Düne kadar konuşulan Doğu Sorunu idi. Fakat bu sorunun
uzayıp gitmesi, beraberinde ertelenmiş yüz yıllık hesaplaşmayı bir kez daha
gündeme getirmiş durumda. Sorunun bumerang etkisi olarak da
adlandırabileceğimiz bu gelişme, İstanbul un Doğusu nda başlayan Yeni Büyük
Oyun u Batılı başkentlere taşımış bulunuyor. Bundan sonra artık tüm dünya Batı
Sorunu nu, yine bu coğrafyaya özgü unutulmaya yüz tutmuş o hastalıklı eski
kavramlarıyla konuşmaya başlayacak.
Dünyayı uygarlaştırma adına yolan çıkan ve bu şekilde
ona hükmetmeye çalışan Batı medeniyeti , ona egemen olamayacağını anlayınca
oyunun kurallarını ve araçlarını değiştirmeye ve emperyalizme dönmeye
başlamış durumda. Buradaki dönüşün temel hedefi ise, Batıyı yeniden güç
yapabilmek değil, Batı nın kazanımlarını korumak.
Fakat bu o kadar kolay olacağa benzemiyor. Çünkü
karşısındakiler artık Eski Köleler/Ötekiler , kendisi de Eski Efendi değil. Doğu kendi içinde parçalı da olsa bir
birlikteliğe giderken ve önüne tek hedef olarak Batı yı koyarken; Batı, artık
bunu yapabilme kudretine, inancına ve desteğine sahip değil. Özellikle de
Avrupa Birliği (AB) bağlamında...
Kimliğin Bumerang Etkisi!
Tüm dünyaya örnek, model olarak yutturulmaya çalışılan ve
en büyük ilham kaynağı olarak takdim edilen Avrupa Birliği; ırkçılık, yabancı
düşmanlığı ve İslamofobi adı altında aslına rücû ediyor. Bugüne kadar bu
medeniyetin kaynağı ve en büyük meşruiyet zeminini oluşturan temel sacayakları
birer birer çöküyor. Bunların başında ise, tüm dünyaya evrensel olarak kabul
ettirilmeye çalışılan Batılı değerler geliyor.
Batı nın iktisadi anlamda yaşadığı krizler ve bunun
toplumsal boyutu, ciddi anlamda kapitalizmin başta kendi içlerinde olmak üzere,
tüm dünyada sorgulanmasının da yolunu açmış durumda. Komünizm karşısında büyük
bir zafer ilan etmiş olan Batı, kendi sefaletini kamufle edecek yeni ötekiyi
kimlikler üzerinden inşa etmeye kalkışınca, kendi sonunu da hazırlamış oldu.
Nitekim iktisadi-toplumsal bazda yaşanan sorunlar,
beraberinde ciddi bir ideolojik ve siyasi tartışmayı da gündeme getirmiş
durumda. Sovyetlerin komünizm sonrası yaşadığı kimlik-inanç boşluğunu, bu sefer
Batı toplumu kendi içinde yaşıyor. Avrupa üst kimliği (Avrupalılık), artık
Avrupalı milletlere hiç de cazip gelmiyor ve kendi etnik-dini kökenlerine
referans yapıyorlar. Bu ise, tek kelimeyle felaket demek!
Peki, bu bir sürpriz miydi Elbette hayır! Batı nın
harakiri modu na geçeceğini yıllar öncesinden Lübnan doğumlu, Fransız
vatandaşı olan büyük düşünürlerden Amin Maalouf Çivisi Çıkmış Dünya adlı
kitabında şu şekilde ifade etmekteydi:
Avrupa nın zaferinin ona yolunu şaşırtması, içinde
yaşadığımız dönemin tek çelişkisi değil. Aynı şekilde, Batı nın kendi
üstünlüğünü pekiştirmesi beklenen zaferinin aksine gerilemesini hızlandırdığı;
kapitalizmin zaferinin onu tarihinin en beter bunalımına sürüklediği; korku
dengesi nin sonunun korku dan bir türlü kurtulamayan bir dünya oluşturduğu;
ayrıca açıkça baskıcı ve anti-demokratik bir Sovyet sisteminin çöküşünün
demokrasi tartışmasını bütün dünyada gerilettiği ileri sürülebilir.
Demokrasinin sürekli kimlik pazarlıklarına bağlı olduğu
bir dünyada yaşıyoruz tespitinde bulunan Maalouf un şu ifadesi ise, artık bu
ürünün Batı da da pazarlanmaya başladığını göstermesi açısından ziyadesiyle
dikkat çekici ve bir o kadar da ürkütücü: AB, bugün geçmişte olduğundan daha
fazla, kimliğini, sınırlarını, gelecekteki kurumlarını, dünya üstündeki yerini
sorguluyor; yanıtlarından da hiç emin değil .
Çivisi Çıkmış Batı!
Batı, tam anlamıyla bir insani sefalete doğru koşar adım
gidiyor. Bu bağlamda 2008 Ekonomik Buhranı, Arap Baharı ve Ukrayna-Kırım krizi,
sadece Batı nın gerçek yüzünü, foyasını ortaya çıkarmakla kalmamış, kendi
içindeki derin mücadeleyi de ifşa etmiş bulunmakta. Bundan dolayı da, bırakın
uluslararası kamuoyunu, kendi iç kamuoyunu bile ikna edemiyor ve destek
bulamıyor desek, abartmış sayılmayız.
Aslında Batı, kazandım dediği an kaybetmeye başlamış
durumda. Nitekim Maalouf, kitabının Aldatıcı Zaferler adlı alt başlığında bu
hususu şöyle ifade etmekte: Batı kazandı, kendi modelini başkalarına da
benimsetti; ama tam da bu zaferi yüzünden, kaybetti.
Dolayısıyla, ABD Başkanı Obama nın bile demokrasi ve insan
hakları konusunda uyarmak zorunda kaldığı bir AB, artık bundan sonra çözüm
değil ancak sorun üretir. Çünkü Batı kaybetmekte ve bunu hazmetmesi hiç de
kolay olacağa benzemiyor.
Nitekim post-kolonyalizm, yöntem ve araçlar itibarıyla
yerini kan, gözyaşı ve yıkım demek olan klasik sömürgeciliğe bırakıyor. Düne
kadar güçlü ekonomisi ve değerleri üzerinden yeni bir dünya inşa etmeye çalışan
batının tekrar silaha sarılmasının altında da bu husus yatıyor. Dolayısıyla,
Batı ile ilgili olarak bugüne kadar ortaya konulan temel kriterlerin,
parametrelerin de değişme vakti.