aygünden daha inandırıcı olalım derken, imdadımıza sayfamızın kameramanı yetişti yine.

Banyo odasından alıp ıslak ıslak önümüze koydu, Aygünün muhteşem dönüşünü.

Kırmızı halı sererek uğurluyorlar!

Otobüs nerden mi çıktı Onca erzakı, hediyeyi Hüseyin Aygünün sırtına yüklemelerini beklemiyordunuz herhalde.

Dağları özlemişim, diyen Aygüne Kılıçdaroğlu bize ne getirdin diye sorarsa, mahcup mu olsun. Eşkiya diyerek niye küçültüyorsunuz Şehirlerdeki teknolojiden daha üstününü kullananlar, bir otobüs mü tahsis etmeyecekler Hüseyin Aygünü geri salarlarken..

Kameramanınızın tesbit ettiği bu görüntüler gerçek mi Otobüsün plakası okunmuyor, diye sormasın okuyucularımız. Dağlarda Hüseyin Aygünümüzün rahatı için herşey hazırdı ama bir trafik tescil bürosu düşünülmemişti, diyelim.

Biz bu resmi yayınladık, haberi yaptık ya, bakın neler oluyor neler Bir okuyucumuz da Tunceliden telefon ediyor: Mecliste toplanamayan CHP, Tunceli de mi toplanıyor Haber etkisi diye ben buna derim. Kaçırılma kuyruğuna girmek değilse bu, nedir

CHPli Hüseyin Aygünün kaçırılma hikayesi işte böyle bir şeydir.

Kameramanımız tesbit etti, biz yazdık, sizler okudunuz; elinize, gözünüze sağlık.

Gelecek Hafta

Mübarek günlerin geçmesini bekledik. "Şahıscıların kinlerini yazacağız önce. Sonra örnek aldıkları kimseleri.

O kimselerki, 75 yaşlarında ve ölüm döşeklerinde isterler: Mendereslerin asılmasını...

Okuyunca şaşıracaksınız; kinler ve parelelliklerine.

Gelecek hafta bir cevap, devamı Eylül ayının ilk haftasında. O kahramanların asılma günleri yaklaştığında...

Bayramınız mübarek olsun!

Umutlar  düşerken hakemler mi yükselir

Sayfamızın kameramanını göndermişim saha kenarına. Sıkı sıkı tenbih etmişim: Farkını göster kartel beslemelerine!

Benim ise karşımda bir tv ekranı. Gözlerim orda, kulaklarımda radyo günleri... Bir Fenerbahçelide neler kalmış meğer.

Spiker heyecanla yükseltti mi sesini, bilirdik ki top rakip kaleye doğru yükseliyor. Adı mı Metin olurdu sanraforun Yoksa sağlam, kavi, dayanıklı, özü sözü doğru, itimat edilir biri olduğundan mı metin denirdi Top yükseliyor, top yükseliyor; Metin yükseliyor, metin yükseliyor, buluşuyorlar belli bir yükseklikte. Spiker buluşma yerinin koordinatlarını verdiğinde, yükselme sırası dinleyicilerdedir. Oturuyorlarsa sandalyelerinden, ayakta iseler bastıkları zeminden bir adam boyu onlarda yükseliyorlar ve yüksek perdeden bağırıyorlar: Goolll!

Spikerin neden sonra gol demesini, gol demekte geç kalmasını hep radyo-stadyum uzaklığından kaynaklanır sanırdık.

Kameramanım saha kenarında, ben bir tv ekranı karşısındayım. Gözüm yükseklerde... Maçın yükselen değeri kim olacak Klas kadrolu FBden mi, Engin umutlu GSden mi

Ama, lakin, fakat o da ne

Bir çocuk yerlerde sürünüyor! Düşmüş..

Ey Avrupa! Bir sene kullandın, ne hale getirdin çocuğumuzu. İçini boşaltmışsın, ayakta duramıyor. Allah kimseyi düşürmesin duasına, onu da katıyoruz mecburen. Ve onu elinden tutup getiren, gurbet ellerde bırakmayan takımına da dualar ediyoruz. Ya oralarda düşseydi ve üstünden bir tır geçseydi... Futbolda bu vardır diyorlar, kanal doldurucu yorum mankenleri. Hakeme yedirdi, diye ilave ederlerken.... Derken bizim kameramanımızın tesbiti: Hakemin ters karar çıkartması... O kadar yersen, artık ne yedirmişse engin gönüllüler. Hakemlerin tersi temiz olmaz; bilinen gerçektik bu. Bir tv karşısında seyrederken gördük. Tribünde ateş gördük sahada düşeş gördük. Düşerken düşes gelmiştiler.

Sonra bir telaş, bir telaş, Hakem yok! Hakemsiz başladı maç da kimse farketmedi mi yoksa Halbuki Avrupa görmüş bir hakem diye övünüyordu Federasyon. Olabilir. O Avrupa görmüş, biz onu görmemişiz. Doktorlara mı sorsak, baytarlara mı sorsak

Siz işte bu noktada bizim sayfamızın kameramanına dua edin. Kartel beslemelerinden farkını göstermiş, size de hakemin son halini göndermiş. Resimde görüyorsunuz!

Yok yok, bu cenaze ortadan kalkmaz. Bu mektup okunmaz! Yıllarınızı bekleyerek yok etmeyin. Siz en iyisi sahaya bir daha ve iyi bakın. Hakemin arkasında duran, daha doğrusu konuşan GSli futbolcuya iyi bakın. Ne diyor FBli futbolcuya

- Biri gider, biri gelir! Umutlanan hep biz oluruz. Kaide bu.

Kameramanımızın bayramını kutlasın herkes. Ne güzel tesbit etmiş. Sizi kartel beslemelerine bağımlı kılmamış. Bayram hediyesi sayın, gitsin.

Değişmeyen fotoğraf

Olimpiyatlar bitti. Döndü geldi Sporcularımız. Madalya torbaları boş, açıklamaları bir hoş.

Bu olimpiyatlar beklediğimiz gibi geçmedi. Artık yeni olimpiyatlara bakacağız. Bu ne pişkinlik. Olimpiyat ateşinin dibinde mi durdu bunlar. Milletimizi en iyi şekilde temsil ettik, böbürlenmeleri de cabadan.

Ne bekliyorlarmış, nasıl bekliyorlarmış da bekledikleri gibi olmamış. Bekleyeceklerine biraz koşsalardı, atlasalardı, yüzselerdi, güreşselerdi filan... Akıllarına gelmemiş mi

Belki de Olimpiyatın eski olimpiyat olmaya başlamasındandır. Bunlar yenici, anam!

Milletimizi en iyi şekilde temsil etttik, demelerine de itiraz yok. Madalyayı hak ettik de onlar mı alıp gelmediler

Milli sporumuzdur, ata sporumuzdur, en iddialı olduğumuz spor dalıdır diyerek güreşimizin/güreşcilerimizin resmini çektik sadece.

Neden başarılı olamadığımız iyi anlaşıldı mı

Diyeceksiniz ki, bu olimpiyatlara mı mahsus bu resim Ya öncekiler Haklısınız!

Hatırlayabildiğiniz bütün olimpiyatlardan sonra çekildi bu resim. Değişen bir şey yok. Ehvenişer hükümetleri, ihtilal hükümetleri, dört eğilim hükümetleri, gömlek çıkarma hükümetleri... Forma büyük mü geldi, bizi mi küçülttüler

Elimizi bir tutan olsa da sırtımızı kaldırsak yerden. (Saadet Partisinin elinizi tutmak istiyoruz! Diye bir propaganda afişi mi vardı Haklılarmış. Çok bekletmeseler bari..)

Tarihte mizah

Türkçe öğrenmek

Bizde dışişlerinin belli bir daireye bağlanması işi, ilk defa Tanzimatla başlamıştı. Dışişleri batıda olduğu gibi, "Hariciye Nezareti" şeklini alınca; bu nezarete bağlı bir de Teşrifat Müdürlüğü kurulması düşünüldü. Bu dairenin müdürleri, hem dışişleri, hem de sarayla ilgili protokol meseleleri ile meşgul olurlardı.

Bu ilk devre teşrifat müdürlerinden bir Kamil Bey vardır ki, o sırada salgın halini almış olan aşırı alafrangalığa son derece düşkündü. Kamil Bey; Türkçeyi, Türk kültürünü, Türk ulusal yaşayışını pek bilmez, belki bilmek de istemezdi. Kılık kıyafeti ile, özel giyim kuşamı, özel yaşayışı ile, evindeki ve makamındaki davranışları ile, tamamiyle "Frenkçe" bir tutum gösterir; bu yüzden halk tarafından da, çevresi tarafından da pek ciddiye alınmazdı.

Ufak tefek oluşundan, yapmacık hallerinden ötürü bir gün birisi onun için "Herif adeta mahşer midillisine benziyor yahu!.." demiş, ondan sonra zavallının lakabı (Mahşer Midillisi Kamil Bey) olarak benliğine yapışmış kalmıştı.

Mahşer Midillisi Kamil Bey, birşeyler öğrenmesinden fazla, kendisi gibi Avrupalı yetişsin düşüncesiyle, oğlunu Fransaya yollamıştı. Delikanlı, neyse, bir şeyler okuyarak yurda döndü. Alafrangalıkta o da babası tipinde bir adam olmuştu. Kamil Bey, iftihar ettiği oğlunu, sadrazama göstermek ve ona münasip bir görev koparmak niyetiyle, kolundan tutup Ali Paşaya götürdü, Ali Paşa, misafirlerini her zamanki nezaketi ile karşıladı. Oturup sohbet etmeye başladılar. Sadrazam, mahdum beyin de babası gibi, Türkçesinin çok kıt olduğunu görerek üzüldü. Gerçekten de Mahşer Midillisi Kamil beyin pek bozuk bir Türkçesi vardı. Çünkü o, ana dilinin üzerinde durmaya pek önem vermiş değildi. Hasbihal sırasında bir ara Kamil Bey:

- Efendim; mahdum köleniz sayenizde Avrupada birkaç lisan sahibi oldu; dedi. Zamane ne kadar değişti değil mi Vaktiyle yabancı dil öğrenmek hususunda bizleri kimse teşvik etmezdi. Bilakis herkes yabancı dil öğrenmemize mani olmaya çalışırdı..

Ali Paşa, Mahşer Midillisi Kamil BeyI severdi ama, onun pek aşırıya varan alafrangalığına tutulurdu. Hele Türkçesinin yetersizliğini hiç affedemezdi. Teşrifat müdürünün bugün de yabancı dil meselesini birinci plana aldığını görünce, onunla şöyle şakalaşmaktan kendini alamadı:

- Kabul edelim ki o zamanlar yabancı dil öğrenmenize kolay kolay imkan vermediler Kamil Bey, o halde siz de Türkçe öğrenmeye teşebüs etseydiniz ya... Buna da mani olan kimse var mıydı ..

NOT: Hamiş: Dünkü gazetemizin 3. sayfasındaki Mehmet Şevket Eygi ağabeyin Takvimden Yapraklarındaki Müslüman Gençler ve Türkçe yazısını tekrar okuyun, lütfen.

KARBEYAZ

Zerre kadar leke olsa gözükür,

Üstünde libası karbeyaz ise.

Yüreği kararmış olan ey sizler!

Elbiseniz çok sıkar, beyaz ise...

BESLENME

Davar sahibi isen, şunu iyi bil;

Koyunu besle, meler gibi olursa.

Avrupa Birliğine mutlak gireriz;

Türkiye beslemeler gibi olursa...

Ekrem Şama