“Beni esfer/Hristiyanlar ile aranızda sulh/antlaşma olacak. Sonra ihlal ile size hıyanet edecekler; her birinin altında on iki bin kişi bulunan seksen sancakla size saldıracaklar.” (sav). (Ramuz, 3236)
NATO’YA DİKKAT! Prof. Dr. Cevat Akşit Hocaefendi, yıllar önce Millî Gazete’ deki bir makalesinde, anılan hadis-i şerifi, NATO olarak yorumlamış ve tehlikeye dikkat çekmiş idi.

“Ümmetimin başına, İsrailoğulları’nın başına gelenin aynısı gelecek. Tıpkı bir ayakkabı kalıbıyla ayakkabının birbirine uyduğu gibi.” (Tirmizi, İman/18)

“Allah (cc) katında bir müminin değeri, Kâbe’den/Beytullah’tan daha çoktur.” (sav) Ne dersiniz? Gazze’de bugüne kadar binlerce “Kâbe” yıkılmadı mı, iki milyar Müslüman seyrederken?!. Bu vebalin hesabını verebilir miyiz? Yoksa ölüm çok mu uzak, bizden?

BATI’YA BAĞIMLILIK SORUNUMUZ… İki yüz yıldır, yüzümüzü/yolumuzu BATI’ya çevirmek çabasındayız. 29 Ekim 1923’ten sonra, yine bir 29 Ekim 2004 tarihinde Roma’da Papa heykeli önünde törenle imzaladığımız -Siyonizm’in hizmetindeki- AB Anayasası gereği olarak, BATI yörüngesinden çıkamıyor, bağımsız hareket edemiyor, bu nedenle Gazze’de bile, doğru duramıyoruz!

Söz/leşmelere uymak gerekir, elbette.” Ruhlar âleminde Rabbimizle yaptığımız “kulluk sözleşmesi”ne uymamız, aykırı olanlardan da kaçınmamız daha önemli ve kendi yararımıza değil midir? İzzet ve saadet de, kulluk sözleşmesine uymakla mümkün olur. Hem Fatiha okumak hem de AB yolunda olmak çelişkisinden kurtulamayacak mıyız? (Fatiha/5-7, Al-i İmran/100, Maide/1, 7 Araf/172, Nahl/112, Taha/123-124)

Biz, Müslümanlar olarak; Yahudi ve Hristiyanları ortak kelimeye/tevhide/İslam’a/Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın da mesajına/imtiyazsız/eşit kulluğa çağırmamız gerekiyorken, onlar bizi yanlış/batıl yollarına çağırıyorlar (dinler arası diyalog, ılımlı İslam projeleri); ne yazık ki, biz de katılıyoruz?!. AB projesine katıldığımız gibi… Onlar da bize, “öteki”, “düşman”, “terörist”, “köle” muameleleri yaparak, aşağılıyorlar… (Al-i İmran/61, 64, 99,100)

Biz Müslümanlar “tevhid” çağrımızı doğru yapabilsek, bu çağrının, Hz. İbrahim’in (as), Hz. Yakub’un (as), Hz. Musa’nın (as), Hz. İsa’nın (as) ve Hz. Muhammed’in (as) ortak çağrısı olduğunu bütün insanlara sunabilsek, dünyamız yeniden tevhidin/adaletin nuruyla aydınlanmaz mı? Bu aydınlık müjdesi de var: “Kıyamet öncesinde”/ümmetin, beşinci döneminde halifelik/adaletin yeniden ihyası müjdesi. (sav) (Celal Yıldırım, Fetih/28. ayetin tefsiri, Müsned-i Ahmed 4/273)

Ne yazık ki, bugün, siyasetçilerimizin ve ilahiyatçılarımızın, Yahudi ve Hristiyanlara “-gelin lanetleşelim!” (Al-i İmran/61) Veya “-Ortak kelimemize gelin!” (Al-i İmran/64) diyecek gücümüz de, yüzümüz de yok… Fatiha’yı okuduğumuz halde, neredeyse iki yüz yıldır, “Batı” yolunda/yönündeyiz. Bunun gereği olarak, 29 Ekim(!?) 2004 tarihinde Roma’da (?!) Papa heykeli önünde, AB Anayasası’nı törenle imzaladık. Hâlbuki biz, dünyaya gelmeden, “ruhlar” âleminde, Rabbimizle “kulluk” sözleşmesi yapmıştık. “bela”/evet, “işittik, itaat ettik” demiştik. Fatiha ile de günde kırk kez, bu sözümüzü yeniliyor, tekrar ediyoruz (Araf/172, Maide/1, 7). Bu yoldaki zilletimiz, ne zamana kadar? Hangi dinde, hangi yoldayız? Bu şaşkınlık ne zamana kadar?

İşte AB ANAYASASI’na AB hukukuna, NATO’ya, bunların üstünde egemen küresel Siyonist ABD siyasetine aykırı kararlar alamıyoruz. Hakkın ve halkın rızası hilafına olsa da... İklim Kanunu gibi düzenlemelerle esaretimiz daha da büyüyor…

ÜLKEMİZ sahnesinde gördüğümüz "Apo", "feto" vb. farklı sembol kimlikli oyuncuların, aynı Siyonist senaryoda birer “figüran" olduklarının farkına varmalı değil miyiz?

Hz. Musa (a.s) elindeki Tevrat ve asası ile Firavun’un baskıcı, büyücü, bölücü köle düzenine karşı tevhid/adalet/özgürlük mücadelesi yapıyordu. Zamanımızda, aynı tağuti/Firavun zulüm düzeni daha da gelişmiş, donanımlı olarak varlığını sürdürüyor. Düzeninin devamını, sarayların içindeki ve kapısındaki büyücüler/ bel’amlar, medya da eklenerek sağlıyor. Dünkü İsrailoğulları konumunda, bugün Müslümanlar var. Firavun tarafında ise dünkü İsrailoğulları. Sonuçta zafer, sünnetullah gereği Müslümanların olacak, inşaallah. Geçmişte, İsrailoğullarının yaşadıklarını, biz Müslümanlar da yaşayacağız. (sav) Kur’an, Kızıldeniz, Sina... Firavun’un müzedeki cesedi ibret olarak gözümüzün önünde. Kızıldeniz de açmış ağzını, Firavun ordusunu yutmayı bekliyor, belki de...

“NORMALLEŞME” gerçekte hukuka/kurallara uyumluluğu ifade etse de, her şeyi tersinden “oku”yan Siyonizm’e göre de, Siyonizm’le uyumlu/ona teslim olmak anlamında. Bizde de “haramlar” “helalleştikçe” normalleşme hızlanacak...

“TERÖRSÜZ” TÜRKİYE… Dikkat edelim de, “NORMALLEŞ”EN” TÜRKİYE OLMASIN!

Siyonizm’e göre, “normalleşme” bölgemizin/ülkemizin BOP’a/ “Arz-ı Mev’ud sapkın proje ve haritasına göre dizayn edilmesi değil midir?

“Normalleşme” Siyonizm’in egemenliğinin/üstünlüğünün kabulü, meşrulaştırılması demektir.

Rahmani “oku” yuşun karşısında konumlanan “şeytani” okuyuşla her şeyi tersten okumak, değerlendirmek, Siyonizm’in “normalleşme” dediğidir. O, dinine göre, Gazze’de ibadette...

İlahi mesajlar/din/İslam; yeryüzünde adaletin, düzenin sağlanması, korunması için iken; Tevrat’ın tahrifiyle/bozulmasıyla üretilen “Siyonizm” de, karşıt olarak, bozgunculuğu din edinmiş, ona odaklanmıştır. Sapık, çılgın eylemlerinin arkasında kendi özel dini vardır. Ve dinlerinin gereğini yerine getirdiklerine inanıyorlar. Onlara böyle bakamıyanlar, olayları doğru okuyamazlar. İlginç ve hazin olan da, onlar batıl sapkın dinlerine çalışılırken, biz Müslümanlar olarak İslam’ın neresindeyiz?

Bugünün Musa’sı doğdu mu, Nil’de mi, sarayda mı, sokakta “kıpti” mi tokatlıyor, sarayda firavuna, büyücülere meydan mı okuyor, yoksa Kızıldeniz’e doğru kaçıyor mu?

Bugünün “asa”sı nedir? Üstün teknoloji mi, büyücü ideolojileri/zulüm düzenlerini yok edecek güçlü adil bir düzen mi, D-8 mi?.. Gerçek şu ki; Kur’an’a da, “asa”ya da bütün insanlığın ihtiyacı var...

Bugünün Talut’una, Davut’una, Selahaddin’ine o kadar muhtacız ki... Kerim Rabbimiz’in lütfundan umuyoruz. Ölüleri, Hz. İsa’nın (as) bir nefesiyle dirilten Allahu Teala, ölü toprağı ile, gafletle, dünya serhoşluğuyla uyuşuk Müslümanları diriltmeye/her şeye Kadir ve Muktedir’dir.

“Batılılaşma” da, “normalleşme” de bize yabancı ve batıl olup, medeniyetimizden, kimliğimizden, tarihimizden, köklerimizden, benliğimizden uzaklaşmak/Batı’ya teslim olmak demektir.

Bizim; kendimiz olmaya, kendimize dönmeye ihtiyacımız var, vesselam…